Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünden Prof. Dr. Neş'e Bilgin'in Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Mahkeme Heyeti, Sayın Savcı,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar sırasında yaşanan insan hakları ihlalerine karşı 11 Ocak 2016 tarihine internet ortamında görüp imzalamış olduğum "bu suça ortak olmayacağız" adlı bildiri nedeniyle karşınızdayım.
Ben bir doğa bilimciyim. Ülkemin biyolojik zenginliğini tanıyıp korumaya çalışan araştırmalar yapmaktayım.
Barış ortamının insanlar için olduğu kadar doğanın bir bütün olarak korunması için de şart olduğunu düşünüyorum. Çatışmalarda her patlayan bomba beraberinde hangi endemik bitkimizi sonsuza kadar yok ediyor, henüz adı konmamış hangi börtüböceği doğadan siliyor, henüz bilmiyoruz.
Ülkemizde çatışmaların yoğunlukla yaşandığı coğrafya dünyada tarımın başladığı ilk yer. Bizleri doyuran tahılların, buğdayın, mercimeğin, nohutun anavatanı.
Çok yakında küresel ısınma nedeniyle yeni çeşitler geliştirmemiz gerektiğinde ziraatçilerimize gerekecek olan gen kaynaklarımız, yabanıl türlerimiz tam da bu coğrafyada yetişiyor.
Yıllardır devam eden çatışma ortamında tarım ve hayvancılık yapamayan, göç veren köylerde artık ekilemeyen ata yadigarı tohumlar, çoktan kurumuş bağlar var ve ülkemiz tahıl ve hayvan ithal eder duruma düştü.
Yıllardır doğa bilimci meslektaşlarımın doğu illerinde ne kadar zor şartlarda araştırmalarını yapmaya çalıştıklarını izledim.
Endemik bir bitkinin peşinden gidemedikleri, yayılımını, populasyonunu ölçemedikleri, jandarmaların güvenlik gerekçesiyle arazi çalışmalarına izin veremediği durumları çok dinledim.
Hükümetin başlattığı barış süreci, çözüm süreci bu nedenle biz doğa bilimciler için de çok ümit verici idi. Çatışma haberlerinin azalması ile doğa araştırmalarının, arazi çalışmalarının nasıl hızlandığını gördük.
2013 yılında ben de kendi araştırmalarım için Tarım Bakanlığı'nca desteklenen bir proje kapsamında Diyarbakır, Elazığ ve Malatya'nın pek çok bağını, dağını, köyünü dolaştım, arazi çalışmalarında buralardan maya örnekleri topladım. Barış süreci başlamış olmasaydı böyle bir projeye başlamaya cesaret edemezdim.
Daha önce terörle iç içe olduğunu haberlerde okuduğum bu yerlerde hiçbir olumsuz olayla karşılaşmadım.
İki yaz üst üste bu bölgede çalışarak projemi tamamladım. Bu dönemdeki çalışmalarımdan toplanmış 700'ün üzerinde maya var. Bunlar benim ülkemin zenginliği.
Sonra barış süreci sona erdi. Çatışmaların yeniden başladığı haberlerini televizyonlardan duymaya, gazetelerden okumaya başladık.
Barış ortamında nasıl huzurlu olabildiğini kendi gözümle gördüğüm bu eşsiz güzellikteki coğrafyada doğanın ve burada yaşayan sivil halkın ne kadar zarar görmüş olabileceğini, çalışmalarım sırasında konuşup gülüştüğüm çocukların günlerce evlerine kapanmış, dışarı çıkamamış, oyun oynayamamış ve bizim sadece okuduğumuzda dehşete düştüğümüz ama onların şahit oldukları olaylardan ne kadar korkmuş olabileceğini düşününce kahroldum.
Sivil halkın yaşadığı mağduriyetleri belgeleyen raporları okudum. Bu raporları savunmalarına ekleyen meslektaşlarım oldu.
Mahkeme heyetinizin de bu raporları en azından şimdi okumuş olmalarını diliyorum. İşte söz konusu bu feci günlerde internet ortamında dolaşmakta olan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriyi görüp imzaladım.
İmzaladığım bildiriyi sivil halkın temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmasına itiraz eden bir metin olarak görüp imzaladım.
İmzaladığım metinde sözü edilmese de barışın doğanın korunması için de şart olduğunu bildiğim için gönülden imzaladım. İmzaladığım metin bir barış çağrısı idi.
İddia edildiği gibi söz konusu metnin terör örgütü propagandası ile bir ilişkisi yoktur.
Metinde herhangi bir örgütün adı zaten geçmemektedir. İddiada delil olarak sunulan 7 Aralık 2015 tarihli açıklama veya 10 Mart 2016 tarihli basın açıklamaları iddiayı okurken ilk kez duydum.
İddianamede adı geçen Bese Hozlat'ın adını ilk kez iddianameyi okurken duydum. Kim bu adam diye arkadaşlarıma sorunca gülüşenler oldu. Meğer bir kadınmış.
11 Ocak 2016 tarihli "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı barış talep eden metni, yıllarca bu ülkede ders vermiş, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir öğretmen, bir doğa bilimci ve akademisyen olarak, barışın mutlak gerekliliğini bilerek, anayasal hakkım olan düşünce özgürlüğü kapsamında imzaladım.
İddianamede tarafıma isnat edilen suçları kabul etmiyor, beraatimi talep ediyorum. (NB/TP)