Oysa biliyorsunuz, Ceza Yasası ile ilgili tartışılması gereken (ve kadın örgütlerinin oluşturduğu Türk Ceza Yasası Platformunun gayet net biçimde ortaya koyduğu) başka konular var.
Töre cinayetinin "namus cinayeti" olarak değiştirilmesi ve fiilen açılan ceza indirimi kapısının tamamen kapatılması gibi. Ama gazeteleri okuyan biri, bütün meselenin bu olduğuna hükmedebilir.
Tabii bir de şu "Anadolu kadını istiyor" sözü var ki, o insanı öldürüyor!
Anadolu kadını bugüne kadar ne istedi de bu kadar ses getirdi, hatırlamıyorum: kocası, oğlu, babası, kardeşi öldürüldüğünde ve katilleri bir türlü bulunamadığında, işsizlikten, yoksulluktan kırılırken, tarımda çalışan yüz binlercesinin hiçbir sosyal güvencesi yokken, dayaktan ölürken, altıncılar toprağını zehirlerken Anadolu kadınının sesine kulak veren yoktu, şimdi "emrin olur yenge" diyorlar, "yeter ki sen iste"!
Bu Anadolu Kadını, mitik bir tiptir. En kritik anlarda ortaya çıkar, aklın ve sağduyunun sesi olarak duruma müdahale eder, sonra gözden kaybolur. Diyelim İstanbullu aşifteler oy hakkı falan diye bayrak mı açtılar, gelsin Anadolu Kadını, hadlerini bildirsin. Eziktir ama aynı zamanda güçlü, kapalıdır ve aynı zamanda özgür, üretkendir ama parası yoktur, cahildir ve bilge, soframızda öküzden sonra gelir ama başımızın tacıdır...
Bu kadını korumak istiyorsanız mal rejimi değişikliğini geriye yürütün de yirmi yıldır saçını süpürge eden ev kadını adam başka kadınlarla düşüp kalksa da sineye çekmek zorunda kalmasın! O zaman o kendi onurunu düşünebilecektir, sizden daha fazla.
Kişisel olan politiktir!
"Devletin yatak odasında işi ne" diye sormuyoruz biz, çünkü feministler kırk yıldır devletin zaten orada olduğunu söylüyorlar: kişisel olan politiktir!
Malum, evlilik cüzdanlarını da aile büyüklerinden değil Maliye Bakanlığından alıyoruz...
"Kişisel" denilen alan, yatak odası da dahil, o kadar "kişisel" değil yani. Kişiler arası ilişkiler, devletin elini çekeceği şeyler değildir; öyle olsaydı, orman kanunu geçerli olurdu: güçlüler ne istiyorlarsa onu yaparlardı, adaleti sağlamak mümkün olmazdı.
Ama vatandaşların birbirleriyle ilişkilerinde (aile içi ilişkiler de dahil) adaletin ve yasal güvencenin sağlanması, Medeni Kanun ile ilgili bir şeydir, Ceza Kanunu ile değil.
Eşitlik: Eşit muamele mi?
Öyle yaptığınızda, siz adaleti "günah" kavramıyla ve dinle ilişkilendiriyorsunuz demektir. Ki iş türbanlı kızların üniversite kapısından kovulmasına geldiğinde laiklik mangalında kül bırakmayan CHP kimbilir hangi pazarlık sonucunda bu öneriyi desteklediğini açıklayıp bir de "kadın erkek eşitliği konusundaki hassasiyetlerimizi koruduk" diyebildiyse, durup bir düşünmesi gerekir, neymiş bu laiklik diye.
Fakat CHP'li kadınlara teşekkür borçluyuz, bu saçma sapan tavrı değiştirmek için gösterdikleri çaba nedeniyle. Eşitliğin kadına ve erkeğe eşit muamele anlamına gelmediğini, çok daha geniş bir kavram olduğunu bilmiyorum günün birinde anlatmayı başarabilecek miyiz bu siyasetçilere!.. (AB/ÖG)
* Aksu Bora, Kasaum'da tam zamanlı çalışıyor. Sosyal Antropoloji doktora öğrencisi. Yüksek lisans tezi "Türk Modernleşmesinde Annelik Kimliğinin Dönüşümü" KASAUM eğitim programlarında kullanılmak üzere hazırlanmış "Cinsiyetçiliğe Karşı Duyarlılık Eğitimi / Kadınlar ve Erkekler Hakkında Bildiğiniz Birkaç Şey" adlı kitabı ve çevirileri var. Hacettepe Üniversitesi, Antropoloji Bölümünde Doktora çalışmasına devam etmektedir.