Bir gün önce, Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından yazılan bir yazı New York Times'da yer aldı. Bu Başkan Robert Mugabe'i kötüleyen bir yazıydı ve Powell Mugabe'yi "zorba" olarak nitelendiriyordu. Powell, Mugabe'yi Zimbabwe'deki yüzde 300'lük enflasyon oranı, yüzde 70'lik işsizlik, gıda kıtlığı ve bunun gibi şeylerle suçluyordu.
ABD, Zimbabwe'nin gidişatından kaygılanıyor
Powell şöyle yazmıştı: "Güney Afrika ve diğer Afrika ülkeleri artarak Zimbabwe üzerinde kaygılı ve etken durumda, ancak onlar Zimbabwe'deki krizlerin önemini tamamıyla yansıtan daha güçlü ve daha tutarlı bir rol oynayabilirler, oynamaları gerekir.
Mugabe'nin gitmesiyle, yerinde geçici bir hükümetle ve yeni seçim tarihinin belirlenmesi ile, her kesimden Zimbabweliler ülkeyi yeniden inşa etme sürecine başlamak için bir araya geleceklerdir. Eğer bu olursa, Birleşik Devletler seçimlerden bile önce Zimbabwe'nin restorasyonu için eli açık yardım sözü vermek için acele edecektir."
Bu yalnızca Bush yönetiminin Afrikalı liderlere yardım adı altında milyonlarca dolar rüşvet vermenin başka türlü bir çabasıdır. Ancak tabi Zimbabwe'nin iç işlerine müdahale ederek uluslararası yasayı ihlal ederlerse. Bush'un konuşması ve Powell'in yazısı Bush'un birçok Afrika ülkesine geziye çıkmasından yalnızca bir hafta önceye denk geldi. Bush, kıtanın en fazla sanayileşmiş ülkesi ve de Zimbabwe'ye komşu olan Güney Afrika'yı ziyaret edecek.
16 Haziran günü Washington Post'da, Başkan Thabo Mbeki'nin Güney Afrika'nın Zimbabwe'ye sağladığı elektriği kesmesini ve böylece iki ülke arasındaki ilişkilere karışmasını öneren bir yazı yer aldı.
Eski siyasi tutuklu ve Güney Afrika'nın ilk siyahi başkanı Nelson Mandela, ABD'nin Irak savaşından dolayı, ABD ile görüşmeyi ret edeceğini açıkladı. Afrika Ulusal Kongresi ve diğer gruplar da Bush'u Afrika gezisi sırasında protestolar düzenlemeyi planlıyorlar.
Kanlı Avrupa hakimiyetinin tarihi
1880'lerin ortalarında Berlin'de çok önemli bir toplantı yapıldı. Çeşitli Avrupalı kapitalistler Afrika'yı aralarında paylaşmak böylece de onun geniş yer altı kaynaklarını çalmak ve yerli insanlarını köleleştirmek için ayrıntılı bir strateji planlamak amacıyla bir araya geldiler. Amaçları açıktı: Sömürgeci imparatorluklarını ve pazarlarını daha fazla kar etmek için genişletmek.
1888'de, İngiliz kapitalist Cecil Rhodes ve onun iş ortağı Charles Rudd'un bir komplo ile daha sonra Rodezya adı ile bilinecek olan Matebeleland, Mashonaland ve civar alanları çalarak İngiliz monarşisinin hayır dualarını aldılar. Bu alanlar madenlerinin özellikle de altının bol olmasından dolayı hedeflenmişti.
1890 yılında, beyaz paralı askerler bu toprakları istila ettiler. Bu kanlı saldırı binlerce beyaz İngiliz yerleşimcinin toprakları ele geçirmeleri için bir ön hazırlıktı. Aslında her beyaz yerleşimciye yaklaşık 3000 hektar ve altın hakkı söz verilmişti.
1898 yılında, Rhodes ve Rudd'un sahip olduğu İngiliz Güney Afrika Kontluğu'na karşı silahlı bir direniş meydana geldi. Bu ilk Chimurenga idi ya da özgürlük savaşının ilk aşamasıydı. İsyan, birleşik cephe içinde bir çok Afrikalı ulus tarafından gerçekleştirildi.
Yerli nüfus bu istilacıların ileri silahlarıyla denk dövüşecek durumda değildi. Onlar sistematik olarak atalarının topraklarından gitmeye zorlandılar ve milli rezerv olarak bilinen en tecrit edilmiş en kıraç topraklara sığırlar gibi güdüldüler. Diğerleri ise, beyazlara ait özel çiftliklerde yarı kölelik koşullarında çürüdüler.
1898 Konsey içindeki Milli Rezerv Düzeni 7 milyon hektar büyüklüğünde en verimli toprakların Avrupalı sömürgeciler tarafından çalınmasını aniden yasallaştırdı. 1930 Toprak Bölüştürme Yasası Afrikalılara ve yerleşimcilere ait toprakların ayrılmasını formüle etti.
1930 yılındaki nüfus 1.1 milyon Siyah ve 50,000 beyaz insandan oluşuyordu ya da her beyaz yerleşimciye 20 Siyah insan düşüyordu. Ancak toprak şu şekilde bölündü: milli rezervler, 15 milyon hektar; Avrupalı alanlar ise 25 milyon hektar.
1965 yılında, Ian Smith önderliğindeki beyaz azınlık rejimi tek taraflı olarak İngiltere'den bağımsızlığını açıkladı. Aynı yıl, ikinci Chimurenga, ya da ulusal özgürlük savaşının ikinci aşaması Zimbabwe Afrika Halklarının Birliği ve Zimbabwe Afrika Ulusal Birliğinin (ZANU) Vatan Cephesi oluşumuna katılmasıyla başladı. Robert Mugabe ZANU'nun ve Joshua Nkomo da ZAPU'nun lideriydi.
Yükselen gerilla mücadelesinin sonunda sosyalist bir devrim getirmesinden korkarak, Rhodesyan Cephesi diye bilinen Smith rejiminin askeri kanadı, Vatan Cephesi ve İngiliz hükümeti arasında Londra'da görüşmeler başlattı. Bu görüşmeler 1979 yılında Lancaster Temsilciler Anlaşmasını ortaya çıkardı ve Zimbabwe'nin yeni kurulan hükümetinin 1980 Anayasasını kaynak almasına yardımcı oldu.
Lancaster anlaşmasının gizlediği
Lancaster anlaşmasının sömürgeciler tarafından çalınan toprağın yeniden dağıtımından bahsedeceği zannedildi. Belgeler toprağın gönüllü alıcı, gönüllü satıcı temelinde elde edileceğini ifade ediyordu. Bu bağımsızlığın ilk on yılında uygulandı. Ancak asla gerçekte meydana gelmedi.
İngiltere bedelsiz zorunlu edinmelerin 1980 Anayasası'nın resmi bir parçası haline gelmeyeceğinden emin olmak için bir hile yaparak yeniden yerleştirme planına parasal destek olacağına söz vermişti. Bununla beraber, Zimbabwe hükümeti de beyaz yerleşimcilere en verimli arazilerinden satarak vazgeçmeleri için baskı yapacak durumda değildi. Hükümete önerilen topraklar en fakir kalitede olanlardandı.
"Adil pazar fiyatı" maddesinden dolayı, yeni hükümetin beyaz çiftçilerin bütün hisselerini alacak kadar parası yoktu. Bu yüzden, bağımsızlığın yedinci yılından sonra, başvuran 162,000 Siyah köylüden yalnızca 40,000'i yerleştirilmişti.
Yasa altında, Mugabe hükümetinin, toprak dahil malların zorunlu elde edilmesi üzerinde değişiklik yapabilmesi için 10 yıl beklemesi gerekmekteydi. 1992 yılında, Toprak Edinme Yasası taslak haline getirildi; yasa esas olarak büyük ticari tarım alanlarının edinilmesini hedefliyordu. Bütün bunlar en kötü komün topraklarında ya da rezervlerde yaşayan topraksız Siyahi savaş gazisi çoğunluğuna yeniden dağıtılacaktı.
Yasa parlamentodan üçte iki çoğunlukla geçti. Yasa beyazların yeniden toprak sahibi olmaları için tazminat ödemekten İngiliz hükümetinin sorumlu olduğunu ifade ediyordu.
İngiltere yeniden yerleşme programı için 44 milyon pound vaat etmişti. 1997 yılında, İngiltere'de İşçi Partisi yeni ve daha muhafazakar bir lider olan Tony Blair ile iktidara gelince, İngiliz hükümeti Zimbabwe Robert Mugabe hükümetinin parayı hükümet görevlilerinin topraklara yerleşmesi için kullandıklarını iddia ederek parasal desteği kesti. Londra asla beyaz Rhodesia hükümetinin eski lideri Ian Smith'in Zimbabwe'de halen 5,000 hektar toprağı olduğundan tıpkı diğer eski beyaz yetkililerinkinden söz etmediği gibi söz etmez.
En sonunda 1997 yılında, Mugabe, Zimbabwe köylüleri tarafından başlatılan toprakların direkt kamulaştırmalarını destekledi. Madison Wisconsin Üniversitesi Toprak Mülkiyet Merkezi'ne göre 1998 yılında 4,660 olan çoğunluğu beyaz ticari çiftçilik yapan ailelerin sayısı 2002 yazında 2,900'e indi. Bu ailelerden bir çoğu daha sonra beyazlar önderliğindeki bir ordu tarafından harabeye çevrilen Mozambik'ten çok ucuza toprak aldılar. 2001 Aralık ayında, 360,000 Afrikalı aile ülkeye yerleştirildi. Zimbabweli çiftçi ve köylülerin kendi toprak reformlarını kendilerinin gerçekleştirmiş olmaları gerçeği emperyalist saldırıların merkezi oldu.
IMF'nin dayatmaları
1980 yılında Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) hiçbir kredi almaması şartıyla Zimbabwe'de yapısal ayarlamalar yapmayı zorla kabul ettirdi. IMF ve Dünya Bankası hükümetten sosyal harcamaları en düşük seviyede tutmalarını talep etti.
Bağımsız ve kendi kendine yeten bir ülke olarak ilerlemek yerine Zimbabwe ihracatçı bir ülkeye dönüştürüldü. Bu Zimbabwe halkı için kitlesel açlık ve tütün gibi ürünler yetiştiren beyaz ticari çiftçiler içinse süper karlar anlamına geliyordu.
1999'a kadar, Zimbabwe açıkça IMF ve Dünya Bankasına karşı ayaklanmıştı. 1999 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini açıkladı ve kredilerine son verildi. Son dönemde de, IMF ve Dünya Bankası Zimbabwe'nin üyeliğini feshetti.
Toprak krizi Zimbabwe ile sınırlı değildi. Güney Afrika, Namibya, Mozambik ve Afrika'nın diğer ülkelerinde de bu sorun bulunuyor. Toprak krizi sömürgeci hırsızlığın ve yağmacılığın köklü mirasları içinde tutunmuştur. ABD ve İngiliz emperyalistler Zimbabwe'de ve diğer Afrika ülkelerinde halkın toprakları ele geçirmelerini önlemek için Zimbabwe'deki tarımsal devrime son vermek istiyorlardı.
Toprak krizi ve Kongo için destek
Emperyalistler Zimbabwe'yi aynı zamanda silahlı güçlerinin 1998 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde baş gösteren krizde oynadığı rolden dolayı hedef alıyorlar. CIA kuklası Mobutu Sese'nin devrilmesinden sonra, Kongo'ya, ülkede ve bölgede emperyalist müdahaleyi teşhir eden Laurent Kabile liderlik etti. Kabila Güney Afrika Kalkınma Topluluğu'ndan(SADC) ABD ve İngiltere'nin desteğine sahip Uganda ve Ruanda tarafından bir istilayı püskürtmek için askeri yardım istedi.
SADC Zimbabwe, Angola ve Namibya'dan Kongo'ya yardım etmesi için asker gönderdi. Ancak, Kabila en sonunda 2000 yılının Ocak ayında suikasta uğradı.
Bush ve Blair, düşman oldukları Irak, İran, Kuzey Kore, Filistin, Venezüella, Filipinler ve Küba için kullandıkları aynı nedenlerle Zimbabwe'yi ibret olsun diye cezalandırmak istiyorlar. Bunların hepsi ABD imparatorluğunun dünya karlarını büyük patronlar adına paylaştırmayı amaçladığı sonsuz savaşı için.Mugabe bir zamanlar Afrika lideri olarak "model" gösteriliyordu. Ta ki toprakların kamulaştırılması gündeme gelene dek.
Robert Mugabe, Zimbabwe içindeki yerli mülk sahibi sınıfın kalkınmasını görmek isteyen bir ulusalcı. Devrimci sosyalistler muhakkak Mugabe'nin politikalarını desteklemezler, ancak emperyalizme karşı açık isyanını savunurlar. Anti-emperyalist hareket, Amerika'daki özellikle, kendi ekonomilerini sömürgecilerden ve emperyalist etkiden kurtarmaları anlamına gelen ulusal özgürlüklerini tamamlamak için savaşan Zimbabwe halkı için bedel isteme gibi sorumlukları vardır.(NK)
* Bu makale için kaynaklar Güney Afrika Bağımsız Medya Merkezi ve Güney Afrika Kalkınma Topluluğu web sitelerinden alınmıştır.
** Workers.com'dan çeviren Bahadır Çetinay....