"İtaat kültürünün, hiyerarşinin, otoritenin kötülüğünü okulda gördük ve bir tepki geliştiriyoruz."
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nda, liseli vicdani retçilerle buluştuk. Zorunlu askerlik meselesini, okullardaki militarizmi onlardan dinledik.
Vicdani Ret Haftası kapsamında gerçekleştirilen "Ne Okula Ne Kışlaya" başlıklı söyleşi, Liseli Anarşist Faaliyet (LAF) üyelerinin katılımıyla gerçekleşti.
Katılımcıların birçoğu vicdani retlerini önceden açıklamış, bir kısmı da yarın düzenlenecek yürüyüşün ardından açıklayacak. Yarın açıklayacak öğrencilerden bir kısmının, sınavlar ve ödevler nedeniyle vicdani ret metinlerini henüz hazırlayamamış olmaları ise liselilerin bütün bunları neden şimdiden dert ettiklerinin bir göstergesi aslında.
"Hayatımızın her yerinde militarizm ve tektipleştirme var. Buna karşı bir söz üretmemiz gerek" diyorlar. "Beden eğitimi derslerindeki spordan uzak ve askeri düzen, 'Andımız', pazartesi ve cuma günleri ikişerli sıralar haline okula girip marşlar okunması... Bize verilmek istenen disiplin kültürü bu."
"Ortak paydamız vicdanımız"
Resmi ideolojinin belirlediği kurallara itaat etmelerinin beklenmesiden şikayetçiler. Doğdukları andan beri toplumsal pratikler ve eğitim kurumları aracılığıyla kurulan bu tahakkümün daha ne kadar sürebileceğini sorguluyorlar.
"Askerlik kaçınılmaz şekilde bizi bekleyen bir sorun. Nasıl okullardaki itaat kültürünün içinde olmak istemiyorsak, kışlalarda olmak da istemiyoruz" diyor aralarından biri. Bir diğeri ekliyor: "Askerlik eğitimin devamı gibi. Okuyor, askere gidiyor, orada 'adam' oluyorsun ve o günden sonra dünyadaki adaletsizliklere bir daha ses çıkarmıyorsun".
Kimi Ceylan Önkol ya da Uğur Kaymaz'ın ölümünden sonra sonra, kimi Mustafa Serdar Delice'nin tutuklanmasının ardından, kimi anarşist kimi Kürt kimi müslüman olmasına bağlı nedenlerle vicdani retçi olmuş. "Ama militarist sisteme muhalifliğimiz ne müslüman ne anarşist olmamızdan" diyor, ortak paydalarının vicdanları olduğunu anlatıyorlar.
Okullarda paylaşım masaları
Zorunlu eğitime karşılar, bazıları üniversitelere de karşı. İtaat kültürünün mevcut olduğu her türlü kurumu reddediyorlar aslında. Üniversitelerin hiyerarşik ve militarist kurumlar olduğunu söylerken, buna karşılık "özgür üniversiteler" istiyor, Zapatistaların eğitim modelinden bahsediyorlar.
"Biz bilginin aktarımına karşı değiliz. Sorun bu aktarımın nasıl olacağı. Mevcut sistemde hep bir öğreten-bir öğrenen var ve bu roller asla değişmiyor. Yani karşılıklı bir bilgi paylaşımı süreci gelişmiyor. Biz otoriter öğretime karşıyız ve bilginin özgürce paylaşımını savunuyoruz."
Lisede karşılaştıkları militarist mekanizmalara karşı da bireysel mücadele yöntemleri geliştirmişler. "İstiklal Marşını okumuyoruz, dersleri dinlemeyerek boykot ediyoruz" diyor birkaçı. "Paylaşım masaları" ise hepsinin kendi okullarında uygulamaya koydukları bir model. Bu masalarda kendi getirdikleri yemekleri-içecekleri, beraberce tüketiyorlar. Paylaşım masalarının mantığı; "herkesin getirebildiği kadarını ortaya koyması ve ihtiyacı kadarını alması."
Kamu hizmetiyle askerlikten 'yırtmıyorsun'
Aralarında total retçiler olduğu gibi, bu konuda farklı fikirler var.
"Kamu hizmeti yaptığında askerlikten 'yırtmış' olmuyorsun. Süresi askerliğin iki-üç katı oluyor. Eline silah almıyorsun ama devlet tahakkümü altında bir kamu hizmetinde çalışıyorsun". Bu işte çalıştığın sürece hayatını maddi ve manevi idame ettirmenin zorluklarından da bahsediyorlar.
Bir diğer görüş ise vicdani reddin henüz yeterince görünür olmadığı bir ortamda, total reddini açıklamanın ütopik bir adım olacağı. "Vicdani ret daha yeni toplumsallaşıyor. Şu anda bunun apolitik yönüne, yani tamamen vicdani olmasına dikkat çekerek, herkesi vicdani retçiliğe davet edebiliriz. Osman Murat Ülke'nin dediği gibi: Savaşacak insan olmazsa savaş da olmaz."
"Sen de öldürme"
Militarizmle mücadele konusunda ise hemfikirler: "Okuldan sonra askerlik aşamasını da tamamladığında, militarizmin atölyesi olan kışlalardan çıktığında, kapitalist modernleşmenin istediği insan oluyorsun.
"Biz vicdani retlerimizi açıklarken 'ölmeyeceğim, öldürmeyeceğim', en önemlisi de 'istediğim gibi yaşayacağım' diyoruz."
Vicdani ret açıklamalarının aslında toplumdaki tüm bireylere da açık bir çağrı olduğunu söylüyorlar: "Bu 'Sen de öldürme' demek. Çocuklarını askere göndermemeleri için annelere seslenmemiz gerek. Devrim ailede başlar". (ÇT)