Enteresan mevzular dergisi Futuristika!, 20 Ekim'de Sivil İtaatsizlik Dosyası yayınladı.
Futuristika! derdini Türkçe anlatma gayretinde olan, enteresan mevzularda ya da gayet sıradan durumları aktarma gibi dünyevi bir meselenin peşinde olan bir online dergi.
Pınar İlkiz ve Barış Yarsel'in hazırladığı dosyada sivil itaatsizlik hakkında dokuz katılımcı görüş verdi.
Pınar İlkiz dosyanın sunuş yazısında şöyle diyor: "Bu dosyayı yapmaya karar verip harekete geçtiğimiz sıralarda şöyle bir haber okudum: 'Vicdani retçi İnan Süver, tutuklu bulunduğu Balıkesir Cezaevi'nde siyasi tutuklularla veya tek kişilik koğuşta kalmak istediği ancak bu isteği cezaevi yönetimi tarafından kabul edilmediği için cezaevi çatısından atladı.' Durum hiç de parlak değildi. Biz de ulaşabildiğimiz isimlere sorduk; "Sizce sivil itaatsizlik nedir ve Türkiye'de ne durumdadır?"
İşte yanıtlar:
Sırrı Süreyya Önder: "Sivil itaatsizliği meşru kılan, üstünden itaatin meşrulaştırılmaya çalışıldığı mantığın ta kendisidir"
(...) Henüz YÖK belasının icad edilmediği bir zamanda üniversiteye girmiştim. Öğrenim haracı diye bir şey yoktu. Hapse düşüp çıktığımda sistem değişmiş YÖK'ten günler başlamıştı. Muhtelif öğrenci afları çıkıyordu ve ben hepsine müracaat edip kaydımı yaptırıyordum. Sıra harç ödemeye geldiğinde, "bizim zamanımızda yoktu ve beni bağlamaz, ödemeyeceğim" diyerek bir ton bürokratik işlemle kendimi yeniden attırıyordum. Halen de tek kuruş ödemeden bir kaç kez atılmış bir öğrenciyim.
Kendisine sorulmadan yapılmış işlere gıcık olan herkesin yapabileceği işler mutlaka vardır. Bundan daha çok keyif veren hiçbir şey yoktur.
Ece Temelkuran: "Ölmeyi ve öldürmeyi reddediyoruz demek..."
(...) Şimdi ne yapılabilirdi sivil itaatsizlik için diye düşünüyorum... Herhalde hep birlikte askere gidilmeseydi. Ama Kürtlerin de hep birlikte dağa gitmemesiyle birlikte. Kürtlerin ve Türklerin hep birlikte biz bütün her türlü kültürel, siyasi ve militer baskıya karşı bırakıyoruz bu işi, ölmüyoruz artık ya da öldürmüyoruz. Ölmeyi ve öldürmeyi reddediyoruz demesi. Herhalde en ciddi, en etkili eylem olurdu.
(...) Bu coğrafyada biraz zor diye düşünüyorum. Böyle bir geleneği yok bu coğrafyanın ve çok zalim, her şeyi zalim, muhalefeti de çok zalim. Kürt meselesinde mesela PKK'nın ne kadar zalim olduğunu konuşuyoruz, NATO'nun en büyük ordularından bir tanesine karşı ayakta durmaya çalışan bir silahlı örgüt tabii ki zalimleşir. Her şeyin, bizim dışardan görmediğimiz için ne kadar zalim olduğunu farketmediğimiz bir yapısı var, Türkiye'deki sosyal ilişkilerin, siyasal ilişkilerin misal. Bu ilişkiler içinde sivil itaatsizlik gibi tırnak içinde neşeli bir şey üretmek zor oluyor bence.
Fikret İlkiz: "Muhteşemdik ve başkaldırıyı biliyorduk"
(...) Sivil itaatsizlikte kanunlara karşı gelenlerin eylemlerinde "şiddet" yoktur, ama itaatsizlik vardır. Fiziksel ve fikirsel olarak kendilerine yap denilenleri ve kanuna karşı çıkmaması öğütlenenleri yapmaya zorlandıklarını hissederler. İşte o an önce zihinsel ve sonra da fiziksel "barikatlar" kurmakla geçer hayatları... Aslında yaşamın bize kurdurduğu barikatlar, siyasal eylem biçimimizdir. Bir başka deyişle barikatlar; kamusal alanların sizin tarafınızdan işgalidir. Size verilen özgürlükler karşısında devletin yönetiminden kendisinizi korumak için kurduğunuz barikatları ortadan kaldırmak isteyen yönetimlere karşı savunmanızdır bir bakıma... İnandığınız bir davaya, sosyal eşitsizliğin giderilmesi çabasına veya kamuoyunun dikkatini çekmeye yönelik eylemlerdir.
İtaatsizliğiniz ve açıkça başkaldırınızla kendi hâkimiyetlerinizin simgesi olan eylemler oluşturursunuz. Bir başka deyişle kanunlara karşı çıkmak, mevcut düzene başkaldırının sonucudur. Masumdur, kanundışıdır, ama adaletlidir. (...)
Behiç Aşçı: "Halkın sorunlarının çözümü ancak kendi mücadelesi ile mümkün"
(...) Sivil itaatsizlik kavramı ile halklar - emperyalizm çelişkisinin üzeri örtülmekte, sonuçları ortaya çıkartan nedenler gizlenmektedir. Örneğin Mısır'da, halkların egemenlere karşı tepkileri yanlış önderliklerle düzen sınırları içinde eritilirken aslında hiçbir sorun çözülmemiş olmaktadır. Ve burada patlayan halkın öfkesi sivil itaatsizlik ya da çeşitli renklerde devrimler olarak açıklanmaktadır. Oysa her şey nettir. Devrimin rengi kırmızıdır. Devrim başka renklerde olmaz. Sivil itaatsizlik de yoktur, halkların sömürüye, baskıya, işkencelere, yoksulluğa, hiçbir sorununun çözülmemiş olmasına tepkileri vardır. Elbette bu tepkilerin kendiliğinden olması sonuç vermeyecektir. İktidarda olanlar halkın bu tepkilerini bir biçimiyle söndürüp sömürü ve zulmü sürdürecektir.
Çiğdem Mater: "Sizin oyununuzu oynamayı reddediyorum"
Sivil itaatsizlik denince Türkiye'den aklıma gelen ilk ve en güçlü örnek Cumartesi Anneleri / Cumartesi İnsanları.
On yıllardır, durmaksızın gözaltında kaybedilen yakınlarını arayan bu insanlar Türkiye insan hakları mücadelesi tarihinde müthiş bir köşe taşı olarak duruyorlar bence. Sivil itaatsizliğin bence en güçlü ve yalın örneği olarak, 90′ların en kötü günlerinden İstanbul Galatasaray Meydanı'nda, her cumartesi günü kaybedilen yakınları için bir araya gelen bu insanlar, haftalarca, her cumartesi günü saldırıya uğradılar, dövüldüler, gözaltına alındılar ama durmadılar. Her cumartesi sessizce oturmaya devam ettiler. Saldırılar dayanılmaz hale gelince, oturmaya ara verildi, 2010 yılından beri ise, kaldıkları yerden devam ediyorlar, her hafta bir kaybın akıbetini soruyorlar.
Ben Cumartesi Anneleri'ni sadece ortaya çıkardıkları dil ve direniş biçimi açısından değil, 10 yılı aşkın süredir duruşları açısından da sivil itaatsizliğin önemli bir örneği olarak değerlendiriyorum.
Sivil itaatsizlik kanaatimce, insanın sahip olduğu en doğal ve gündelik direniş biçimi. Pasif direnişle birlikte, iktidara ve erke sizin oyununuzu oynamayı reddediyorum demenin kıymeti bence hiç bir şeyde yok. Türkiye'de son 10 yılda gelişen benzeri direniş yöntemlerini de (altın madenine karşı direnen Bergama köylüleri, vicdani retçiler, Hasankeyf direnişçileri, HES'ler için direnen köylüler vb.) çok önemsiyorum ve derdimizi anlatmada yeni alanlar açtıklarını düşünüyorum. Keşke daha çok, daha kalabalık olabilseler, olabilsek.
Pınar Öğünç: "Öcüleştirilen itaatsizlik"
(...) Hepten çorak mıyız? Neyse ki hayır. Yuvarlakçay'da HES'lere karşı muhalefetlerini rap şeklinde dile getiren şalvarlı teyzelerden topraklarına sahip çıkmak için yasalara ve sermayeye karşı direnen köylülere... İnsan Hakları Günü'nde 'Andımız'ı okuyacak öğrencilerine 'İşte bu insan haklarına aykırıdır' diyen öğretmen Nihat Aksoy'dan 'sivil cumalarda' saf tutan, sivil itaatsizlik çadırlarından seslerini yükselten Kürtlere... Senelerdir aynı noktada hukuk talepleri için buluşan Cumartesi Anneleri/ İnsanları'ndan çok ağır bedeller ödemek zorunda kalmış, birinin ismini anmakla berisindekilere haksızlık edeceğimiz vicdani retçilere...
Sivil itaatsizliği şahane biçimde 'Acil toplumsal hedefler uğruna yasaların bilinçli ve hedeflenmiş ihlali' olarak özetleyen Howard Zinn'in 'sivile' güç veren bir sorun tarifi var.
Derdimiz tam da budur:
Cengiz Alğan [DurDe!]: "Vicdani retçiler Türkiye siyasetine sivil itaatsizliğin ne olduğunu öğretebilir"
(...) Sivil itaatsizliğin fikir babası ABD'li yazar Thoreau'dur. Meksika savaşı sırasında konulan bir vergiyi ödemeyi reddeder ve hapse atılır. Hapiste ziyaretine gelen bir arkadaşı ona orada ne işi olduğunu sorar: "Neden buradasın?". Ve sonraki yıllarda efsane olacak cevabını verir Thoreau: "Sen neden burada değilsin?". Buradan esinlenerek yazdığı Sivil İtaatsizlik(Civil disobedience) makalesi kendisinden sonra gelen çok sayıda ünlü 'pasif direnişçiyi' etkilemiştir. Bunlar arasında Gandhi, Tolstoy, Martin Luther King, Rosa Parks ve Marks'ın damadı Lafargue gibi simalar vardır.
Çok kabaca söylersek yasalara veya idarenin politikalarına uymamayı, karşı koymayı öneren şiddet içermeyen, vicdani bir aktivizm biçimidir. Gandhi'nin İngiliz sömürgeciliğine karşı geliştirdiği açlık grevi vb içeren direniş ve Martin Luther King'in ABD'de başlattığı Sivil Haklar Hareketi en bilinen sivil itaatsizlik eylemleri arasında sayılabilir. Sivil itaatsizlik yasaların uygulanma biçimine bir itirazdır ama aynı zamanda hukuk devletine doğru bir eğilimi sergiler. Bu bakımdan sivil itaatsizlik adına yayılan eylemler kamuya açık, aleni, vicdani ve aynı zamanda siyasi bir eylem biçimidir.
Oğuz Sönmez [Savaş Karşıtları]: "İtaatsizlik eylemini diğer direniş biçimlerinden ayıran özellikler var"
* Eylemin kendisi açık olup, öncesinde bilinen iletişim yollarıyla, topluma açık ve anlaşılır duyurusu da yapılır. Gizlilik ya da yanlış anlamaya yolaçacak davranışlardan sakınılmalıdır.
* Eylem şiddet içermez. Şiddetin olmaması, yönetenlere yönelik bir rüşvet olarak algılanmamalıdır. Esas olan tüm toplumun katılımının sağlanmasıdır.
* Toplumun genel adalet anlayışına dayanır. Bu ise, hem toplumun hem de bireyin çıkarlarının gözetilmesini ifade eder. Örneğin; bir vicdani retçinin öldürmeme isteğinin toplumun çıkarlarına aykırı olmadığı gibi. Aslında savaşı topluma dayatmak suç olmalıdır. Bu mantık, birey için olduğu gibi toplumsal gruplar ve azınlıklar için de geçerlidir.
* Eylemde çifte standart olmaz. (Sağcı-solcu, müslim-gayrımüslim vb)
* Eylem bir sistem projesi/tasavvuru sunmaz. İktidarı hedeflemez. (Gandi'nin itaatsizlik eylemi başarıya ulaşmışsa da barışçıl bir Hindistan yaratmamıştır.)
* Eylem meşruiyetini yasalardan değil toplumun adalet anlayışından alır. Bu anlamda yasadışıdır da. Ancak eylemde; gerek bu durum ve gerekse de bu niteliklerin herhangi birinin diğerinin önüne çıkarılmasına izin verilmez.
* Eylemciler, eylemin bedellerine katlanacaklarını bilirler.
* Eylem, varolan hukuk sisteminin ya da otoritenin kabulünü değil aksine varolan statükoya karşı bir direnmeyi ifade eder.
Şeyda Öztürk [Cogito]: "Türkiye'de sivil itaatsizlik eylemleri birer anomali gibi öne çıkarılıyor"
(...) Türkiye'de sivil itaatsizlik eylemleri yeterince ses getirmiyor çünkü anaakım medyada birer anomali gibi öne çıkarılıyorlar. Bu nedenle muhatabı olmayan eylemler gibi, karikatürleştirilerek sunuluyor eylemler. Doğrudan sivil itaatsizlikle ilgili olmasa da, Esra Arsan'ın Yeni Perspektifler bölümünde yayımlanan Türkiye medyasında sansür ve otosansür araştırması üzerine makalesi bu soruna ayna tutuyor zaten. Yurttaşların taleplerini, sorunlarını bildirmesinin, sesini yükseltmenin en mubah yollarından biri sivil itaatsizlik, vatandaşın medyası internet ise hem örgütlenme hem de sesini duyurma mecrası ama önce örgütlenmeyi öğrenmek gerekiyor. (HK)