Mezarlığın çıkışında mezarcı bana dönüp Bu yapılanı ne Allah af eder, ne Peygamber, siz kadınlar yan yana durunda şu işi ortadan kaldırın. Bu ne gelen ilk kadın ne de son kadın olacak. Hepimizin içi yanıyor dedi.
Belki Diyarbakırlı bu mezarcının sözleri hepimizin, özelikle de Şemse olayına gerektirdiği duyarlılığı göstermeyen televizyon medyasının üyelerine ibret olmalıdır. Mardin Belediye Başkanı konuk olduğu bir televizyon programında sunucu tarafından adeta sanık sandalyesine oturtularak namus cinayetlerinin sadece Mardinin bir sorunu olarak gösterildi.
İhtiras cinayetleri
Öncelikle, namus cinayetleri ne Mardinin sorunudur, ne bir Kürt sorunudur, ne de bir Türk sorunudur. Namus cinayetleri sorunu Pakistandan Irana Ürdünden Tunusa Yemenden Nijeryaya kadar çok geniş coğrafyanın ev sahipliğindedir.
Namus cinayetleri sadece İslam ülkelerine ait bir sorunda değildir. Latin Amerikada ihtiras cinayetleri olarak bilinen ihlaller namus cinayetleri ile aynı ontolojik kökeni paylaşırlar.
Kadının bir insan olarak bireyselliğinin sınırlarını çizdiği ya da çizmeye çalıştığı, veya zorladığı her durumda içinde bulunan zaman ve mekanın göreceli ve değişken yapısı da göz önüne alınarak değişik ihlaller ortaya çıkar.
Brezilyada olan namus cinayetleri ile, Arjantinde ortaya çıkan ihtiras cinayetleri, ve Fasta işlenen namus cinayetlerinin arasında oluş şekillerinde ve çerçevelerinde bazı farklılıklar olsa da sorun sonuçta aklın erkek öznesinin yani erilliğin bir sorunudur.
Erkek egemen iktidarın korunması
Din, gelenek, görenek, örf ve adet her zaman için erkek egemen iktidarın korunmasında kullanılır. Ortaya çıkan ise kültürün ve geleneklerin kadına zararlı uygulamalarıdır.
Bütün bunlara değinirken, her olayın ya da her bölgenin kendi içindeki değişkenlerini göz ardı etmek imkansız. Her bölgenin üreteceği çözümünde farklılığının ve özgünlüğünün önemi çok büyük.
Kanımca akılda tutulması gereken en mühim husus milliyetçilik, etnisite, ya da ırk gibi pek çok değişkenden etkilenmesine rağmen bu cinayetlerin bir kadının insan hakları sorunu olduğudur. (Bu konuda ki en etkin çalışmalardan biri olarak Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetten Sorumlu Özel Raportörün 2002 yıllık raporudur.)
Sevdanın mezarını bulamamıştım
Namus cinayetleri Türkiye kamuoyunda 1996da Sevda Gökün ŞanlıUrfada meydan yerinde öldürülmesinden bu yana çok önemli bir noktaya geldi.
Sevdanın mezarını 1999 Haziranında ziyaret etmek istediğimde 45 dakika mezarlıkta dolaşıp yattığı yeri bulamamıştım.
Sonradan öğrendim ki namusu temizlemek için öldürülen kadınların bir mezar taşı bile olmaz, olsa da siyaha boyanır, ya da cenazesini Belediye kaldırarak kimsesizler mezarlığına gömer. Şemsenin hem beyaza boyalı bir mezar taşı var, hem de cenazesi kadınların omuzlarında taşındı.
Sarı kadınlar
Gerçi, cenazenin kadınlar tarafından taşınması ve namazının da yine kadınlar tarafından kılınması bile bazıları için sorun yarattı. Bir medya mensubuDiyarbakırda bu cenazeyi kaldıracak dört tane erkek yok muydu? gibi bir soru sordu.
Bütün bu kaosun içinden çıkmak için coğrafi olarak bizden çok uzakta yaşayan bir kültürün öğretilerine başvurmakta yarar var.
Kuzey Amerika yerlilerinden Lagunanın Keresleri ve New Mexiconun Acoma Pueblesleri Sarı Kadınlara dair hikayeler anlatırlar.
Sarı Kadınlar genelde köyün dışına doğru bilge Büyükanne ile yaşarlar ve içinde yaşadıkları topluma oranla tipik olmayan bir görüntü sergilerler. Bazen evlenmemekte ısrar ederler, bazen keskin zekaları vardır ve bunu açıkça göstermekten çekinmezler, bazen çok değişik ve zor bulunan yetenekleri veya çok iyi bir iş bitiricilikleri vardır.
Kızılderililer içten içe dünyayı değiştirecek olanların bu uyumsuzluk gösterip garip davranan Sarı Kadınlar olduklarını bilirler.
Şemse Allak olayında olduğu gibi Diyarbakırlı bazı Sarı Kadınlar uyumsuzluk gösterip garip davranıyorlar. Yapmamız gereken bu kaos ortamında onların liderliklerine başvurup arkalarından gitmek. Yoksa işin içinden çıkmamıza imkan yok. (LP/NM)
* Leylâ Pervizat namus cinayetleri konusunda bir kitap yazıyor.