"Bugünkü Tahakküm 12 Eylül ve Ardından İnşa Edilenlerin Sonucu" başlığıyla Yeniden TV'de yayımlanan söyleşide Prof. Dr. Nilgün Toker, Barış Akademisyenleri'nin yaşadıklarına dikkat çekerek, Barış Akademisyenleri'ni de tehdit eden Sedat Peker'in ifşa ve iddialarını değiniyor.
Peker'in ifşalarıyla ilgili "Böyle bir figürün anlattıklarıyla toplumun dehşete düşmesi ve acilen bu kirliliğin temizlenmesi duygusuyla çıkması lâzım. Normalde beklememiz gereken şey bu, ama böyle bir şey çıkmadı, öyle bir dil de duymuyoruz. O zaman tam tersi oluyordur, bu suçlu ve kirli yönetme yapısı normalleşiyor. Herkes 'bu zaten vardı, biliyorduk' diye bir şey var. Muhalefet mesela, Peker'in ifşalarını kullanırken hızla dili buraya çevirmesi lâzım," diyor Toker.
Söyleşinin devamında 6'lı masa ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) tartışmalarına değinen Toker, 42. yılına giren 12 Eylül ile günümüze dair bir değerlendirme de yapıyor.
Toker ile gerçekleştirilen söyleşinin bir bölümünü yayımlıyoruz.
Bir dönem sizleri de tehdit eden Sedat Peker'in iddia ve ifşaatları büyük bir ilgiyle takip ediliyor, Suçun normalleşmesine vurgu yaptınız. Bu iddiaları bu bağlamda ele alırsanız, ne dersiniz?
Sedat Peker gibi birisi, normal bir hukuk devletinde olsa şu anlama gelirdi; bir kirli yapının içinden birisi o yapıya dair bilgilerini açtı mı o tanık olur, gizli tanık olur, bilgileri hukuk tarafından korunur vs. Oysa bizde bir dizi gibi, "arkası yarın" tadında, herkes bekliyor. Suçun normalleşmesine katkıda bulunan şeyler bunlar. Sedat Peker her kiri döktüğünde muhalefet "tamam, bu da açığa çıktı" diyor. Ama suçun bu tarzda açığa çıkması, bir tür vülgarize edilerek açığa çıkması söz konusu. Adam kendisi "bir korku ikliminin yaratılması için görevlendirilmiş bir aktördüm ve öyle iş yaptım" diyor. Bu arada tonla para kazanmış vs. Korku iklimi yaratmakla görevlendirilmek! Böyle bir "görev" var. Barış Akademisyenleri olarak biz de o yüzden tehdit edilmiştik. Burada esas soru: Korku iklimi niye yaratılıyor? Nasıl bir organizasyondu? Böyle sorularla başlamamız lâzım.
Popüler dille suçun ifşası denen şeyi, birçok başka ifşa mekanizmasında olduğu gibi, aslında tam anlamıyla adalet arayışını, adalet duygusunu zedeleyen şeyler olduğunu düşünüyorum.
"Suçlu ve kirli yönetme yapısı normalleşiyor"
Sedat Peker kime ne söylüyor, amacı ne, toplum Peker'den ne öğreniyor?
Sedat Peker'in şahsi derdi nedir, onun üzerine kafa yormak istemiyorum. Bir tür iktidar savaşına girdi, bir takım iktidar mekanizmaları onu yerinden etti. Kendi hesabını görürken bir tür kirliliği de açığa vuruyor. Böyle insanlar vardır, şahsi hesaplarını görürler, orada mesele toplumun bu şahısla, anlattıklarıyla hesabını nasıl gördüğü ve devleti, hukukun, kurumların falan da. Ama söylediğim her şey bir soru işareti. Kurumlar yok, kurumsuzlaşma üzerine bina edilmiş bir iktidar var, yönetme yapımız var. Hukuk da dahil olmak üzere bizzat devletin toplumla tüm dolayım aygıtlarından bahsediyorum. Bu ağır kurumsuzlaşma ortamında bu kadar ağır ifşaatlar nereye tekabül edecek ki, hareket edebilme kapasitesine sahip kurumsallık yok. Kim hareket ediyor? Peker'in kendi hesabın görürken hesaplaşmak istedikleriyle hesabı zaten olanlara konuşuyor. Onlarla beraber konuşma içindeler. Ama toplumun önemli bir kısmı için de "Allah'ım daha da neler olmuş" şeklinde izleniyor.
Böyle korkunç bir tabloda, böyle bir figürün anlattıklarıyla toplumun dehşete düşmesi ve acilen bu kirliliğin temizlenmesi duygusuyla çıkması lâzım. Normalde beklememiz gereken şey bu, ama böyle bir şey çıkmadı, öyle bir dil de duymuyoruz. O zaman tam tersi oluyordur, bu suçlu ve kirli yönetme yapısı normalleşiyor. Herkes "bu zaten vardı, biliyorduk" diye bir şey var. Muhalefet mesela, Peker'in ifşalarını kullanırken hızla dili buraya çevirmesi lâzım. Bari Peker'den öğrendiklerini topluma bir şey öğretmek için kullanmaları lâzım. Onlar da Peker'in konuştuğu şeyle, aynı şekilde kirlilik ifşasına devam ediyorlar. Bence toplumun adalet ve hakikat arayışına yönelik bir şey öğrenmediği bu konuşma, tam tersine suçun normalleşmesine hizmet ediyordur diye korkarım.
"Toplum da bu kötülüklerin sorumlusu"
Muhalefet sanki Sedat Peker'in iddia ve ifşaları iktidarın kaybetmesini kolaylaştırabilecekmiş gibi bir tablo çiziyor. Bu mümkün mü sizce?
Türkiye tarihinde ilk kirli yönetim bu değildi. En kirli olabilir birçok bakımdan ama en az bunun kadar kirlileri de biliyoruz. Türkiye'de kayıpların en fazla gerçekleştiği bir Çiller dönemi var. Ona ilişkin başka iddiaları da önceden biliyoruz. Kim iktidar kaybetti ki bu kirlilikle Türkiye'de?
Bu ifşaları bir adaletsizlik kavramıyla ilişkilendirmezseniz yani adalet arayışıyla ilişkilendirmezseniz, bu ifşalar değiştirme pratiğine hizmet etmezler, bu ifşalar olsa olsa ne kadar kirli bir ortamda yaşadığımızı anlatıyorlardır. Ama bu toplum zaten çok iyi bir ortamda yaşamadığını biliyor ve bu ortama başka şeyler ekleniyor en fazla. Daha da kötüsü var. Sezgisel olarak söyleyeyim. Sedat Peker'in ifşaları, dozu da artarak sürekli, bana Korkut Eken'in işkence ifşaları gibi gelmeye başladı. O da bir ifşaydı, değil mi? İşkence yaptıklarını, yapılması gerektiğini söyledi. Ne oldu sorusu var. Bunlar birbirine benzer şeyler. Hırsızlıkla insanlığa karşı suç arasında karşılaştırma yapmak istemem, ama kötülük kötülüktür, suç suçtur.
"Altılı Masa'nın demokrasi ilkelerini merak etmemiz lâzım"
Altılı Masa ve HDP ile nasıl diyalog kurulacağına ilişkin tartışmalar nerede kilitleniyor?
CHP kendi adına Kürt siyasetiyle bir şey sürdürüyor sanırım, bir bağlantı kurarak, ama Altılı Masa'ya da sokmayarak; Kürtlere "sizi görüyorum" diyerek, ama masaya da almayarak. Böyle tuhaf, dışarıdan bakınca "bu ne" diyebileceğiniz bir şey var. Ama Altılı Masa için CHP'nin yapabileceği fazla bir şey olduğunu zannetmiyorum. O masadan kalkması lâzım. Çünkü o masanın geri kalanının Kürt siyasetiyle herhangi bir yere oturabilmesi mümkün değil. DEVA'ya belki parantez açılabilir, oturabilirler, ama İYİ Parti falan oturmaz. Orada beni, Türkiye'deki demokrasi güçlerini, demokrat tutum almaya çalışan herkesi rahatsız eden tutum şu: Kürt oyları olmaksızın kazanamayacakları bir seçimde Kürtlerin ortak adaya mecbur olacaklarını düşünen –CHP dışındaki Altılı Masa- fikrindeyim ben. CHP'nin buna çabaladığı kanaatindeyim, bir tür ilişki kurmaya falan çalışıyor. Burada sorun şu. Siyaset -özellikle Türkiye'de, dünyada da birçok başka yerde olmaya başladı, bu zamanımızın biraz ruhu, sorunu- artık bir takım değerlerle ya da sınıfla ilişkisini koparmış. Bir takım değerlerin hayata geçirilmesi için değil, bir tür popülizmin hegemonyası altında aslında, o an ne lâzımsa onun üzerinden yapılıyor popüler, ilkesiz siyaset. Bu ortamda tutarlılıkla, ilkeleri sadakatle hayata geçirmeyle siyaset yapılmıyor. Gündelik şeylerle yapıyorlar.
Altılı Masa'nın demokrasi ilkelerini merak etmemiz ve oraya zorlamamız lâzım. Altılı Masa'dan Türkiye'de her şeyi düzeltmesini kimse beklemiyor ya da oradan bir demokrasi inşasını kimse beklemiyor ama normalleşme bekliyoruz, ben bekliyorum. Normalleşmenin bize şöyle bir şans vereceğini düşünüyorum. Demokrasi mücadelesi için ihtiyaç duyduğumuz alanı yeniden kazanmak. Onlar demokrat oldukları için değil, bizim onları demokrasi fikrine zorlamamız lâzım.