Nuh Mete Yüksel için bu köşede de epeyce yazılar yazıldı. Bir tanesini dün gibi anımsıyorum. 85 yaşındaki Mihri Belli 'yi bir konuşması nedeniyle İstanbul'daki evinde polislere bastırıp gözaltına aldırmıştı. Mihri Belli birkaç gün İstanbul, Ankara emniyetinde uykusuz geceler geçirdikten sonra Yüksel'in huzuruna çıkarılmış ve daha sonra serbest bırakılmıştı. Aynı işlemi Şanar Yurdatapan için de tekrar etmişti.
Demokratik bir ülkede soruşturma açılmayacak bir konuda, bir düşünce açıklamasından sonra, 85 yaşındaki bir düşün insanını bir başka şehirde gözaltına aldırmak Nuh Mete Yüksel'e özgü bir savcılık biçimiydi. Gözaltındaki insanlara işkence edildiğini raporlarla belgeleyen doktorlar, cezaevlerindeki baskılara karşı çıkan avukatlar da Nuh Mete Yüksel'den nasibini alanlardandı.
Nuh Mete Yüksel, asıl büyük süksesini Merve Kavakçı 'nın evini basarak, Necmettin Erbakan ve Fethullah Gülen hakkında idam cezası isteyerek yapmıştı. Bazı çevreler, onun bu konudaki aşırı taleplerini bir laiklik savunuculuğu gibi algılayıp onu desteklemişlerdi. Nuh Mete Yüksel, Hukuk Fakültesi'nde öğrenci iken yıllıklara ''ülkücü'' olarak geçmişti. Savcılık döneminde yaptıkları da bu kanıyı doğrular nitelikteydi.
***
Nuh Mete Yüksel, hukuku özgürlüklerin kısıtlanması şeklinde yorumlayan bir hukuk anlayışına sahipti. O yasaları böyle anlıyor, böyle uyguluyordu. Hukuku, demokrasinin gelişmesi, insan haklarının gelişmesi, adaletin yerleşmesi için yorumlamak da mümkündü. Ne yazık ki Türkiye'de böyle davranan hukukçuların önü kapanıyor, Nuh Mete Yüksel'lerin önü açılıyordu.
Nuh Mete Yüksel, demokratik bir ülkede bu anlayışla savcılık yapamazdı. O uygulamalarıyla demokrasiye, özgürlüklere uzak bir görüşü temsil ediyordu. Yapsa yapsa bu görüşlerin avukatlığını yapabilirdi. Türkiye, henüz demokrasiyi yerleştirmemiş bir ülke olduğu için Nuh Mete Yüksel'ler en önemli yerlerde, en önemli görevleri üstlenebiliyorlar ve onları kimse yerinden oynatamıyordu.
Dramatik olan, Nuh Mete Yüksel'in insani açıdan çok masum sayılabilecek bir eylem nedeniyle görevinden alınmasıydı. İnanın ben bu iddiaları ilk okuduğumda hiç ihtimal vermemiştim. Yüksel'in o muhafazakâr haliyle ''kaçamak'' geceler peşinde koşabileceğini düşünememiştim. Kendisi uzman raporlarına rağmen hâlâ bir komployla yüz yüze bulunduğunu söylüyor. Onun kendisini savunmasını, bu konuda bir haksızlığa uğradıysa bu haksızlığın giderilmesini insani bir hak olarak görüyorum. Hukuk, herkese lazım.
Türkiye gerçekten bir paradokslar ülkesi. Hukuku bu kadar hoyrat bir şekilde uygulayan ve demokrasiyi zedeleyen uygulamalara imza atan bu ünlü savcıyı, bu uygulamaları nedeniyle kimse yerinden oynatamazken Yüksel'in bir ''seks gecesi'' gerekçesiyle tasfiye edilmesi tam bize özgü bir durum. ''Yok öyle şey, burası Türkiye abi!'' sözlerine uygun bir uygulama ile yüz yüzeyiz.
***
Nuh Mete Yüksel'in, ''seks gecesi'' nin devletteki göreviyle ne ilgisi var ki! Böyle bir durum, ancak onunla eşi arasında veya beraber olduğu söylenen kadınla onun arasında bir sorundur. Tamamen kişiseldir. Bu nedenle böyle bir gerekçeyle görevden alınmasını doğru bulmuyorum. Eğer avukat olsaydım, en azından bu konuda kendisini savunabilirdim.
Gerçekten dramatik bir durum... (OÇ/NM)