PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Bese Hozat'ın "lobi" açıklamarıyla başlayan tartışma üzerine İmralı'dan gönderdiği mektubunu Necmiye Alpay, Aris Nalcı, Garo Paylan, Gülfem Akkaya, Rober Koptaş, Yetvart Danzikyan, Ohannes Kılıçdağı ve Karin Karakaşlı değerlendirdi.
Konuşanların ortaklaştığı nokta Öcalan'ın böyle bir tartışma üzerine mektup yazarak özeleştiri vermesinin, üstelik yaşananları "soykırım" olarak tanımlamasının "önemli" olduğu ancak tartışmaya konu olan "lobi" meselesiyle ilgili açıklamalarının muğlak kaldığı yönünde.
Nalcı: Diaspora Ermenilerini tatmin etmez
Aris Nalcı (Gazeteci): Birçok yönden olumlu bir mektup ama eksikleri de var. Şimdiye kadar Türkiye'de bazı Kürt milletvekilleri ve yerel yöneticiler dışından hiçbir siyasetçi açık yüreklilikle Ermeni halkına karşı düşüncelerini ifade ederek "soykırım"olarak tanımlamadı. Öcalan, bu konuyla yüzleşilmesi gerektiğini vurguladı; bu olumlu. Bese Hozat'ın açıklamalarından sonra bunu duymak Ermeni toplumunu rahatlatacak ancak bana yeterli gelmedi.
Lobilerle ilgili söyledikleri yine konuyu muğlakta bırakıyor. Yine dış mihraklar işin içinde, "uluslararası sermaye tahrikine gelmeyin" gibi sözler de var. Bu uluslararası odak olarak gösterilen lobicilik daha açık ifade edilmeli. Lobi faaliyeti yürüten Ermenilerin bugüne kadar herhangi bir Kürt hareketine olumsuz yaklaşımı olduğu görülmedi. Yurtdışından yine öcü lobi yaratılmış oldu. Bu yüzden mektup diaspora Ermenilerini çok da tatmin etmeyecek. Ancak Türkiye Ermenilerini edecek gibi görünüyor.
Alpay: Özeleştiri eksik
Necmiye Alpay (Yazar): Öcalan'dan son zamanlardaki açıklamalarla ilgili bir mektup almak iyi. Böyle bir mektup yazması da başlı başına bir özeleştiri olarak değerlendirilebilir. Ancak mektupta bütün sorunları ortaya döken bir özeleştiri, değerlendirme bulamadım. Öcalan, diğer halklarla Kürt hareketinin kardeşlik ihtiyacını hissetmiş; bu doğru bir tavır. Ancak keşke bu halkların eşitlikçilik duygusunun Kürt özgürlük hareketinin temel meselesi olduğunu söyleseydi. Ayrıca Öcalan'ın lobiler meselesindeki söylemi yarı yarıya hükümetin güncel söylemini yansıtıyor.
Paylan: Resmi söylem terk edilmeli
Garo Paylan (Halkların Demokratik Kongresi MYK üyesi): Sayın Öcalan’ın selamını memnuniyetle kabul ediyoruz ve Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar önemli bir politik figürün 1915 Ermeni Soykırı’mıyla yüzleşmesi çağrısının da tarihi bir çağrı olduğunu düşünüyorum. Bu çok net bir çağrı ve yol açıcı bir söylem. Ancak bu açıklamada da hala bazı muğlak ifadeler var. Hala lobilerden, derin güçlerden, paralel yapılardan bahsediliyor; “iyi ve kötü Ermeniler” olarak bir ayrımdan bahsediliyor.
Bunun tehlikeli olduğunu söylüyoruz. 100 yıllık hafızamız 1915 Ermeni Soykırımı’nın, Varlık Vergisi’nin, 6-7 Eylül’ün, Hrant’in öldürülmesinin bu söylem üzerinden yapıldığını hatırlatıyor. Öcalan’ın kastı bu olmasa da, bu diskur resmi söylem tarafından kullanıldı. Bu yüzden terk edilmeli. Biz onun ifadelerini çok iyi anladık. Milliyetçilikle mücadele, halkların kardeşliği mücadelesi çok önemli. Ama bu söylem Ermeniler için kullanılırken daha somutlayarak kullanılması gerekiyor.
Akkaya: Mektup kaygıları gideriyor
Gülfer Akkaya (Halkların Demokratik Kongresi MYK üyesi): Hem Abdullah Öcalan’ın Newroz’daki açıklamasının hem de Bese Hozat’ın açıklamalarının ardından, Kürtler ve Ermeniler arasındaki kadim meselenin hala sürmek olduğu çıkarımında bulunan çevreler vardı. Hozat’ın açıklamasıyla bu serin hava yükseldi. Öcalan’ın mektubu bu anlamda çok önemli ve olumlu. Çünkü mektup sadece kaygıları gidermekle kalmıyor, aynı zamanda Kürt halkının mücadelesinin aslında başta Ermeni halkı olmak üzere ezilen ve sömürülen tüm halkların mücadelesi olduğunu vurguluyor.
Agos gazetesi yazarlarının gazetelerine verdikleri değerlendirmeleri kısaltarak yayımlıyoruz.
Koptaş: Tuzaklara düşmemek herkesin sorumluluğu
(…)Öcalan’ın Ermeni halkının 1915’te yaşadıklarını “soykırım planı, iğrenç, zalim” sözleriyle değerlendirmesi ve ayrıca Ermenilerin hâlâ hayatta olmasının mucizeviliğine, bu mucizenin de “mazlum Ermeni halkının büyük emekleri ve mücadelesi sonucu gerçekleştiği” vurgusu da anlamlı. Bu sözlerin, Kürt hareketine, Ermenilerin tarihsel yazgısıyla ilgili değerlendirmelerinde ışık tutacağına inanmak istiyorum. Öcalan’ın Ermenilerin ırkçı-milliyetçi tuzaklara düşmemek konusunda önerisine ise katılmamak mümkün değil. Aynı sorumluluğun her kesimde olduğunu unutmadan elbette.
Mektupta eleştirilecek ve eksik bulunabilecek hususlar var şüphesiz. Kürtler ve 1915’teki rolleri konusunda eleştirel ifadelere yer verilmemesi bunların en başlıcalarından. Ayrıca, “lobi, cemaat, paralel yapı” kavramlarının, KCK yetkililerinin kullandığı kadar hoyratça olmasa da, bolca ve muğlakça kullanılması da sorunlu. Ayrıca mektupta Rumların, Süryanilerin ve diğer gayrimüslim halkların da zikredilmesi gerekirdi.
Danzikyan: Dış odaklar söylemi sorunlu
Öcalan’ın ve Kürt hareketinin Ermeni halkına, meselesine yaklaşımının elbette ki farkındayım, farkındayız. Ve bunu çok önemsiyorum. Keza Kürt siyasetinin bilhassa son 5-6 yıldır bölgede hayata geçirdiği kardeşlik pratiğini de daha önce de defalarca kaydettiğim gibi çok kıymetli buluyorum.
(…)Şunun anlaşılmasını rica ediyorum ben de: Bu adresi belirsiz, muğlak, çok genel bir dış güçler, kötü kalpli lobiler, Türkiye’nin düşmanı Ermeni odaklar söylemi bizi çok yoruyor ve aynı denklemin içinde sıkışıp kalmışız, oradan bir türlü çıkamıyoruz hissi yaratıyor. Ve ısrarla buna ikna edilmek istenmemiz, yeni bir resmi görüşe mi çağrılıyoruz duygusunu, sorusunu yaratıyor.
(…)Ve bu barış ihtimalinden en çok heyecan duyanlar arasında Türkiyeli ve bir gün Türkiye’ye dönme umudu taşıyan Ermeniler olduğunu, herhalde söyleyebilirim. Tüm çabamız barışın kalıcılaşması ve bu heyecanı diri tutmak içindir.
Kılıçdağı: Düzeltme ve diyaloğa devam
Yerel yapıları ve ilişkileri tamamen aklamak, bizi özeleştiri yapmaktan alıkoyabilir. Yine de, Öcalan mektubunda, Ermeni soykırımıyla yüzleşme bahsinde, ideal pozisyon nedir sorusu bir yana, Türkiye siyasetinin ortalamasının oldukça üstünde bir duruş sergilemiştir. Bu da zaten Kürt hareketinin şimdiye kadarki çizgisiyle uyumludur.
“Ermeni halkı ırkçı-milliyetçi tuzaklara düşmemelidir” önermesi de doğru çünkü zaten kimse bu tuzaklara düşmemeli. Öte yandan, “uluslararası sermaye”, “lobi” gibi tanımlamalar söylenip geçildiğinde haddinden fazla soyut kalan kavramlar. Kimdir bu sermaye ve lobiler? Olaya tam olarak nasıl müdahil oluyorlar? Bu gibi sorular daha açık tartışılmadan bunlar bir hayalet olmanın ötesine geçemiyor.
Öcalan’ın mektubunu cümle cümle ele aldığımızda katılmadığımız birçok nokta olabilir. Fakat esasen bu mektubun bir ‘düzeltme’ ve Türkiye Ermenileri ile Kürt siyasi hareketi arasındaki yapıcı diyaloğun devamı ve geliştirilmesi için asgari zemini muhafaza eden bir metin olarak okunmasının doğru olacağı kanaatindeyim.
Karakaşlı: Barışa tamamlanma ihtimali
Ermeni halkının soykırım gerçeğini ve kendini bu trajediye rağmen bugüne taşıyabilmiş olma mucizesini bu topaklarda bir siyasiden işitmek nasip olmadı. Öcalan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin bu bilgi eşliğinde tarihle yüzleşmeye çağırması, her kesimi milliyetçilik tuzağına karşı uyarması kıymetlidir. Ancak bu kıymet Türkiyelilerin tarihi idrak ve bugünü inşa azmine ihtiyaç duyar. Çünkü hayli belirsiz tınlayan o uluslarası lobilerin aksine bu halklar bütün yaşanmışlıkları ile buradadır. Ve aslolan, devletçi refleksi anımsatmayan bir dille tam da AK Parti iktidarı, Gülen cemaati ve de üçüncüler arasındaki iktidar mücadelesinin ortasında yeni bir ihtimal yaratabilmektir. Bu ihtimalse bizzat Öcalan'ın çizdiği bu hiza çizgisinde özellikle Kürt siyasi hareketinden tutarlılık talep eder. (NV/EA)