“Neticede kadın iradesini gasp etmeye çalışan, kadınların siyaset yapma biçimine müdahale eden, kadınların büyük emek ve bedellerle açtıkları kurumlara saldıran bir akıldan bahsediyoruz” diyor Neslihan Şedal.
Ona göre bu sadece bir kayyım meselesi değil kadınların yıllardır ilmek ilmek ördüğü demokratik kazanımlara yönelmiş sistematik bir saldırı.
Yerine kayyım atanan Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı olan Şedal, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında yaşananları değerlendirirken, bugün içine girilen süreci şöyle tarif ediyor: “Barışın inşasına kadınların öncülük ettiği, toplumu demokratikleştirmenin yöntemlerini kadınların daha çok tartıştığı bir dönemden geçiyoruz.”
Kayyım politikalarının yereldeki kadın kurumlarına, kadınların siyasal temsil hakkına ve toplumsal eşitlik mücadelesine nasıl zarar verdiğini anlatan Şedal, tüm baskıya rağmen kararlı: “Mücadeleye devam edeceğiz.”

25 Kasım: Kadınlar Birlikte Aşıyor
“Sahiplenme güçlü hissettiriyor”
Yerinize kayyım atandı, bu sizi nasıl etkiledi seçilmiş bir kadın siyasetçi olarak ne hissediyorsunuz?
31 Mart seçimlerinde en çok da kadınların sahiplenmesi ile gençlerin ve halkların sahiplenmesi ile Van’da eş başkan olarak seçildik. 15 Şubat’ta ise büyük bir hukuksuzlukla halkın iradesi gasp edildi ve belediyemize kayyım atandı. Seçim süresince de yönetimde kaldığımız süre boyunca da ve şu an kayyım atamasına rağmen kadınlarla birlikte mücadele etmeye devam eden bir kadın siyasetçi olarak, kadınlardan almış olduğum desteğin çok güçlendirici ve motive edici olduğunu belirterek devam edeyim.
Aslında binyıllardır kadınların iradesinin yok sayılması karşısında, diri tutulan öfkenin bugüne kadar getirdiği kadın mücadelesine daha güçlü sarılmak gerektiği ve buna dair inancın daha da büyüdüğü bir süreçti.
Neticede kadın iradesini gasp etmeye çalışan, kadınların siyaset yapma biçimine müdahale eden, kadınların büyük emek ve bedellerle açmış oldukları kurumlara saldıran bir akıldan bahsediyoruz.
Bu akla karşı daha güçlü, daha politik bir mücadele ile karşı çıkmak gerekiyor. Bizler de bunu yaptık; bir an olsun alanları boş bırakmadan kadın meclisimiz ile birlikte bir yandan kayyım aklını teşhir ettik bir yandan da hedef alınan kurumlarımızın yerine alternatiflerimizi oluşturarak kurumsallaşmamıza kaldığımız yerden devam ettik.
Bu süreçte en güçlü hissettiren şey ise kentte ve bir çok farklı yerde bulunan kadın kurumlarının, kayyım gaspına karşı ortaya koyduğu sahiplenme ve tepkiydi. Bu sahiplenme daha güçlü hissettiriyor; politik ve örgütlü bir kadın mücadelesinin üstesinden gelemeyeceği engelin olmayacağı inancını büyütüyor.
“Kayyımlar seçme seçilme hakkını gasp ediyor”
Kayyım atamasının yapıldığı dönemde yaptığınız açıklamaların, sizin açınızdan hangi temel demokratik ilke veya hakları savunma amacı taşıdığını düşünüyorsunuz?
Seçme ve seçilme hakkı Anayasal güvence alınmış olsa da bu ülkede, iktidarın aklına karşı alternatif bir düşünce, model hayata geçirmek istediğiniz zaman maalesef ki iktidarın zor aygıtı ile karşı karşıya da kalıyorsunuz.
Bizim yaşadıklarımız da buydu aslında. Tekçi, cinsiyetçi, farklı kimlikleri tanımayan, toplumsal değerleri korumayan modele karşı; çoğulcu, çok kimlikli, farklılıkları yaşatmayı esas alan, ekolojik ve en önemlisi de kadın özgürlükçü bir modeli hayata geçirmeye çalıştık. Biz bu paradigmanın her yanıyla yerelde demokrasiyi radikalleştireceğine dair sözümüzü kurduk.
Bu sözü de en temelde halkın kendi kendini yönetme hakkının olduğunu, halkın seçme ve seçilme hakkının olduğunu, bunun anayasal bir hak olduğunu belirttik. Halkın iradesinin yönetime yansıması en temel haktır ve maalesef kayyımlar üç dönemdir bu hakkı gasp ediyor.
“Kayyımların sosyolojik tahribatları var”
Kayyım uygulamalarının yerel demokrasiye, belediye hizmetlerine ve seçmen iradesine etkileri konusunda kişisel gözlemleriniz neler? Bu deneyimin sizin için en kritik sonucu ne oldu?
Öncelikle kayyım uygulamasının kendisi yerel demokrasi ilkesine darbedir. Çünkü; halkın seçme ve seçilme hakkı gasp ediliyor.
Yönetim dışına itiliyor. Kendi seçtiği temsilcilerin görevden alınması sonucu muhatap bulamıyor ve sorunlarını çözemiyor.
Dolayısıyla hizmetten de mahrum bırakılıyor. Bizim bu süreçte gözlemlediğimiz en önemli sonuç halkın seçimlere olan güveninin sarsılmasıydı. Elbette kayyım poltikalarının ağır sonuçlarını yaşayan, birçok toplumsal sorunla karşı karşıya bırakılmış bir kentin eş başkan ve meclisi olarak seçildik.
Kadın kurumlarının kapatılması ile kadın katliamlarının arttığı, yoksulluğun, eko-kırımın derinleştiği, göçün arttığı, alt-üst yapı hizmetlerinin yürütülmediği, anadile ve kültürel değerlere saldırının olduğu 9 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Kimi yerellerde üçüncü dönemdir hala devam ediyor. Bu politikalar, giderilmesi uzun zaman alacak sosyolojik tahribatlar da yarattı.
Düşünün, Van bu kentlerden biri ve en son seçimde AKP tek bir belediye bile alamadı. Halkın hem kendi partisine sahip çıkması hem de kayyım politikalarına karşı ortaya koyduğu tepki bu başarıyı beraberinde getirdi.
Bildiğiniz üzere seçimden hemen sonra mazbata krizi yaşadık ve 15 Şubat’ta da belediyemize kayyım atandı. Tüm bu zor aygıtlara rağmen halkın, özelde kadınların sokaklarda kendi iradesine sahip çıkması, demokratik hakkını kullanması çok önemli bir tepkiydi.
“Dayanışma merkezleri ve yaşam merkezleri kapatıldı”
Kadınların belediyelerde fark yarattığını biliyoruz kayyımın bu çalışmalara saldırdığını bu konuda ne söylemek istersiniz? Kadınları güçlendirmek için yaptığınız hangi çalışmalar yarım kaldı? Ya da yok edildi?
Bizler kadın aklı, kadın bilgisi, duygusu ve fikriyatı ile bir yerel yönetimler modeli oluşturuyoruz. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü sistemimizi güçlü bir şekilde hayata geçiren bir model… Dolayısıyla kadınların irade olduğu, söz kurduğu ve politika ürettiği bir sistemi ifade ediyor.
Aynı zamanda eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık modeli ile tüm yönetimsel mekanizmalarda kadınların ve erkeklerin eşit bir şekilde politika üretebildiği ve yönetebildiği haliyle gerçekleştiriyoruz. İşte sistemi en çok rahatsız eden durum da bu; cinsiyetçi ve erkekler için kurgulanmış yerel yönetimler yerine, eşitlikçi bir sistem.
Bu sebeple kayyımlar atandığı gibi esasen, kadın özgürlükçü sistemimize bir saldırı şeklinde kurgulanıyor.
Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın ekonomisini geliştirme, kadın eğitim ve araştırma olmak üzere üç alanda özgün ve kapsamlı çalışmalar yürütsek de genel tüm çalışmalarımızı kadın bakış açısı ile hayata geçiriyoruz.
10 aylık süre içerisinde ise kadınlar adına söz kuran değil; kadınların yönetim sürecine daha etkin dahil olabilmelerinin çalışmalarını kapsamlı bir şekilde yürütmeye çalıştık. Bunun ilk ayağı kentin 5 yıllık kadın stratejik planlamasını hazırlamak olmuştu. Kentte bulunan tüm dinamiklerle bir araya gelinerek söyledikleri ve kurdukları söz doğrultusunda bir planlama yapmaya çalıştık.
Kadın meclisleri, kadın komisyonları kurularak çalışmalarımızı daha kapsamlı bir şekilde yürütmenin de yöntemini geliştirdik.
Yaptığımız çalışmalar neticesinde ve kayyım sürecinde en çok derinleşen temel iki sorun yani kadına yönelik şiddetle mücadele ve kadın yoksulluğu ile mücadele temel çalışma alanımız oldu.
Jinkart projesi; kadınların ücretsiz ve güvenli bir şekilde ulaşımını sağlayan ve aynı zamanda belediyelerimiz bünyesinde yapılan tüm sosyal-sanatsal-kültürel faaliyetlere katılımını sağlamaya dönük hayata geçirdiğimiz bir çalışmaydı. Bununla beraber üretim atölyeleri, mesleki kurslar, tarımsal faaliyetlerin geliştirilmesi ve kooperatifçilik gibi çalışmalarımız kayyım atandıktan hemen sonra iptal edildi.
Aynı zamanda kadınların kendi tarihini araştıracağı, okuyacağı, dinleneceği; 2 tane Kadın Eserleri Kütüphanemiz kapatıldı.
Özellikle şiddetle mücadele alanında açtığımız tüm özgür yaşam alanları kapatıldı, kadınların şiddetten korunmak için başvuracağı mekanizmalar ortadan kaldırıldı. ALO Şiddet Hattı kapatıldı. Kadınların adalete erişimini kolaylaştırmak için Baro ile imzaladığımız ‘Adli Yardım Protokolü’ iptal edildi. Dayanışma merkezleri ve yaşam merkezleri kapatıldı.
Özellikle şiddetle mücadelede ne gibi çalışmalar yürüttünüz?
10 ay içerisinde Şiddetle mücadele alanında kapsamlı bir çalışma yürüttük diyebilir. Özellikle kayyımların 9 yıl boyunca ortadan kaldırdığı kadınların başvuru mekanizmalarını yeniden hayata geçirmeye çalıştık.
Alo Şiddet hatlarının aktifleşmesinden, kadınların başvurularını yapabilecekleri dayanışma merkezlerini neredeyse tüm ilçelerimizde açtık. Ancak bizim için bu çalışmaların en önemli ayağı ise kadınlarla yapılan temaslardı.
9 yıllık bir hafıza yitimi söz konusuydu bildiğiniz gibi. Bu merkezlerin var olduğunu, yeniden açıldığını hatırlatacak güçlü bir saha çalışması ve çabayı da ihtiyaç vardı. Kadın Politikaları Daire Başkanlığımızda çalışan arkadaşlarımız sahayı hiç terk etmediler ve kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği vb. konularda hem atölyeler gerçekleştirdiler hem de kurumlarımızı tanıdan çalışmalar da yürüttüler.
Aynı zamanda kadına yönelik şiddete karşı tutum belgeleri de imzaladık. Bundaki amacımız seçilmiş ya da çalışan kim olursa olsun kadına yönelik her hangi bir saldırıda bulunursa kişiye karşı alınacak tutumun imza altına alınması ve meşruiyet kazanması bir kabule dönüşmesiydi.
“Yargı baskına rağmen hakikatleri söylemeye devam edeceğiz”
Kadınların siyasetteki önündeki en nemli engel nedir? Üç engeli sayın desem ne dersiniz?
Aslında tüm engellerin doğduğu en temel sorun cinsiyetçilik ideolojisidir.
Yani erkek egemen sistemin tüm toplumsal alanları erkeklere göre inşa etmesi ve kadınlara yaşam alanı tanımaması, zaten bu sistemi şekillendiriyor. Yanı sıra erkek egemenlikli devlet sisteminin siyaset biçiminin cinsiyetçi olması ve bu alanın sadece erkeklere ait olduğu algısı. Bu algı ile şekillenmiş yani toplumsal cinsiyet eşitliği temeline dayanmayan parti politikaları kadınların siyasette yer alması önündeki engellerdir.
Tabi bu konuda partimiz, hem parlamentoda hem de yerel yönetimler alanında, eşit temsiliyetle kadınların siyasete aktif katılımını arttıran, kadınların daha güçlü bir şekilde irade olmasını sağlayan uygulamalarıyla erkek egemen siyaset tarzına karşı radikal bir çıkış yapmış oluyor.
Hakkınızda davalar da var bu yargı baskına dair ne söylemek istersiniz?
Hakkımızda açılan davalar da kadın mücadelesi yürüttüğümüz için açılan davalar. Tam da az önce belirttiğim gibi kadınların siyasette aktif rol alamaması, sindirilmesi, susması, hakikatleri dile getirmemesi için yürütülen politikaların sonucu açılan davalardır.
Neredeyse savaşın olmaması, barışın inşa edilmesi, halkların iradesine saygı duyulması, kadın katliamlarına son verilmesi gerektiğine dair kurduğumuz sözler bile ifadeye çağırılmaya sebep olabiliyor.
Yine irade gaspına karşı kurduğumuz sözlerden ötürü de yargılanıyoruz. Bu iktidar diyor ki; hem iradenizi gasp ederim hem açtığınız kurumları bir bir kapatırım ve siz sesinizi çıkartırsanız da yargılarım. İşte burada kadınların güçlü iradesi devreye giriyor. Sinmeyen, korkmayan ve geri adım atmayan. Biz de bu yargı baskısına rağmen hakikatleri söylemeye devam edeceğiz elbette.
25 Kasım mesajınızı paylaşır mısınız?
Şu an; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Mücadele Günü kapsamında dünyanın her yerinde kadınlar şiddetsiz bir dünya için direniyor.
Bizler de yerel yönetimler olarak geçen sene 25 Kasıma giderken deklere ettiğimiz ve bu sene de aynı şiarla sürdürdüğümüz ‘Sözümüz Bitmedi, Şiddeti Birlikte Durduracağız!’ kampanyamız kapsamında, tüm alanlarda erkek şiddetine karşı örgütleniyor ve sesimizi yükseltiyoruz.
Hepimizin ihtiyacı olan şiddetsiz, sömürüsüz, özgür ve eşit bir yaşam. Ancak içerisinde bulunduğumuz tarihi sürece de değinmeden geçmek istemiyorum.
Kadınlar olarak çok fazla önem atfettiğimiz bir süreçte, bu yılki 25 Kasım’ı karşılıyoruz. Barışın inşasına kadınların öncülük ettiği, toplumu demokratikleştirmenin yöntemlerini, kadınların daha çok tartıştığı bir süreç.
Kadın kırımının derinleştirilmek istendiği coğrafyamızda barışa en çok da biz kadınların ihtiyacı var diyerek bitirmek istiyorum. Tekrardan sizlere teşekkür ediyorum
25 Kasım'a giderken: Kadınlar Birlikte Aşıyor
Nur Betül Aras: Gürsel Tekin’i eleştirdiğim tweetlerim cumhurbaşkanına hakaret sayıldı
İrlanda Büyükelçisi Brosnan: Barış süreçlerinde kadınların varlığı her şeyi değiştirir
Güven: Halkı ile barışık bir ülke mümkün, bunu birlikte inşa edeceğiz
Sığınakta yasak yok, dayanışma var: Feminist sığınak nasıl çalışır?
Elmas’ın mirasıyla yüzleşmek: Soykırım, feminizm ve sessizlik
"Şiddetin panzehiri eşitliktir": AÇEV’den ilgili babalık İçin yol haritası
“Devletin görmediği kadınları feminist sığınaklar görüyor”
Dilek Kaya İmamoğlu: Şiddet bir insan hakkı ihlalidir
Yerel yönetimlerin kadın hizmetlerinde kırılma noktası: “2019 sonrası devlet çekildi”
(EMK)







