Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın "münferit" tanımının aksine Türkiye'de kadınlar can güvenlikleri bulunmadığı için devlet kurumlarına başvursalar da öldürülmekten kurtulamıyor.
Ankara'da Kasım ayında öldürülen Nejla Yıldız, ölümünden bir ay önce katili hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ayşe Paşalı eski kocasının kendisini ölümle tehdit ettiğini belirterek koruma kararı aldırmaya çalışmış ancak talebi boşandığı için kabul edilmemişti. İstanbul'da Arzu Yıldırım'ı, imam nikâhlı kocası, hakkında suç duyurusunda bulunduktan iki gün sonra öldürdü. Hakkındaki dilekçe karakola henüz ulaşmamıştı.
Nejla Yıldız'ın katili hakkında yargılama, "katil zanlısının akli melekelerinin yerinde olup olmadığına dair adli tıp kurumu raporu beklendiği için" halen başlamadı. Ayşe Paşalı'nın eski kocası ilk duruşmada karısının "ahlakını" cinayet gerekçesi yaptı, o da Yıldız'ın katil zanlısı gibi akıl ve ruh sağlığının yerinde olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu'na sevk edildi. Arzı Yıldırım'ın kocası ise karısının cenazesinde intihar etti.
Ankara Kadın Platformu'ndan avukat İlke Işık Sağdıç, "Hükümet kadına yönelik şiddetle mücadelede samimi davransaydı, gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamadaki aksaklıklar giderilmiş olsaydı, Nejla, Ayşe ve Arzu bugün aramızda olabilirdi" diyor.
Arzu Yıldırım neden 4320 Sayılı Yasa kapsamında koruma kararı aldırmak yerine savcılığa suç duyurusunda bulunmayı tercih etti?
Çünkü 4320 Sayılı Yasa, "Ailenin Korunmasına Dair Kanun". Yani resmi nikâhlı birliktelik koşulu arıyor. Arzu Yıldırım'ın resmi nikâhı yoktu. Ayrıca hakimler koruma kararı almak için çoğu kez şiddete delil soruyor. Yani darp raporu yoksa koruma kararı aldırmak çok zor. Sözel şiddeti, tehdidi belgelemek hiç de kolay değil. Arzu Yıldırım muhtemelen bu sebeple yani koruma kararı aldırmak gibi bir şansı olmadığı için Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) ilgili hükümlerinden faydalanmayı umdu. Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Böylece bu kişinin yakalanmasını ve ceza yasaları kapsamında kovuşturma yapılmasını istedi.
Ama işe yaramadı...
Evet çünkü dilekçesi bürokrasiye takıldı. Oysa savcıların kadın şikayetlerini öncelikli olarak ele alması gerekir. Ayrıca TCK'da gerekli değişiklikler yapılarak kadına yönelik tehdit içeren fiillerin özel bir hükümle düzenlenmesi de çok önemli.
Savcının Arzu Yıldırım'ın korunması için yapabileceği hiçbir şey yok muydu?
Savcının bu dilekçeyi re'sen aile mahkemesine gönderip koruma kararı talep etmesinin önünde hiçbir engel yok. 4320 sayılı yasa "aile birlikteliği" koşulu getirmeseydi savcı bir yandan ceza davası açmak için soruşturmayı sürdürürken diğer yandan Arzu Yıldırım için koruma kararı alınmasını isteyebilirdi. Elbette bunun için savcılıklarla aile mahkemeleri arasında bir koordinasyon olması, savcılıkların erkek şiddeti söz konusu olduğunda kadının başvurusunu beklemeden dosyayı aile mahkemelerine sevk etmesi gerekirdi.
4320 Sayılı Yasada yapılması gereken öncelikli düzenlemeler neler?
Öncelikle yasa aileyi değil kadının korunması yasası olarak düzenlenmeli. Aile birlikteliği, resmi birliktelik koşulu aranmamalı. Eş, eski eş, sevgili, eski sevgili yasa kapsamına alınmalı. Aile Mahkemelerinin aldığı koruma kararının tebliğine dair süreç hızlandırılmalı. Koruma kararının ihlali halinde uygulanacak cezalar artırılmalı. Karakollar gerekli izlemeyi yapmalı. Kocaları evden uzaklaştırılan kadınların geçim sıkıntısı yaşamaması için devlet koruma kararı boyunca kadına nafaka ödemeli.
Bu düzenlemeler yeterli olacak mı?
Hükümet şiddetle mücadelede samimi bir tutum izlemedikçe şiddetin önlenebileceğini düşünmüyorum. Her üç cinayette de erkeklerin gerekçeleri ve savunmaları benzer. Şiddetin dozu giderek artıyor. Erkekler cinayetlerini namusla ya da akli melekelerinin yerinde olmamasıyla açıklamaya, böylece haksız tahrik indiriminden faydalanmaya ya da cezadan kurtulmaya çalışıyor. Bu nedenle bu konudaki düzenlemelerin mutlaka yapılması gerek.
Selma Aliye Kavaf ise sorumluluğu üstlenmek yerine "Yasalarda sıkıntı yok" demekle yetiniyor. Hükümetin samimiyetle şiddeti önleme çabasına girmediği sürece şiddetin önlenebileceğini düşünmüyorum. Bu nedenle kadınların ısrarı çok önemli. (BB/EÖ)