İlk edisyonu İsviçre’de düzenlenen “What is Gender?” (Cinsiyet Nedir?) sergisinin, ikinci edisyonu Türkiyeli sanatçıların katılımıyla, Zülfaris Karaköy’de 24 Ekim’de sanatseverlerle buluşuyor.
İsviçre’de yaşayan sanatçı Gilles Grassioulet ve Türkiye’den Şanel Şan Sevinç eş küratörlüğünde, Nilgün Sabar’ın koordinasyonunda düzenlenen serginin mekânı da neredeyse bir sanat eseri.
Karaköy’ün kadim mekânlarından Zülfaris. Burası 500 yıllık tarihi bir mekân ve deyim yerindeyse tabandan tavana kendisi bir müze.
Sanatla çatışma çözümü olur mu? Sorusuna çok katmanlı bir yanıt veriyor sergi. Sadece “Cinsiyet nedir?” diye sormuyor ekliyor: “Kimse öteki değil, birlikte eşit bir şekilde yaşayabiliriz.”
Şanel Şan Sevinç ve Nilgün Sabar serginin detaylarını anlattı.
“Mekânımız da sanatçı”
Serginin yeri ile başlayalım. Mistik ve oldukça dikkat çeken bir yapı burası. Hem çok iddialı hem de iddiasız nereden aklınıza geldi burası?
Şanel Şan Sevinç: Çok kimlikli kendisi de katmanlı bir yerde olması gerektiğine inandım serginin. Ruhu olsun. O da sanatçılardan biri olsun. Sanatçılardan biri de bu mekân diyebiliriz.
Nereden aklınıza geldi bu sergi ve sizlerin yolu nasıl kesişti?
Şanel Şan Sevinç: Bu serginin Cenevre'de ilk adisyonu yapıldı. Cenevre'de düzenlediği zaman Nilgün de Türk sanatçılardan biri olarak oradaydı. Nilgün daha sonra “İstanbul edisyonu için bizimle birlikte çalışır mısın?” diye geldiklerinde ben çok heyecanlandım.
Gerçekten şu anda dünyadaki iklim krizi gibi meselelerin dışında, insani konularda birey olarak baş başa kaldığımızda en çok konuştuğumuz konulardan biri.Cinsiyet kavramı dizilerde ele alınış biçimiyle falan da çok ön plana çıkıyor. Bu gerçekten irdelenmesi, konuşulması gereken bir mesele. Ben konuya şöyle bakarım “cinsiyet nedir? Ama aslında cins nedir?”
Biz bütün cinsler tekrar bir arada hoşgörü içinde yaşayabilir miyiz?
Burada Mevlana'nın topraklarında pek çok medeniyetin beşiği olmuş İstanbul'da bu konuya yaklaşayım istedim. Onlar da (Gilles ve Nilgün) uygun buldu, heyecanlandık ve çalışmaya başladık.
Nilgün Sabar: Cenevre’de bu sergi yapıldığında ben tek Türk sanatçı olarak yer aldım. Bu çok heyecan verici bir durumdu. Orada İsviçreli sanatçılarla çok hızlı bir şekilde kaynaştık. Sanki böyle dünyanın bir ucundaki kardeşlerimi bulmuş gibi oldum.
Enteresan bir sinerji oluştu aramızda ve bu serginin ne kadar önemli olduğunu orada hissettim.
Orada bir yemek verildi ve serginin küratörü Gilles Grassiouletsergi ile konuştum.Ve “İstanbul'a taşımak istiyorum sergiyi. Ben bunu yapabilirim” dedim.
“Nasıl yapacaksınız?” dedi. “Ekip kuracağım ve bunu yapacağım” dedim. “O zaman herkese söyleyelim” dedi.
Herkesle paylaştık o gece bu fikri. İstanbul'da Şanel’e gittim. Şanel’in en iyisini yapabileceğini biliyordum, senelerdir tanıyorum onu. Kavram bulmada, kavram işleme de çok usta olduğunu biliyorum. Gilles ile tanıştırdım. Çok güzel anlaştılar. Ve işte buradayız.
Serginin içeriğinde tam olarak ne var?
Şanel Şan Sevinç: Multidisipliner sanatçılar var sergide. Enstalasyon, heykel, resim ve fotoğraflar yer alıyor.Serginin Türkiye edisyonu küratörü olarak, sergiyi daha toplumsal konular üzerinden ele alarak yorumladım. Eser ve sanatçı seçimleri de buna göre ilerledi. Farklı konular, disiplinler iç içe geçti, doğamız, dünyamız gibi.
Doğa çeşitleri içerir, bir arada yaşar, biz onu tek tipleştirmeye çalışıyoruz. İnsanoğlu bunu her alanda yapıyor. Kategorilere ayırıyor, sınıflıyor, kalıplara uymayanları dışlıyor. Kapsayıcı olmak yerine ayrıştırıcı olan bir durum var ortada. Toplumsal bir zorbalık var.
Tüm dünyada cinsiyetlere yüklenen sosyal ve toplumsal kılıflar, kalıplar da var.
Kadınların ve erkeklerin sadece biyolojik olarak “dişi ve eril” olmadıkları, kadınlara ve erkeklere roller ve davranışlar atfeden ve toplumsal olarak inşa edilen bir “toplumsal cinsiyet kategorisinin” var olduğunu biliyoruz. Toplumun bizlere, kadına, erkeğe verdiği roller var. Ve bu roller aslında bizi, kalıplaştırıyor, sınıflaştırıyor. Bu konu benim için daha kıymetliydi. Bunun altını çizmek istedim. Basitçe, kadınsın doğuracaksın, çocuğuna bakacaksın, yemeğini yapacaksın, erkeksin para kazanacaksın, ağlamayacaksın, güçlü olacaksın gibi. Bu rollerin üzerine gitmeyi istedim.
Nilgün Sabar: Sergide pentür eserimin yanı sıra dijital bir işim de var. Mülteci olmakla ilgili bir çalışma. Ayrımcılığa uğramak, vatanı terk etmek zorunda kalmak ve orada kadın olmak üzerine düşündüm. Zaten kadın olmak yeterince zor olduğu gibi bir de mülteci olarak kadın olmak... Dönüşüm hikâyesini anlatıyor. Hepimizin yerimizden, yurdumuzdan edilmesek de iç dinamiklerimizin ötelenmesi, ötekileştirilerek bize o karanlık dehlizin içine süren o duygu durumlarına sokulmamız… Bu işte serginin zaten ana konusu.
Bu fikri biraz daha detaylandırır mısınız?
Nilgün Sabar: Ben bu projeyi ilk hayal ettiğimde dedim ki bu bir dünya barış projesi olmalı. O yüzden her ülkeden katkılar olmasını istiyoruz.
“Cins nedir, cinsiyet nedir? Farklılıkları nasıl aşabiliriz” sorusuna her ülkeden, her kültürden insanın verecek bir cevabı var.
Serginin bir rengi var mı sizce?
Şanel Şan Sevinç: Karaköy, Galata, Haliç üzerinden geldiğim zaman, Sanki amber rengi gibi hissediyorum. Bir doğum rengi, gündoğumu ve gün batımı rengi.
Nilgün Sabar: İlk başta bütün renkleriz, biz falan diyorduk ama aslında öyle bir şey değil. Çünkü yeni bir şey doğurmaya çalışıyoruz.Herkesi birbirine barıştıran bir barış projesi olmasını çok arzuluyoruz bunun. Her ülkenin tabii çeşitlilikleri var. Biz daha kadın erkek meselesini aşamamış bir ülkeyiz. Mesela benim işlerim daha çok kadın sorununa yönelik işler. Biz kadınları susturmayın derken İsviçreli sanatçılar bu konuda daha ileri noktadan konuşuyor, bu alanda üretimler yapıyor.
WISG – WHAT IS GENDER
24.10 – 07.11.23
Zülfaris Karaköy - İstanbul
Açılış gecesi, 24.10
Saat 16:00-18:00: Basın
Saat 18:00-20:00: Halka açık açılış
Küratörlüğünü Şanel Şan Sevinç ve Gilles Grassioulet üstleniyor
Sanatçılar: Burcu Aksoy, Amina Belkasmi, Christine Berchadsky, Banu Birecikligil, Cecilia Campeas, Gilles Dusabe, Alix Martin, Ali İbrahim Öcal, Chiara de Rocchi, Nilgün Sabar, Yonca Saraçoğlu, Adrien Savigny, Gülay Semercioğlu, Emre Yıldır
Performans ve etkinlik sanatçıları: Açılış gecesi performansı çello sanatçısı Taylan Aygar gibi farklı disiplinlerden sanatçı ve tasarımcılar sergi süresince çeşitli performans ve workshoplar düzenleyecekler. Serginin belgeseli yönetmen Ferize Çetin’e ait.
(EMK)