111 yıldır tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi'nde avukatlarıyla görüşen PKK lideri Abdullah Öcalan, "Mart ayında önemli değerlendirmelerimiz olacak, süreci tekrar ele alacağız. Nihai karar tarihi Haziran ayıdır" dedi.
Fırat Haber Ajansı'na göre Öcalan'ın sözleri özetle şöyle:
Gülen cemaatine dayanışma çağrısı: Zaman Gazetesi'nden Hüseyin Gülerce'nin bazı değerlendirmeleri olmuş. Bu vesile ile ben de kendi cemaatlerine ilişkin şunları belirtmek istiyorum. Tabi biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkar etmedik, onlardan da bizi inkar etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye'de gerek Ortadoğu'da önemli aktörleriz. Kendileri Türkiye'nin hatta Ortadoğu'nun demokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli bir güçleri var. Ben, kendilerini bir tarikat-cemaat olarak görmüyorum. Hatta tek başına ne bir tarikat ne de bir cemaattir. Biraz sivil toplum örgütü hatta bir siyasi parti işlevine sahip olduğunu düşünüyorum. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye'de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye'yi değil Ortadoğu'yu da etkileyecektir. Türkiye'de statükonun aşılması ve demokratikleşme süreci için herkes birlikte çalışabilir. Bu konularda ortak zemin demokrasi olmalıdır.
Partilerden çözüm gelmez: Türkiye'de hayati meseleleri siyasi partilerin çözeceği yok. AKP'si de CHP'si de MHP'si de sorunlara siyasi çıkarlar-hesaplar üzerinden yaklaşıyorlar. Türkiye'nin sorunları siyasi rant meselesi yapıldıkça çözülemez. Siyasetin bu hesapçılığını da aşmak zorundayız. Türkiye'nin temel ortak sorunlarına ortak çözümler getirilebilir. İşte seçimlerde BDP'nin adaylarının önemli olduğu belirtiliyor. BDP'nin Türkiyelileşmesinin gerekliliğinden bahsediyorlar. Dediğim gibi bu sorunu AKP'nin, MHP'nin, CHP'nin çözeceği yok, hesapları çerçevesinde yaklaşıyorlar. Ne Hükümet ne diğer partiler sorunun çözümüne samimi yaklaşıyorlar. Biz, Türkiye'deki temel sorunların çözümünü siyasi oligarşinin insafına bırakamayız. Bu konuda daha ilkeli demokratik birliktelikler, zeminler ve seçenekler ortaya çıkarılmalıdır.
Gazetecilere tavsiye: Bizim yöreye gidilip onlarla görüşüp bana ilişkin anılarını, hatırladıklarını dinleyip kaydedebilinir. Yine araştırma yapılıp, köy ve çevrede gerçi birçoğu ölmüştür ama yaşayanlardan benimle ilgili anısı olanlar dinlenip, kameraya çekilebilir, kaydedilebilir, not tutulabilir. Bu konuda geç kalınmamalıdır. Gazeteciler, sinemacılar bu konuda görev alabilirler, bunların hepsi tarihtir, bu konular müthiş bir arşiv konusudur. İşte gazeteciler, sinemacılar öyle köşeye çekilerek iş yapacaklarına, bu tür önemli çalışmalar içine girebilirler.
Avrupa'daki görsel ve yazılı medyamız da rolünü oynamalıdırlar. Demokratik özerklik statüsü çerçevesinde programlar, tartışmalar yürütebilirler. Bu konularda üretim sağlamalıdırlar. Hatırlıyorum '93'ün başlarında basın-yayın-medya çalışmaları başlatılmıştı. '93'ten bugüne tam 18 yıl geçmiş, 18 yıllık mücadelelerinden, emeklerinden dolayı kendilerini kutluyorum, başarılar diliyorum. Kendi çalışanlarına sahip çıksınlar. Türkiye'deki ve diğer alanlardaki basın çalışanlarına da başarılar diliyorum.
Demokratik özerklik: Demokratik özerklik konusunda anayasa vurgusu yanlış anlaşılıyor, o yüzden demokratik özerklik anayasası yerine demokratik özerklik statüsü diyorum. Demokratik özerklik statüsü daha yerinde bir kavram ve daha iyi karşılıyor sanırım. Burada önemli olan toplumsal statüdür. Biz demokratik özerklik konusunda 1921 Anayasası'nı referans alıyoruz. Her ilde her bölgede demokratik özerklik geliştirilmelidir. Her yerin kendisine ait bir demokratik özerklik projesi olmalıdır. Örneğin Dersim'de Dersim'e ait bir demokratik özerklik statüsü olur. Dersim de kendine ait komünal birimlerini oluşturur."
Kent konseyleri: Kent Konseyleri de barışın gerçekleştirilmesi için oluşturulması, işlevselleştirilmesi gereken bir çalışmadır. Burada halkın barış kararı vermesi ve bunu her kesime yayması, barış savunuculuğunu yapması önemlidir. Barış isteyen MHP'li de AKP'li de CHP'li de olsa Kent Konseylerine dahil edilmelidir. Burada iki konsey oluşturulur; biri İl Konseyi diğeri Kent Konseyi olur. İl Konseyleri, o il sınırları içerisinde, il merkezinden yerele, mahallelere, ilçelere, köylere kadar o ilin sınırları içerisinde yayılan ve en ücre yerin bile kendisini içinde temsil ettiği konseydir. Örneğin Diyarbakır İl Konseyi, Diyarbakır'ın bütün mahalli birimlerinin, mahallenin, ilçelerin, köylerin içinde olduğu temsil edildiği Diyarbakır ilinin genel olarak içinde olduğu-temsil edildiği bir konsey olur. Bu il konseyleri kentin özgün durumuna bağlı olarak 300-400 kişiden oluşur. Bu bahsettiğim İl Konseyleri içindir.
Bir de Kent Konseyleri var. Kent Konseyleri ise Kentin içinde, Kentte, Kent merkezinde barış isteyen bütün kesimlerin kendisini içinde ifade edebileceği, STÖ"lerin, esnafların vb. birçok kesimi kapsayan 200-300 kişiden oluşan yapılardır. İl Konseyi, ilin sınırları içinde bütün mahalli-yerel birimlerin kendisini temsil ettiği o ilin konseyidir. Kent Konseyi ise kentte, kentin içinde barıştan yana olan bütün kesimlerin kendisini içinde temsil ettiği konseylerdir.
Ne yapar bu İl ve Kent Konseyleri? Biraraya gelip tartışırlar. Kararlar alırlar, üç-beş ya da altı-yedi maddelik kararlar olabilir, maddelerin sayısı önemli değil, önemli olan içeriğidir, kendi kararlarıdır. Aldıkları kararları kendileri belirlerler. Tartışma sürecinden sonra aldıkları bu kararları deklere ederler. Örneğin derler ki sorunun çözümü için birinci maddemiz, birinci şartımız, bu sorunun çözümünde KCK'ye, devlete düşen öncelikli görevler şunlardır; Eylemsizliğin sürmesi için taraflara düşen görevler şunlardır, denilir. KCK, alınan bu kararlara uyacağını belirtirse, uyarsa, "biz KCK'yi olumluyoruz, onun yanındayız" derler, devlet uyarsa, devleti olumlarlar. Aldıkları kararlara uyanın yanında olurlar. Uymayan tarafı da zorlarlar, teşhir ederler.
Silahsızlanma süreci: Parlamento barış kararı alır ve bu konuda hakikatleri araştırmanın, gerçekleri ortaya çıkarmanın peşine düşer. Hakikatleri araştırır, aydınlatmaya çalışır. CHP de herhalde bu konuda olumlu bir açıklama yapmış. Olabilir, bu komisyon kurulabilir. İşte Turgut Özal olayı gibi, Eşref Bitlis olayı gibi benzer karanlıkta kalmış, aydınlatılması gereken olaylar aydınlatılır. Bu gelişmelerle paralel olarak ben de buradan Parlamentoya çok daha kapsamlı çalışmalar yapıp katkı sunabilirim. Bütün bu aşamalardan sonra bu aşamalara paralel olarak geri çekilme, silahsızlanma süreci başlayabilir. Zaten biz ilkesel olarak silahsızlanma konusunda olumlu düşünüyoruz, silahsızlanmaya ilkesel olarak karşı değilim. Bu konuda yasal-anayasal güvenceler sağlanırsa silahsızlanma sürecinin önü açılır. Ben silahsızlanma konusunda tek yetkili olurum. Kandil bile bu konuda tek başına tek bir gerillayı bile geri çekemez, tek başına yetkili değildir.
Kürtler geri dönebilir: Ege, Akdeniz, Marmara gibi bölgelerde yaşayan Kürler de bu şehir konseylerini kurabilirler. Kürtlerin artık Karadeniz, Ege gibi bölgelere gitmelerine gerek yok. Türk metropollerinde yaşayan Kürtler dönebilirler. Dönmeyenler de yaşadıkları şehirlerde şehir meclisi gibi yapılanmalara gidebilirler.Bu Kent konseyi çalışmalarını DTK yapabilir. BDP de destek verebilir. Bu kent konseylerinin sorunun çözümü için ortaya koydukları beş şartı, şartları BDP de Türkiye'ye, Batı'ya taşıyabilir. Oralarda Kent konseylerinde alınan bu şartları anlatabilir ve Türk kamuoyuna kabul ettirebilir.
Süreç tıkanırsa...: Şimdi bütün bunlar olmazsa, demokratik çözüm ve barış gelişmezse ne olur? İşte o zaman tehlikeler büyür. Süreç tıkanırsa devrimci halk savaşı devreye girer. O yüzden önümüzdeki Haziran'a kadar bahsettiğim konular üzerinde durulmalı ve sürecin önü açılmalıdır. Daha önce bahsettiğim Hakikatleri Araştırma Komisyonu Mart ayına kadar mutlaka kurulmalıdır. Bu komisyon oluşturulur, içinde parlamento ve parlamento dışı bileşenler olur. Seçim sonucuna endekslenmemelidir bu çalışmalar. Hakikatleri Araştırma Komisyonu çalışmaları seçimden sonra AKP iktidarda olmasa bile yürütülmesi gereken çalışmalardır. Bu konuda AKP'nin iktidar olup olmaması çok önemli değildir. Seçimlerden sonraki siyasi tablodan etkilenmeden yürütülmesi gereken bir çalışmadır. Ben Mart uyarısı yaptığımda da yanlış anlaşılıyor. Burada bir şantaj yok, bir tehdit yok, tek başına savaş çıkacak uyarısı da yok. Benim burada bahsettiğim sorunların çözümü için demokratik seferberliktir. Türkler, Kürtler, aydınlar, inanç grupları herkes demokratik seferberlik içerisinde olmalıdır. Her kesim bu konuda barış için rol almalıdır. Mart'tan sonrası için kesin şunlar şunlar olacak demiyorum, olasılıklardan, olabileceklerden ve bunların karşısında yapılması gerekenlerden bahsediyorum. Mart'a kadar belirttiğimiz konularda gelişmeler olmazsa Kürtler de kendi içlerinde değerlendirmelerini yapıp kendi iradi hamlesiyle demokratik seçeneğini belirleyecektir. Mart ayına kadarki gelişmeler olumlu olmazsa KCK af-ı irade beyanında bulunarak yeni süreci geliştirmeye kendisi karar verecektir. Gelişmeler karşısında olabilecek devrimci halk savaşı da Kürtlerin varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma savaşı olacaktır.
PKK'lilere dikkat uyarısı: Daha çok çözümü temellendirmeye çalışıyoruz. Burada zihniyet değişim-dönüşümüdür yapmaya çalıştığımız. Makul çözümler üzerinde duruyoruz. Birileri çıtayı çok düşürdüğümüz eleştirilerinde bulunabilirler. Ama önemli olan burada çözümün önünü açmaktır, bunun çabasını veriyoruz. Bu dönemde gerillanın dikkat etmesi gereken hususlar da var. En önemli husus, çatışmasızlık ortamının korunmasıdır. Gerilla, çatışmasızlık pozisyonunu-konumunu iyi sağlamalıdır. Zorunlu ihtiyaçlar dışında, hayati şeyler olmadıkça çatışma riski doğuracak alanlara girmemelidirler.
Orhan Miroğlu'na tehdit olayı: Son dönemde işte bu Miroğlu ismi de geçiyor, tehdit edildiği söyleniyor. Bu, özel savaş lobilerinin işidir. KCK, bireyleri tehdit etmez. Daha çok Türk İntikam Tugayı gibi oluşumlara bu tür bireyleri hedef yapıyorlar. Buna dikkat edilmelidir. Geçmişte de buna benzer birçok olay oldu. Öyle bizde bir bireyi hedef gösterme, tehdit etme olmaz. Hareketin bu tür bir şey yapmayacağını belirtiyorum. Bize eleştiriler yapılabilir. Biz eleştirilere her zaman açığız, eleştirinin gerekliliğine de inanıyoruz.
Öcalan görüşmenin sonunda "Çermik de artık demokratik çözüm ve barış konusunda rolünü oynamalıdır. Çermik'e özel selamlarımı iletiyorum. İzmir ve Ege'deki halkımıza selamlarımı iletiyorum" dedi. Çermik Diyarbakır'ın bir ilçesi. (EÜ/EÖ)