Friedrich Naumann Vakfı, 31 Ocak Cuma günü “Ekonomik Kriz ve Yeni Ekonomi Programı” paneli düzenledi. Panele konuşmacı olarak İstanbul Üniversitesi’nden Enes Özkan ve Özgürlük Araştırmaları Derneği Danışma Kurulu Üyesi Nesrin Nas katıldı.
Özkan, Yeni Ekonomi Programını ve Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin hazırladığı Yeni Ekonomi Programı raporunu anlatırken Nesrin Nas ekonomiyi kurtarma sürecinde muhalefetin rolüne değindi.
Panelde ilk sözü alan Özkan, 2000’li yıllarda yaklaşık yüzde 10 olan enflasyonun 2018’de yüzde 25’e çıktığına ve bunun fiyatlarda büyük bir bozulma yarattığına değindi. Aynı zamanda Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) ile Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) arasında fark meydana geldiğini ve bunun enflasyona kötü bir etkisi olduğunu ifade etti.
ÜFE ile TÜFE arasındaki farkın üreticileri etkilediğini belirten Özkan, bu fark sebebiyle üreticilerin ya ürettikleri ürünün maliyet artışlarını fiyatlara yansıtamadıklarını, piyasadan çekilmek zorunda kaldıklarını ya da artışı fiyatlara yansıtsalar dahi satışlarının düşmesini göze aldıklarını dile getirdi.
Özkan: Hedefler uluslararası kuruluşların tahminleri ile uyuşmuyor
2018’de en çok konuşulan konunun döviz kurları olduğunu söyleyen Özkan şöyle açıklıyor:
“Bizim imalat sanayimiz büyük oranda ithal girdilere sahip. Zaten ihraç ettiğimiz mallarında yine ara hammaddesinin birçoğu ithal ettiğimiz mallardan oluşuyor. 2017’de 3.47 olan kur, 2018 Eylül’ünde 6.37’ye çıkıyor. Şu anda da 5.20. Bugünkü kura baktığımızda bile 2017 Eylül’üne göre yüzde 31-32 civarında bir artış var. Bu da piyasadaki fiyat bozulmasının en önemli sebeplerinden biri.
“Programın temel hedeflerine baktığımızda bazı hedefler hem uluslararası kuruluşlarla hem de Türkiye’deki kuruluşların tahminleri ile pek uyuşmuyor. Programda 2019 enflasyonunu yüzde 15.9 olarak belirlemişler. Böyle bir öngörü var. Ama IMF 15.5 öngörmüştü. 2020’de yüzde 9.8; 2021’de yüzde6. Burada bir diğer dikkat çekici konu da büyüme. 2019’da yüzde 2.3 büyüme öngörüyor Yeni Ekonomi Programı. Ama IMF 0.4 büyüme öngörüyor. İşsizlik de yine yıllara dayanan ufak da olsa bir azalış öngörülüyor. Bu orta vadeli programlar da zaten üç yıllık olarak hazırlanıyordu. Yeni Ekonomi Programı’nı orta vadeli programdan farkı ne? Aslında raporda okuduğunuzda göreceksiniz çok bir farkı yok. Sadece revize edilmiş hali var. Kısmen ismi değiştirilmiş.”
“En önemli sorun güvenilirlik”
Yeni Ekonomi Programı’nın amacının ekonomik dengelenme, sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme, daha adaletli paylaşım, insan gücü ve güçlü toplum olarak belirlendiğine değinen Özkan bu kavramların programda çok detaylandırılmadığını, bunların nasıl yapılacağına ilişkin tedbir ve politikaların açıklanmadığını belirtiyor. Özkan, adaletli paylaşım gibi konuların objektif değil subjektif olduğunu söylüyor.
Özkan rapora dair ekonomistlerin, iş insanlarının görüşlerini şu şekilde açıklıyor:
“Programın bir IMF’siz IMF olduğu yönünde bir görüş vardı. Burada sıkıntı olan şey ise şu: Güvenilirlik faktörü. Hem programı uygulayan hem finansal denetimi sağlayacak hem de finansal harcamaları da kendisi yapacak bir hükümetin başka bir dış denetim olmadan uygulayacağı programda güvenilirlik sorunu yaşayacağı ve finansman açısından yine büyük sıkıntılar yaşayacağını öngördük. Yani siz ‘Benim şöyle bir planım var.
“Bunu uygulayacağım, yine bunu ben denetleyeceğim’ derseniz insanlar, kurumlar size güvenip kredi açma konusunda isteksiz olabilirler. Gerçekçi olmayan bazı hedefler olduğu söylendi yine ekonomistler açısından. Özellikle 2019 yılında bir resesyon ve stagflasyon riski var. Büyüme açmazı var raporda. Kamu kaynaklarının kısıtlanacağından bahsediliyor. İşler şu an zaten daralma aşamasında. Bu büyümenin nasıl sağlanacağı, istihdamın nasıl artırılacağı, işsizliğin nasıl düşürüleceği konusunda bazı sıkıntılar var.”
“Ekonomik krizden çıkmanın yolu şeffaflık”
Özkan, Aralık 2018’de ekonomik güven endeksinin 81.9 olduğunu ancak Ocakta 78.5’e, tüketici güveninin ise 58.2’ye düştüğünü söylüyor. Türkiye mallarının ucuzlayıp ihraç edilebilir hale gelmesiyle imalat sektöründe güvenin arttığını söyleyen Özkan, ihracatın yükselip ithalatın düşmesine rağmen ihracatın 168 milyar dolar, ithalatın 223 milyar dolar olduğunu belirtiyor.
Ekonomik krizden çıkmanın en önemli yolunun ise şeffaflık olduğunu söylüyor.
Nas: Globalleşme kapitalizmin krizlerini çözmeye yetmiyor
Nesrin Nas, ekonomiyi kurtarma sırasında çıkacak borcun kamunun sırtına yüklendiğinde maliyetin kesimler arasında nasıl paylaştırılacağını o dönemin siyasetinin belirlediğine değindi ve güçlü bir muhalefet olmadığı zaman maliyetin en alttakilerin sırtına bindirildiğini söyledi.
Bu sene siyasi, bireysel ve ekonomik özgürlüklerin en fazla konuşulacağı yıl olacağını söyleyen Nas, şu anki durumu şöyle özetliyor:
“Dünya maalesef başka bir düzeye geçti. İşimiz bundan sonra çok kolay değil. Önümüzdeki gelişmelere baktığımız zaman 2008 global maliyet krizinin belki iç dalgası savuşturuldu. Ama dünyada on yıllık ekonomik büyümenin sonuna gelindi. O da ülkeleri tek tek birbiri arkasına ekleyip daha otoriter rejimlere doğru yavaş yavaş götürmeye başladı.
“Dünyadaki tartışmalara baktığımızda globalleşme kapitalizmin krizlerini çözmeye yetmiyor. Ulus ötesi kurumlar önemliliğini yitiriyor hatta ayak bağı olarak görülüyor. En son Venezuela örneğinde de gördüğümüz gibi öyle bir emperyalizm karşıtlığı ortaya konuyor ki o emperyalizm karşıtlığının bedeli tamamen yerli ve milli olarak yani daha bir milliyetçi ve içe kapanmacı olarak öne çıkıyor.”
“Şu an belirleyici olan program değil seçim”
Türkiye’de mevcut siyasi ortam sebebiyle popülizmin vites yükselttiğini söyleyen Nas, yeni ekonomik programının açıklanmasının ardından yapılanları şöyle açıklıyor:
“Yüzde 26 asgari ücret zammı oldu. Aflarda mühlet uzatılması oldu. Futbol kulüplerinin borçları yapılandırıldı. Fakir hanelere elektrik yardımı yapıldı. İstanbul’da suya indirim yapıldı. İnşaat ve pamuk sektöründe yeniden yapılandırma gerçekleşti. Bütün bunlara baktığınızda bunu belirleyen şey bu program değil.
"Bunu belirleyen şey seçim. Biz 2013 yılından beri yedi tane seçim ve referandum yaptık. Yedi seçim ve referandum ister istemez ekonominin dengesini bozuyor. İster istemez hedefleri şaşırtıyor. Çünkü karşınızda öyle bir seçmen kitleniz var ki o seçmen kitlenizi ekonomik hedeflerle ya da ekonomik temel sapmalarla kaybetmiyorsunuz ve ekonomik hedeflerle elinizde tutamıyorsunuz.
"25 kuruşluk naylon poşet seçmeni ilgilendirir"
"Türkiye’deki seçmen kitlesine baktığınız zaman 55 milyon aşağı yukarı seçmen var. Seçmen kitlesinin yüzde 40’ı tüm hayatı boyunca gelir elde edecek hiçbir işte çalışmamış. Asıl mesele o. Korkunç bir orandan bahsediyoruz. O nedenle yüzde 11-12 işsizlik rakamı, köprüler, otoyollar ya da şehir hastanelerinin maliyetinin toplumun sırtına 15-20 yılda binecek olması o seçmeni hiç ilgilendirmiyor. O seçmenin alanında değil. Çünkü hayatında kazanç elde edecek hiçbir işte çalışmamış.
"Ama 25 kuruşluk naylon poşet onu ilgilendirir. Çünkü sosyal yardım kadarıyla aldığı harçlık ya da evden aldığı harçlık ile gidip ekmek aldığında ya da sigara aldığında onu koyabilecek bir poşete ihtiyacı var.”(EV/TP)
*Fotoğraflar: Özgürlük Araştırmaları Derneği