İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okuduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi'nde resim okuyan ve farklı disiplinleri desen yerleştirmeleri ile bir araya getiren Nergiz Dukan ilk sergisi olan 'Viskozite'yi izleyiciye sundu. Mehmet Kahraman küratörlüğündeki Kendine Ait Bir Oda'nın düzenlediği sergi, 10 Şubat Pazar akşamına kadar İzmir Kırkmerdiven'de izlenebilir.
Yeni canlı organizmaların izini süren bir araştırma niteliğinde olan ' Viskozite', nesneler arasındaki kimyasal dilin imgelerle ifadesinin temsili şeklinde betimleniyor. Sanatçının desen ve yerleştirmelerinin yer aldığı sergide, organizmaların evrimsel çakışmaları irdeleniyor. Genç sanatçı Nergiz Dukan ile sergisi ve sanatı ifade ediş biçimini konuştuk.
Bize kısaca kendini ve daha önce katıldığın diğer sergileri anlatır mısın ?
İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okuduktan sonra daha yaratıcı bir alanda faaliyet göstermek istediğime karar vererek 2012 yılında 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümüne girdim ve 2016 yılında mezun oldum. Uzun yıllar İzmir'de yaşadıktan sonra İstanbul'a yeni geldim diyebilirim.
Izmir'de Kendine Ait bir Oda ve Künst Kolektif gibi bağımsız sanat oluşumlarıyla bir çok sergiye katıldım. 2018'de Mamut Art Project'de işlerimi sergileme fırsatı buldum. Bunun haricinde İstanbul, İzmir ve Muğla'da underground sanat oluşumlarıyla sayısız sergiye katıldım.
Moleküler Biyoloji ve Genetik okumanın çizimlerine etkisi olduğunu ve bakış açını yönlendirdiğini düşünüyor musun ?
Çok büyük etkisi var. Sanatın ve bilimin arasındaki diyalog, günümüzde en önemli ve ilham verici etkileşimlerden biri. Sanat, bilimin ışığında hayatı anlamaya bir adım daha yaklaşırken, bilim sanatın ışığında yeni modeller ve yaratıcı prototipler geliştirme imkanı buluyor.
Benim düşünsel sürecimde de bu etkileşim mütamadiyen devam ediyor diyebilirim. Üretimlerimde her zaman biyolojik bir destek noktası mevcut. Evet gerçekten sosyolojik olarak çok katmanlı, tek bir birey içinde bile belki onlarca birey taşıyan, kırılmaya ve zedelenmeye çok müsait kaotik varlıklarız ama bütün bu insani dramlarımız biyolojik olarak bütünün neresinde ve nasıl konumlanabilir?
Biz bu karmaşıklığın içinde bir çok vicdan muhakemesiyle yolumuzu bulmaya çalışırken diğer canlılar ne yapar? Hepimizin ortak bir geçmişi paylaştığı aşikar.
Hepimizin tek bir mikroorganizmadan yola çıkarak bu kadar karmaşık yapılara ulaşmış olmamız bizim için ne ifade ediyor ya da etmeli? Bu ortak ata durumu artık birşey ifade etmiyorsa, neden etmiyor? Sanırım sanat pratiğimin çıkış noktası bu tarz sorular.
Sanatçıların belli kavramlar üzerinde tekrara düştüğünü gözlemlediğim dönemde işlerini ve sergini gördüm. Türler arasında kimyasal dili imgelerle çizimlerine aktarmışsın. Neden bu kavramlar üzerinde durdun? Evrim, mikroorganizma gibi.
Çocukluğumdan beri biyoloji ve resim hep vardı. Bazı şeyleri neden sevdiğinizi bilmezsiniz ya. Hayatın oluşum süreci, yaşamı var edebilmek için geçirdiği süreçler ve sanki ne yaptığını biliyormuşçasına; oksijenin bile olmadığı zehirli gazlarla dolu bir gezegenden, milyonlarca türü barındıran bir yaşam çeşitliliğinin olduğu bir gezegene dönüşebilmiş olması bana hala hayret verici geliyor.
Düşünsenize oksijen bile yok ve siz sabırla önce oksijen üretecek türleri sonra bu oksijeni kullanabilecek türleri üretiyorsunuz ve hatta bütün moleküllerin ortak ve verimli bir şekilde kullanıldığı, sürekli birbirine dönüştüğü, kendi içinde sürdürülebilir bir sistem inşa ediyorsunuz.
Ve hatta öyle bir noktaya geliyorsunuz ki oluşan bu türlerden biri hayal gücü denilen bir mekanizmayı kullanarak sistem içerisinde binlerce sistem inşa edebiliyor.
Çuvallıyor ama bu kapasiteye sahip bir tür. Hayal gücünün evrimin bir aracı olduğunu düşünüyorum. Hayal gücü, yaratıcılık ve evrim aynı itici kuvvetin farklı suretleri gibi sanki.
Yaşamın kendini dönüştürmesine ek olarak bir de onu dönüştürebilmesi için bir türe yetki vermesi gibi bir şey. Bu, başka koşullarda herhangi başka bir tür de olabilirdi. Burada birisi övgüyü hak ediyorsa o da bütün o dinamikleri ve yöntemleriyle yaşamın kendisidir. Ben bu konsepte şaşırmayı ve hayrete düşmeyi bırakamadım.
"Resimle dövme tasarımlarım birbirlerini etkiliyor"
Biyoloji ve daha sonra resim okumuşsun. Aynı zamanda dövme yapıyorsun ve fotoğraf çekiyorsun. Çok yönlü olmak seni nasıl etkiliyor? Yorduğunu düşünüyor musun veya ileri mi götürüyor?
Yorduğu zamanlar oluyor ama ruhsal olarak çok güçlendirdiğini söyleyebilirim. Aslında çok uzak alanlar değiller; resim ve dövme el ele giden şeyler. Fotoğraf ise bitmek bilmez bir referans ve ilham kaynağı sen de çok iyi bilirsin ki. Resim yaparken aklıma gelen bir şeyi dövme tasarımlarına uygulayabiliyorum, ya da tam tersi. Fikir olarak da birbirlerini etkiliyorlar. Insan derisine resim yapma hali zaten tek başına inanılmaz. Bazı insanlar hayatları boyunca tek bir alana kanalize olmayı severler. Sanırım ben o insanlardan değilim, öyle olunca bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi geliyor.
"Sanat başka bir insanın zihnini okumanın yolu"
'Viskozite' ilk kişisel sergin. Hazırlık sürecin nasıl geçti ? İzleyiciye aktarmak istediğin nelerdi ?
Viskozite, Kendine Ait bir Oda Kolektifi bünyesinde, küratörlüğünü Rem Art Space'in kurucusu ve küratörü sevgili Mehmet Kahraman'ın yaptığı ilk kişisel projem. Fiziksel olarak 1 ay gibi bir süremi aldı ancak düşünsel olarak son birkaç yıldır üzerinde fikirler ürettiğim, okuduğum ve yazıp çizdiğim uzun bir süreç.
Bu süreçte Spinoza'dan, Ulus Baker'e; Ernst Haeckel'den Louis Bec'e birçok destekçim oldu. Bu dünyadan gerçekten inanılmaz fikirler geçti ve geçmekte, bu açıdan çok bereketli bir gezegendeyiz, umarım kıymetini bir gün biliriz.
Ne anlatmak istediğime gelince.. biraz bahsettiğim gibi; bu dünyanın bir öznesi ve bilişsel uzantısı olarak nerede konumlanabiliriz? Bunun cevabını, hayatın çıkış noktasına, geriye doğru bir yol izleyerek bulmaya çalışıyorum.
Bunun için bu sergide, alışık olduğumuz yapısal bütünlüğümüzü bozup sanki bir mikroskoptan bakıyormuşçasına, diğer yaşam formlarıyla aynı dalga boyunda titreşebileceğimiz hayali bir habitat yaratmak istedim.
Genellikle insana atfedilen bilinç konsepti son zamanlarda biliyorsunuz ki artık hücresel boyutta bile var olabileceğine dair üzerine tartışılan ilginç bir konsept. İnsanı insan yaptığını düşündüğümüz olguların, canlılığın diğer katmanlarında da gözlemlendiğine dair çalışmalar mevcut. Belki de hep orda olan ama bizim takip etmekten vazgeçtiğimiz, bütün gezegeni bir arada tutan bağların izini sürüyorum diyebilirim. Cevaplardan ziyade bolca sorum var.
Çizimlerinde desen kullanmanın özel bir nedeni var mı ?
Desen benim için vazgeçemediğim bir üretim yöntemi. Sadece bir kağıt, kalem ve silgiyle neler anlatabileceğimi görmek, üretim araçlarını minimumda tutmak; düşünceyle baş başa kalmak anlamına geliyor. Elinizde bir fikir ve bir kalem var; bu çok heyecan verici bir şey. Estetik olarak "güzel" ve "olmuş" işler üretmektense, düşünsel görseller yaratmayı hedefliyorum diyebilirim.
Kendini ifade ediş aracın resim. Resim sanatı senin için ne ifade ediyor ?
Sanat benim için estetik bir durumdan ziyade düşünsel bir süreç. Bir sanat eserinde de aynı şekilde, sanatçının içinden çıkamadığı soruları, düşünce eskizlerini, zihinsel yol haritalarını görmekten keyif alıyorum. İzleyicinin üretim sürecine dahil olmasına olanak tanıyan, belki de eseri kendi zihninde kendi cevaplarıyla tamamlayacak boşluklar bırakan işler her zaman ilgimi çekmiştir. Başka bir insanın zihinini okumanın bir yolu bence sanat.
"Birbirini bulmak isteyen buluyor ve yol arıyor"
Genç bir kadın sanatçı olarak Türkiye'de sanat ortamında yer almanın seni etkilediğini düşünüyor musun ?
Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama açıkçası pek etkilediğini söyleyemem. Yakından takip ettiğim ve tanıdığım çok değerli onlarca sanatçı var, çoğunun sanat piyasası dediğimiz ortamdaki görünürlüğü yok denecek kadar az. Gerçekten zor imkanlarda ayakta durmaya ve pratiğini sürdürmeye çalışan yüzlerce genç beyin yaşıyor bu topraklarda.
Türkiye'deki sanat ortamında başı çeken, herkesin üzerinde ortak bir beğeni kanaatine vardığı belli başlı konuların dışındaki bir zihin yapısıyla üretim yapıyorsanız işiniz zor diyebilirim. Ama birbirini bulmak isteyen her zaman buluyor ve ortak bir çabayla ayakta kalmanın yollarını arıyor. Her şeye rağmen kendi isteğiyle ya da isteği dışında gün yüzüne çıkmamış bunca parlak fikirli insanın varlığından haberdar olmak bile umut verici.
Son olarak seni etkileyen işler ve insanları merak ediyorum.
Wunderkrammer zamanlarından iki isim söyleyebilirim sana ilk olarak. Birisinin ismini yukarıda verdim; Ernst Haeckel. Filozof, zoolog, deniz biyoloğu, sanatçı ve daha bir çok şey. Bir çok bilinmeyen türü gün yüzüne çıkarmış ve illustrasyonlarını yapmıştır.
Çizimleri sanki hayal dünyasından fışkırmış gibi ama aslında hepsi gerçek varolan canlılar. bir de Frederik Ruysch var, o da botanist, anatomist ve sanatçı; incelediği şeylerin kendine has aranjmanlarını yaparak çiziyor, yani çizmiş yüzyıllar önce.
Onun haricinde günümüze dönecek olursak, Pınar Yoldaş, Neri Oxman, Zane Berzina, Macoto Murayama, Daniel Martin Diaz severek takip ettiğim isimler arasında. (HY/PT)