Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu, Türk Toraks Derneği ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği tarafından 15 Ekim 2006 tarihinde SALT Galata’da “Nefes Alamıyoruz: Hava Kirliliği & İklim Değişikliği & Sağlık” başlıklı sempozyum düzenlendi.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, “Dünya Sağlık Örgütü’nün “görünmez katil” olarak kabul ettiği ve dünyada her yıl yedi milyondan fazla kişinin ölümüne yol açan bu sorunu kamuoyunun gündemine getirmek biz hekimlerin temel sorumluluğudur” dedi.
TTB ile sempozyumu düzenleyen Türk Toraks Derneği ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği başkanları Prof. Dr. Türkan Günay ve Prof. Dr. Fuat Kalyoncu ise Türkiye’de hava kirliliği nedeniyle her yıl 32 bin kişinin öldüğünü ve 81 ilin 80’inin havasının Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre kirli olduğunu belirtti.
Günay ve Kalyoncu “Türkiye’de her yüz bin ölümün 44’ü hava kirliliği nedenli” olduğunu ifade ederek, “Ülkemizde trafik kazaları nedeniyle her yıl dört bin kişinin hayatını kaybettiğini düşünürsek hava kirliliğini Türkiye için de ‘görünmez katil’ olarak tanımlayabiliriz” dediler.
Elbek: Fosil yakıta bağlı iki bin 876 erken ölüm
Sempozyumun ilk oturumu Tıbbi Onkoloji ve Türk Kardiyoloji Derneklerinin temsilcilerinin başkanlığında gerçekleşti.
Türk Toraks Derneği adına konuşan Doç. Dr. Osman Elbek, Türkiye’de ve dünyada en çok öldüren ve sağlığa en çok olumsuz etki yaratan kalp-damar hastalıklarının, inmenin ve solunum sistemi hastalıklarının hava kirliliği ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çizdi.
“Hava kirliliğine neden olan ve PM2.5 olarak adlandırılan küçük partiküllerinin azaltılması halinde kalp-damar, inme ve akciğer kanserine bağlı ölümler azalıyor. Bu partiküllerin azaltılmasının tek yolu ise fosil yakıtlarını kullanmamak.”
Doç. Dr. Elbek fosil yakıtlarının kullanılmasına bağlı olarak Türkiye’de iki bin 876 erken ölümün, dört bin 311 hastaneye yatışın ve 7 milyon 976 bin 7 günün hasta olarak geçirildiğini belirterek fosil yakıt kullanımının ölümler ve sakat kalmalar dışında yılda üç milyar avroyu aşan bir sağlık maliyetine yol açtığına dikkat çekti.
“Bu gerçeklere rağmen Türkiye yakın gelecekte onlarca sayıda kömürlü termik santrali daha faaliyete sokmayı planlıyor. Tabip odaları ve uzmanlık dernekleri, sağlık üzerinde ölümcül yıkıma neden olacak bu adımın gerçekleşmemesi için toplumsal sorumluluk üstlenmeli ve ‘sürdürülebilir kalkınma’ yerine ‘sürdürülebilir gelecek ve yaşam’ın sözcüleri olmalıdır.”
Pala: 81 ilden sadece 43’ü sınırın altında
Türkiye’deki hava kirliliğinin durumunun ortaya konulduğu ikinci konuşmayı TTB adına Prof. Dr. Kayıhan Pala yaptı.
“Günümüzde iki yüze yakın (187) hava kirleticisi tanımlanmış durumda. Bunlardan beş temel kirletici ile Ulusal Hava Kalitesi İndeksi hesaplanıyor. Ancak ülkemizde 2015 yılı verilerine göre yalnızca iki temel kirletici kükürtdioksit (SO2) ve partikül maddeler (PM10) tüm illerde ölçülüyor. Geriye kalan üç temel kirletici karbon monoksit (CO), azot dioksit (NO2) ve ozon (O3) yurt çapında yaygın olarak ölçülemiyor. Oysa bir yerleşim alanında hava kirliliği değerlendirilirken yalnızca bir kirletici üzerinden tartışma yürütülemez. Tartışmanın tüm hava kirleticilerini içerecek biçimde yürütülmesi gerekir. Ayrıca ülkemizde kabul edilen sınır değerler, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hava kalitesi rehberlerinde yer alan sınır değerlere göre çok yüksek.
Pala, Türkiye’de 2015 yılında yıllık ortalama PM10 düzeyinin mevzuattaki sınır değerlere göre 81 ilin ancak 43’ünde izin verilen sınır değerin altında kaldığını belirtti. Prof. Dr. Pala, Avrupa Birliği sınır değerine göre 81 ilin 62’sinin; DSÖ sınır değerine göre ise 81 ilden 80’inin sınır değerin üzerinde olduğunu vurguladı:
“Yıllık ortalama SO2 düzeyi söz konusu olduğunda ise 2015 yılında ülkemizde Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen sınır değer 24 ilde aşıldı. Avrupa Birliği kriterleri uyarınca partikül madde açısından bir kentin, günlük sınır değeri (50 µg/m3), bir yıl içerisinde en fazla 35 gün geçmesine izin veriliyor. Bu kritere göre ülkemizin 2015 yılını değerlendirdiğimizde; nüfusu 1 milyondan fazla illerin tamamının yılda 35 günden daha fazla bir süre günlük sınır değeri aşmış olduğunu görmekteyiz.”
Kongar: İç ortam hava kirliliğinin nedenleri
Sempozyumun ikinci oturumu Türk Nöroloji Derneği ve Türk Pediatri Kurumu başkanlığında yürütüldü.
Bu oturumda iç ve dış ortam hava kirliliğinin nedenleri ele alındı.
Yrd. Doç. Dr. Nilüfer Aykaç Kongar, iç ortam hava kirliliğinin nedenlerini açıkladı:
“Dünyada yılda iki-iki buçuk milyon kişi ev içi hava kirliliğine bağlı nedenlerle hayatlarını kaybediyor. Bu ölümlerin bir milyonu, beş yaş altı çocuklarda akut solunum sistemi enfeksiyonları ve kadınlarda da kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve akciğer kanserine bağlı. İç ortam hava kirliliği, önlenebilir risk faktörleri içinde 10. sırada.”
Kongar, iç ortam hava kirliliğinin en önemli nedenleri arasında ısınma, yemek pişirme gibi nedenlerle kullanılan bitkisel ve hayvansal kaynaklı katı yakıtlara (biyomas) bağlı olduğunu söyledi.
“Katı yakıt kullanımı düşük sosyoekonomik düzeyle ilişkili. Dünya nüfusunun yarısı (3 milyar kişi) ısınmak ve yemek pişirmek için bu biyomas yakıtları kullanıyor.”
Sigara dumanının kapalı ortamdaki hava kirliliğine yol açan en önemli neden olduğunu ifade eden Kongar, “İç ortam hava kirliliği, kronik bronşit ve alevlenme, astım, akciğer kanseri, alt solunum yolu enfeksiyonları, karbon monoksit zehirlenmesi, katarak, verem, pnömokonyoz, Alzheimer, çocuklarda ise alt solunum yolları enfeksiyonları, akciğer kapasitesinde azalma ve düşük doğum ağırlıklı doğumlara yol açıyor. Özellikle güneş görmeyen, dar, kapalı ve iyi havalandırılmayan alanlar hava kirliliğinin yoğun olduğu alanlar” dedi.
Yavuz: Dış ortam hava kirliliğinin nedenleri
Dış ortam hava kirliliğinin nedenlerini tartışan Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz ise 2013 yılında Uluslararası Kanser Ajansı’nın dış ortam hava kirliliği etkenlerini insanlar için karsinojen (kanseryapar) sınıfına aldığını, özellikle kirleticilerden Partiküler Madde (PM) komponentinin, başta akciğer kanseri olmak üzere kanser insidansında artışla en yakından ilişkili olduğunu ve hava kirliliğinin üriner sistem/mesane kanserine de yol açtığını ifade etti.
Yavuz, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 92’sinin DSÖ hava kalitesi rehberlerinin belirlediği düzeylerin karşılanmadığı yerlerde yaşadığını söyledi.
“Dış ortam hava kirliliği ile ilişkili erken ölümlerin yüzde 72’si iskemik kalp hastalıkları ve inme nedeniyle, yüzde 14’ü kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve akut alt solunum yolları enfeksiyonlarına bağlı olarak ve yüzde 14’ü de akciğer kanseri nedenli.”
Yavuz dış ortam hava kirliliği nedenleri arasında fosil yakıtların yakılması, evsel ısınma, enerji üretimi, motorlu araçlar, endüstriyel süreçler, tarımsal süreçler ve atık yakma gibi insan eliyle oluşan başlıkların sıralanabileceğini belirterek; hava kirliliğinin “bir ölüm kalım meselesi” olduğunun altını çizdi.
Şahin: Fosil yakıtları terk etmeliyiz
Sempozyumun “İklim Değişikliği ve Sağlık” konusundaki oturumunda söz alan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezinden Dr. Ümit Şahin şöyle dedi:
“İklim değişikliği ve hava kirliliği enerji üretiminde fosil yakıt kullanımından kaynaklanan bir sorunun iki yüzü.
“Kömür, petrol ve doğal gaza dayalı enerji sistemleri hem halk sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eden hava kirliliğine hem de dünyanın geleceğini tehdit eden iklim değişikliğine yol açıyor.
“Bu nedenle artık bütün dünyada başta en önemli kirletici olan kömür olmak üzere fosil yakıtların terk edilmesinin tek çözüm olduğu yönünde bilim çevreleri uzlaşmaya varmış durumda. 4 Kasım günü yürürlüğe girecek olan Paris İklim Anlaşmasının da mantıki sonucu zaten bu olacak. Bu nedenle en kısa zamanda fosil yakıtlardan uzaklaşan düşük karbonlu bir ekonomik sistemin kurulması için çalışmak ve yeni kömürlü santralların yapımını durdurmak başta olmak üzere fosil yakıtları terk etmek için gerekli önlemleri almak zorundayız.”
Saraçoğlu: Sağlıklı kamu politikaları
Türk Tabipleri Birliği temsilcisi Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, sempozyum çerçevesinde kanserlerin ve özellikle akciğer kanserinin de gündeme geldiğini belirtti.
“Akciğer kanseri, tüm dünyada en sık görülen ve kansere bağlı ölüm nedenleri içerisinde ilk sırada yer alan bir malignitedir. DSÖ verilerine göre 2012 yılında tüm dünyada bir 8 milyon 800 bin kişiye akciğer kanseri tanısı konuldu ve aynı yıl 1 milyon 59 bin kişi de akciğer kanseri nedeniyle öldü.
“10 yıl ve daha fazla yaşama olasılığının İngiltere’de dahi yüzde beşler düzeyinde olan akciğer kanserinin yüzde 89’unun önlenebilir olması dikkat çekici.” dedi.
Saraçoğlu, Sağlık Bakanlığının bu yıl içerisinde yayınladığı verilere göre akciğer kanserinin Türkiye’de erkeklerde en sık, kadınlarda ise geçen yıllara göre artış göstererek dördüncü sıklıkta görülen kanser olduğunu ve Türkiye’de her yıl yaklaşık 30 bin işiye akciğer kanseri tanısı konulduğunu söyledi
“Tütün bağımlılığının yanı sıra hava kirliliğinin de akciğer kanseri gelişiminde rol üstlendiğini ifade edebiliriz. Öte yandan hem tütün bağımlılığını hem de hava kirliliğini önlemenin yolu sağlıklı kamu politikaları geliştirmek. Bu noktada kansere neden olan dış ortam hava kirliliğinin kontrolsüz sanayileşmenin bir sonucu olduğu hatırlanmalıdır. Mevcut kirliliği azaltmak için fosil yakıtlarının kullanımından vazgeçilmesi ve özellikle kömürlü termik santral inşasına son verilmesi akciğer kanserinden korunma konusunda atılacak en temel adımlardır.”
Çağlayan: Hava kirliliğine bağlı ölümler
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği adına bilgi veren Doç. Dr. Çiğdem Çağlayan, son yıllarda gerek Avrupa’da gerekse tüm dünyada hava kirliliğinin artan sağlık etkilerine dikkat çekildiğini ifade etti.
“Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi diğer birçok kuruluş da son yayınladıkları raporlarında hava kirliliğin ölüm nedenleri arasında artan rolüne ve sosyo-ekonomik maliyetlerine dikkat çekiyor. Uluslararası Enerji Birliği ise bu yılın Haziran ayında yayınladığı raporda hava kirliliğinin en önemli kaynağının enerji üretimi olduğunu belirtti.
“Son yıllarda kömürlü termik santrallerden vazgeçilmesi yönünde artan kararlar ve uygulamaların da etkisiyle Avrupa Bölgesi, genel olarak sülfür dioksit ve partiküler madde gibi temel kirleticilerde olumlu bir mesafe katetti. Dünya Bankası’nın verilerine göre dünyada PM2.5 düzeyinin en yüksek olduğu (yıllık ortalama PM2.5 düzeyi 35 mikrogram/metreküp ve üzeri) ve hava kirliliğine bağlı ölümlerin (yılda 2.3 milyon ölüm) en çok görüldüğü bölge Doğu Asya (özellikle Çin) ve Pasifik bölgesi olurken; Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa ve Merkez Asya Bölgesi’nde PM2.5 düzeyi 10-35 mikrogram/metreküp düzeylerinde gerçekleşmekte ve bu bölge hava kirliliğine bağlı ölümler açısından yılda yaklaşık 500 bin ölümle dördüncü sırada yer almaktadır.” (BK)