Özkök'ün bu ifadesi hem ırkçı hem de bölücü nitelikteydi. Çünkü başta Ortadoğu ve Türkiye olmak üzere geniş bir kültürel coğrafyada görülen namus cinayetlerini Kürtlükle özdeşleştiriyordu.
Öte yandan, Türkiye'nin bütünü ile Kürtlerin yaşadığı Doğu ve Güneydoğu'yu açık bir şekilde birbirinden ayırıyordu. Özkök o makaleyi namus cinayetlerinin arkasındaki nedenleri sorgulamak ve bunları ortadan kaldırma yolları aramak için değil de sanki Kürtleri "öteki"leştirmek için yazmıştı.
Gerçek şu ki, namus cinayetlerinin arkasında kadınları insan değil, erkeklerin, ailenin, toplumun onurunun sembolü olarak gören bir anlayış bulunmaktadır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir coğrafya içindeki kadınlar, milliyetlerinden, etnik kökenlerinden bağımsız olarak namus adına işlenen cinayetlere kurban gitmektedirler.
Savaş, militarizm, ekonomik çöküntü, aşiret kültürü ya da dinsel tutuculuk gibi etkenler bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır. Dolayısıyla namus cinayetlerini etnisiteye göre değil, ataerkil kültürün yaygınlık derecesine ve bunu besleyen sosyo-ekonomik, ideolojik ve politik etkenlere göre ele almak ve çözüm aramak gerekmektedir. Kadınlar Türk, Kürt, Arap ya da Fransız oldukları için değil, çevrelerindeki ataerkil kuşatmanın derecesine göre kurban olmaktadırlar.
Özkök'ün yaptığı şey düpedüz ırkçılıktır, bölücülüktür ve teşhir edilmelidir. Ama iş burada bitmiyor. Karşı durulması gereken yanılgılar onunkiyle sınırlı değil. Bunlardan birisi de "Kürt kadınların komşu toplumlara göre daha serbest oldukları, Kürtlerde kadına büyük değer verildiği" mitidir.
Kadınların konumu etnik aidiyet yerine hayatın maddi ve kültürel gerçekliğince belirleniyorsa, bu ikinci sav da en az ötekisi kadar genellemeci ve sakattır. İlki namus cinayetlerini Kürtlükle özdeşleştirdiği için, ikincisi ise gerçekte namus cinayetlerini işleyenlerin bir kısmının da Kürtler olduğunu görmezden geldiği ve Kürtlüğe toz kondurmadığı için benzer bir sakatlık taşımaktadır.
Batman'da, Diyarbakır'da, Urfa'da kadın katliamları yaşanırken, "Kürt kadınları tarih boyunca komşu halklardaki kadınlardan daha özgür olmuşlardır, Kürtlerde kadına büyük bir değer verilir" gibi savlar gerçeklikle ne derece örtüşmektedir. Kaldı ki böylesi genellemeler kadın katliamlarını görünür kılmaya ve gerçekçi bir mücadele yürütmeye engel olmaktadır.
"Kürtlerin kadına büyük değer verdiği, kadının özgür olduğu" türü savların kaynağını 17. yüzyıldan itibaren bölgeye ilişkin gözlemlerde bulunan misyonerlerin, gezginlerin eserleri oluşturmaktadır. Bu eserlerdeki gözlemler, belirli bir tarihsel dönemle ve kadınların sahiden daha serbest oldukları göçebe aşiret kültürü ile sınırlı olup, liderliklerinden söz edilen kadınlar da egemen sınıflardan kadınlardır.
Bu sınırlı çerçeve, 19.yüzyılın milliyetçi Kürt aydınlarınca Kürt kimliğinin bir parçası olarak genelleştirilmiş ve çokça işlenmiştir. Böylece "özgür, lider Kürt kadını" efsanesi ortaya çıkmıştır. Gerçek hayatla fazla bağı bulunmayan bu efsanenin Kürt kadınlarına da doğal olarak bir faydası bulunmamıştır.
1980'li yıllarda ortaya çıkan yeni Kürt hareketi, Kürt kadınlarının "kölenin kölesi" olduğunu iddia edene kadar da bu efsane hiç sorgulanmadan sürdürülmüştür. Hatta halen de etkisini sürdürdüğüne tanık olmaktayız. Örneğin Kürt kadınlarına ilişkin piyasadaki kitaplarda bu etki görülebilmektedir.
Entelektüel gıdasını 1980 öncesi kültürel ortamından alan Kürt siyaset "adam"ları da sık sık "Kürt kadınının serbest olduğu, kadına büyük değer verildiği" görüşünü dile getirirler. Onlar hangi "Kürt kadını"nı temsil ettiği belirsiz bu soyut genellemeyi yaparken, gerçek Kürt kadınları, bu coğrafyadaki diğer kadınlar gibi namus cinayetine, aile içi şiddete, kumaya, berdele, küçük yaşta evlendirilmeye, enseste maruz kalmaya devam ederler.
Sonuç olarak Özkök'ün namus cinayetleri üzerinden yaptığı ırkçılığa karşı çıkalım. Ama kadın katliamları gibi bir gerçekliği görmezden gelen efsanelere de itibar etmeyelim diyorum.
Namus cinayetinin Kürt sorunu olduğunu söylemek ırkçılıksa, Kürt kadınların zaten özgür olduklarını söylemek de milliyetçiliktir. Milliyetçilik ise tıpkı ırkçılık gibi eril bir ideolojidir.(HÇ/AD)