Hrant Dink Vakfı'nın düzenlediği Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi kapsamında düzenlediği "Ayrımcı Söylem ve Sosyal Medya" paneli İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşti.
Oslo Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Elisabeth Eide ile Avrupa Konseyi ''Nefret Söylemine Hayır Hareketi'' danışmanı László Földi'nin konuşmacı olarak katıldığı panelde nefret söyleminin geleneksel medya ve sosyal medyada nasıl üretildiği, etkileri ve nefret söylemi ile mücadele yöntemleri tartışıldı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yard. Doç. Dr. Itır Erhart'ın moderasyonunu yaptığı panelde Eide 22 Temmuz 2011'de, Norveç'te Anders Behring Breivik'in saldırılarıyla 77 kişinin yaşamını yitirdiği 242 kişinin yaralandığı olayların ardından medyada yer alan nefret söylemini aktardı. Eide sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle kamusal alanın genişlediğini belirterek sansür, ifade ve basın özgürlüğüne değindi.
Földi ise nefret söyleminin ne olduğu ve medyada nasıl yayıldığını anlattığı konuşmasında negfret söylemi ile mücadele için sansür haricinde bir güvenli internet ortamının hazırlanması, küçük yaşta eğitimler verilmesi ve mevzuata ilişkin önlemler alınması gerektiğini söyledi.
Földi ayrıca Avrupa Konseyi olarak başlattıkları Nefret Söylemine Hayır Hareketi Kampanyası'nı anlattı.
Földi: Nefret söylemi farklı olana korkudan kaynaklanıyor
"Nefret söyleminin sebebi aile, kültür ve okul olduğu gibi bu kurumlar aracılığıyla öğrenilen farklılıklara yönelik korkudan kaynaklanıyor.
"Ülkem Macaristan'da Roman çocuklar ile aynı okula giden çocuklar ileriki yaşlarda Romanlar'a yönelik nefret söyleminde bulunmuyorlar. Bunun nedeni küçük yaştan itibaren birlikte oldukları için birbirlerini tanıyorlar ve birbirlerinden korkmuyorlar.
"Kamusal alan olarak internete baktığımızda, internet siteleri, dijital oyunlar, sosyal ağlar nefret söyleminin yayıldığı yerler. Nefret söyleminden en çok gençler etkileniyor, bu söylemi en çok gençler üretiyor ve çoğu zaman da yine gençler nefret söyleminin kurbanı oluyor.
"Burada demokrasi ve ifade özgürlüğüne inananlar olarak internette sansürü tabii ki desteklemiyoruz. Ancak nefret söylemi ile mücadele ve internette nefret söyleminin yayılmasını engellemek için devletler değil ama internet servis sağlayıcılarla beraber çalışmak gerekiyor. Nefret söylemini iyi takip ederek analiz etmek, bu konuda eğitimler vermek kampanyalar yapmak ve tabii ki uygun mevzuatlar çıkarmak gerekiyor."
Eide: Nefret söyleminin büyük bölümü savaş dili
"22 Temmuz'dan sonra Norveçlilik kavramı da tartışılmaya başlandı. 'Kimler bizden' sorusu soruldu. Keza 22 Temmuz'u gerçekleştiren terörist Brievik için 'Bizden biriydi' dendi. Bizim toplumumuzdan nasıl böyle biri çıkar anlayamıyorlar, bu duruma bakmak gerektiğini düşünüyorlardı çünkü terörü Norveç'e ait görmüyorlardı.
''Fakat bu kişi Brievik gibi Norveç'te doğmuş büyümüş biri olsaydı ama adı Ahmet olsaydı, ya da yoksul bir mahalleden gelseydi yine 'Bizden biri' denir miydi? Hiç sanmıyorum.
"11 Eylül'den sonra savaş söylemi ile ilgili çok çalıştım. Askeriye genelde insanlıktan çıkaran bir dili benimsiyor. Medyanın da bu dili benimsediğinin farkında olmadan biz de benimsiyoruz.
"ABD medyasında teröristleri Afganistan'dan silmek, sifonu çekmek gibi deyimler kullanılıyor. Neye sifonu çekersiniz, dışkıya. Burada karşı taraf insan olmaktan çıkarılıyor. Bu da nefret söyleminin büyük boyutu.
''Ama 'öteki'nin gözlerine baktığınızda sorumluluk duyarsınız, onun insan olduğunun farkında varırsınız der. Aynı Bob Dylan'ın şiirindeki gibi; Vietnamlı bir asker eve döndüğünde 'hey anne,' der 'Fark ettim ki düşman tam benim gibi biri'. " (EA)