Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, bugün (15 Şubat) "Türkiye'nin dünyada ilk 10 ülke arasına girmesi için nükleer enerjiyi mutlaka kullanması gerektiğini" söyledi.
Güler, aynı konuşmada, "'Nükleer enerji konusundaki tepkiler, tamamen konuyu detaylı incelemeden verilen tepkilerdir. Konunun aslı kendilerine anlatılınca yersiz olduğunu görecekler" dedi; ama karşıtları nükleer enerjinin savunulması için kullanılan bütün savları teker teker çürütüyor.
Nükleer Karşıtı Kongre, 24 Şubat Cuma günü, Ankara'da yeniden toplanıyor.
Kongreyi düzenleyen üç örgütü temsilcileri, Türkiye Çevre Platformu'nun (TÜRÇEP) koordinatörü Doç Dr. Tanay Sıdkı Uyar, Greenpeace'ten Hilal Atıcı ve Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Dündar, "nükleer enerji kandırmacalarını" binaet'e anlattı.
"Enerji Baklanlığı başta olmak üzere, Türkiye'yi nükleer maceraya sokmak üzere çaba sarf ediyorlar. Nükleer karşıtı hareketi yeniden canlandırmak, bir araya gelmek, eksik bilgileri tamamlamak için buluşuyoruz" diyor Dündar.
"Bir amaç da yerel hareketleri buluşturmak. Türkiye'nin her yanında nükleer enerji girişimlerine tepki var."
Nükleer enerji karşıtları, çok daha ucuz, verimli, temiz ve kaynak açısından Türkiye'nin avantajlı olduğunu söyledikleri yenilenebilir enerjiye yönelinmesini istiyor.
"Mücadele etmeden kazanamazsınız" diyor Dündar..
"Karar vericileri ikna etmek gerek. Enerjide başka seçenekler var."
Küçülen nükleer enerji sektörünün yeni pazarı Türkiye
Dündar, nükleer enerji sektörünün dünyada varolmaya çalıştığını, kendi yaratmış olduğu istihdamı, karlılığını sürdürmeye çalıştığını, bu nedenle, ağırlıkla, kalkınmakta olan ülkelere gittiğini söylüyor.
"10 yıl önce dünyadaki nükleer reaktör sayısı 600'den fazlaydı" diyor Atıcı; "Bugün 440 civarında."
"Dünya Nükleer Endüstrisinin Durumu Raporu"na göre, son dönemde, gelişmiş ülkeler arasında yeni nükleer santral planı olan yalnızca Finlandiya ve Japonya var.
Atıcı, "1986'dan beri -Finlandiya hariç- Batı'da hiçbir reaktör siparişi olmadı Mevcutların ömrünün tükenmesini bekliyorlar; yenilerini yapmayacaklar. ABD, Fransa gibi ülkelerin nükleer enerji şirketleri, kendi ülkelerinde yapamadıkları santralleri Türkiye'ye pazarlamaya çalışıyorlar"
Dündar da, ABD'nin 2000-2020 yılları arasında dünyadaki nükleer enerji üretim tahmini raporlarına değiniyor:
"Tahminlere göre, toplamda değişiklik yok. Ama üretim gelişmiş ülkelerde düşerken, gelişmekte olan ülkelerde artıyor. Yani, yeni santraller gelişmekte olan ülkelerde kurulacak."
Atıcı, "Hilmi Güler'in sözleri anlaşılır gibi değil. Yanıltıcı bilgilendirme var" diyor.
"Nükleer enerjiyle ilgili sorunların hâlâ çözülemediğini söylemiyorlar. Sanki nükleer enerji endüstri yeni bir şey yapmış, çevreye duyarlı hale gelmiş gibi bahsediyorlar santrallerden.
"Şirketlerin halkla ilişkilere çok para harcadıkları belli. Sanki nükleer enerji iklim değişikliğine çözüm olacakmış gibi, son derece yanıltıcı kampanyalar yapıyorlar."
Maliyet dezenformasyonu
Uyar, nükleer enerjinin maliyetinin doğru anlatılmadığını, hükümetin nükleer enerjiyi olumlu gösteren savlarının gerçeği yansıtmadığını söylüyor.
Güler, daha önce, "Türkiye'nin enerji ihtiyacı için yaklaşık 54 bin megavatlık ilave bir yatırıma ihtiyaç var. Bunun için de 5 bin megavatlık bir nükleer enerji yatırımını öngörüyoruz. Teknik çalışmaları yaptık. 2020 yılına kadar Türkiye'nin toplam 128 milyar dolar yatırıma ihtiyacı var" demişti.
Hükümet, nükleer enerjinin maliyetinin düşük olduğunu, ihtiyacı karşılayacak enerjiyi verimli bir şekilde üreteceğini ve yeni teknolojilerle çevreye zarar vermeyeceğini savunuyor.
Uyar bu savları şöyle analiz ediyor:
"Nükleer santral maliyeti olarak yalnızca ilk yatırım maliyeti açıklanıyor. Son verilen rakamlara göre, 5 bin megawatt'lık santral için açıklanan maliyet 7-8 milyar dolar. "
Uyar, bu maliyetin "beşikten mezara maliyet" olarak hesaplanması gerektiğini söylüyor:
"Santral maliyeti yalnızca ilk yatırım maliyeti değil. Güvenlik altyapısı, lisanslama, işletme ve kapatma maliyetleri var.
Güvenlik altyapısı: Türkiye ve Brezilya gibi ülkelerde güvenlik altyapısı daha maliyetli olduğu için Dünya Bankası bu yatırımlara kredi vermiyor.
Lisanslama maliyeti: Kurulmuş, 20 yıl çalışmış santraller için, ülkelerin yetkili komisyonları, bakanlıkları yeniden lisans vermek zorunda. Örneğin ABD'de 11, Kanada'da 7 birinci lisanslama dönemi bitmiş santral kapatıldı.
İşletme maliyeti: Santral için uranyum gerekecek. Aynı zamanda bütün işletme için, anahtar teslim, yurtdışından insanlar çalışacak. Bu hem dışa bağımlılık hem de korkunç bir maliyettir.
Kapatma maliyeti: En önemli maliyet. ABD''deki Maine Yankee reaktörünün ilk kuruluş maliyeti 281 milyon dolardı. Ama ülkenin Enerji Bakanlığı'nın hesaplarına göre, kapatılma maliyeti 2 milyar dolar. Üstelik atıklar için sürekli depolama alanı da yok. Atıkların yüzlerce yıl başında durulması gerek. Bu da ayrı bir maliyet.
Ürettiğinden çok tüketen santraller
Nükleer enerji savunucularının savlarından biri de, verimli enerji üretimi. Oysa Uyar, durumun bunun tam tersi olduğunu söylüyor:
"Sadece uranyumun zenginleştirilmesi için kurulan tesis, 2 bin megawatt'lık kömür santrali kadar elektrik tüketiyor. Nükleer santral, aslında enerji üretmiyor, tüketiyor. Harcadığının ancak yüzde 35'ini üretebilir. Buna hasat oranı denir.
"Çünkü nükleer santrallerin asıl amacı bomba yapmaktır; enerji üretmek değil."
Nükleer santrallerin artık daha temiz teknolojilerle çalıştığı savlarına dairse, tek bir örnek veriyor Uyar:
"80'lerden itibaren, Avrupa'da kullanılması için, Avrupa Basınçlı Reaktörü (EPR) teknolojisi geliştirildi. Ama Avrupa'da kimse almadı bunu. Şimdi Türkiye'ye öneriliyor."
Yalnız enerji değil, ölüm de üretiyor
Dündar, Çernobil'deki nükleer santral kazasını anımsatıyor ve "Nükleer santraller insan hayatını doğrudan yok ediyor" diyor.
Atıcı kanser vakalarını anımsatıyor; devamını getiriyor:
"Çernobil'den 20 yıl sonra insanlar hâlâ hayatlarını kaybediyor."
1992'de Rio de Janerio'daki Dünya Zirvesi'nde, Ukrayna Çevre Bakanı Dr. Yuri Scherbak, ülkesinde 1986 yılında meydana gelen Çernobil felaketi sonucunda 6.000 kişinin öldüğünü, ölü sayısının 40.000'e varacağını, ayrıca yüz binlerce insanın da kansere yakalanacağını söylemişti.
Atıklar, nükleer santrallerin yarattığı en büyük sorun. Atıcı anlatıyor:
"Nükleer enerjiden ortaya çıkan radyoaktif atıklar hiçbir şekilde bertaraf edilemez. Dünyada güvenli depolama alanı yok. Bunlar, tamamıyla yasadışı olarak az gelişmiş ülkelere yollanıyor."
"Atığın yeniden işlenmesi denilen şeyse, nükleer silah hammaddesinin üretilmesi. İşleme sonucunda daha yoğun, daha hacimli atık meydana geliyor. Yeniden işleme için kullanılacak atıklarsa deniz yoluyla gönderiliyor. Bu da ayrı bir tehlike."
"Şöyle düşünün" diyor Atıcı:
"Bir pirinç tanesi kadar atığı bir yere koyduğunuzu düşünün. Ondan henüz kaçamadan hayatınızı kaybedebilirsiniz."
Dündar da başka bir vakayı anımsatıyor:
"Nükleer santrale sahip birçok ülke, bu atıklardan kurtulmak için yasal veya yasal olmayan yollardan, Türkiye, Tayvan ve Afrika ülkelerini depo olarak kullanmaya çalışıyor. Atom Enerjisi Kurumu'nun eski başkanı Prof Dr. Ahmet Yüksel Özemre'nin iddiasına göre, Almanya'dan getirilen 1.500 tonluk tehlikeli radyoaktif atık, Isparta Çimento Fabrikası ile Konya'daki sanayi tesislerinde ücreti karşılığı yakılarak imha edildi."
Dündar daha önce gündeme getirilen, "Atıkları Toroslar'ın altına gömeceğiz" yaklaşımının yeniden gündeme gelmesi ihtimalinden de kaygı duyduğunu ekliyor.
Hükümetler neden ısrar ediyor?
Neredeyse her hükümet nükleer enerji projesini yeniden gündeme getiriyor.
"Karar vericiler eksik ve yanlış bilgilendiriliyorlar" diyor Dündar. "Nükleer enerji lobisi çok güçlü."
25 Temmuz 2000'de, Mersin Akkuyu'ya yapılması düşünülen nükleer santral ihalesi iptal edilmiş, nükleer enerjiye geçiş de ertelenmişti. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'ti.
Bu kararın verildiği Bakanlar Kurulu toplantısına katılan ve nükleer enerjiyle ilgili gerçekleri anlatan Uyar, karar verme mekanizmalarını şöyle açıklıyor:
"Hükümetler iktidara geldiğinde, uzun vadeli planlama olmadığı için, bakanlıktaki uzmanlara soruyor. Onlar da, karar verme model olarak, enerji karar destek modeli WASP'ı kullanıyor. WASP 70'li yıllarda Viyana elektrik şirketinin kullandığı bir bilgisayar modeli. Alternatifler arasında yalnızca hidrolik enerji, petrol ve kömür var. Uluslararası Atom Enstitüsü, bu modele nükleeri de ekleyip bütün enerji bakanlıklarına dağıtıyor. Sonuçta, başka ülkelerde kullanılmayan standart dışı kaynaklar burada ekonomik görünüyor."
Santral maliyetini kamunun üstlenmesi
Bakan Güler, nükleer santralde özel sektörün rolü konusunda, şunları söyledi:
''Mevcut kanunlar çerçevesinde liberalleşme yönünde önemli adımlar attık. Sadece iletim kamuda olacak, üretim ve dağıtım özel sektörde olacak. Mevcut mevzuat bunu gerektiriyor. Biz de bu noktada özel sektöre rol vermek istiyoruz. Burada ya özel sektör kendisi direkt yapacak veya bunu kamu ve özel sektör birlikte yapacak ya da bunlar olmadığı takdirde üçüncü yol olarak kamu tarafından yapılacak. Bizim tercihimiz özel sektör tarafından yapılması.
"Ama özel sektör belli bir büyüklükteki yatırımı yapmakta zaman zaman yeteri kadar ilgili olmayabiliyor. Tabii bizim de enerjiye ihtiyacımız var ve bu bir enerji politikasıdır."
Uyar'sa, "Özel sektör bu rizikoyu almak istemiyor" diyor. "Ama özel sektör-kamu ortaklığında, riziko kamuya yükleniyor. Santraller tahkim ve hazine garantisiyle yapılıyor."
Atıcı da, "Bunun anlamı şudur" diyor:
"Özel sektör maliyet nedeniyle bu işe girmezse, devlet girecek. Bu da bizim vergilerimizle olacak. Ortak olmak, özel sektörün kâr etmesi için bizim zarar etmemiz demek." (TK)