* Görsel: 17. Karaburun Bilim Kongresi'nin kurumsal afişi, Fotoğraflar: bianet Arşiv.
2006'dan beri eylül ayı takvimlerde başka bir anlama da sahip. Coğrafyanın pek çok yerinden öğrenciler, akademisyenler, siyasetçiler ve araştırmacılar Ege'nin görece küçük sayılabilecek bir ilçesi olan Karaburun'da bir araya geliyor ve "başka bir dünya"nın işaret fişeklerini Karaburun Bilim Kongresi'nde birlikte ateşliyorlar.
Bu yıl "Kapitalizm ve Yıkım" temasıyla 7-10 Eylül tarihlerinde düzenlenecek kongre öncesinde bizler de Düzenleme Kurulu'ndan Erkin Başer, Melda Yaman ve Yasemin Özgün ile hem bu yılın kongresini hem de içinde bulunduğumuz koşullar altında bilim-siyaset zeminini konuştuk.
Karaburun Bilim Kongresi iki yıllık bir aranın ardından evine, Karaburun'a dönüyor. Karaburun'da kongre için uygun salon bulmanın zorluğuna bir de hayat pahalılığı eklenmişken böyle bir çabanın arkasındaki esas motivasyon nedir?
2005 yılında İzmir'de Eğitim-Sen'li bir grup asistan olarak kongre fikrini geliştirdik. İlk kongreyi 2006 yılında gerçekleştirdik. O zaman aklımıza ilk olarak Karaburun gelmişti. Karaburun hemen bize kucak açtı. Gerek belediye başkanları ve çalışanları gerekse de yerel halk bize hep destek oldu.
Karaburun, Börklüce Mustafa ve yoldaşlarının zamanın muktedirlerine karşı isyanı hayata geçirdikleri coğrafyaydı. Devletten, üniversitelerden, sermayeden bağımsız alternatif bir bilim kongresi yapılacaksa Karaburun doğru mekândı. Zamanla bunu daha iyi anladık. 2008 yılında Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Derneği'ni kurduk ve Karaburun ile kongreyi aşan bir ilişki kurma olanağımız oldu. 2008 yılından bu yana da kongre Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Derneği tarafından düzenleniyor.
Geri dönüş
Sorunlar da yaşadık haliyle. Şunu özellikle belirtmek isteriz. Kongre her ne kadar Karaburun Belediyesi'nin ev sahipliğinde ve KESK, Eğitim-Sen, TTB, DİSK, Mülkiyeliler Birliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi vb. kurumların destekleriyle düzenlenebiliyorsa da bilimsel program üzerinde hiç kimseye söz hakkı vermedik. Sadece ve tamamen düzenleme kurulunun kolektif iradesi ile programları hazırladık. Tabii zaman zaman yerel dinamikler ve Karaburun Belediyesi ile ters düştük. Örneğin 2015 kongresinde 1915'in 100. Yılı vesilesiyle Bildiri Çağrısı'nda kullandığımız eleştirel dil yüzünden Karaburun'da istenmedik. Kongre'yi o yıl İzmir'e taşıdık. Geçtiğimiz iki yıl ise maddi olanaklar, salonların yenilenme zorunluluğu gibi nedenlerle yine İzmir'de düzenlendi kongre.
Fakat Karaburun Kongresi'ni farklı kılan yanlarının en önemlilerinden birisi süslü salonları, üniversite bürokrasisini, yükselme hevesleri yüzünden puantaj kaygısını elinin tersiyle itmesi olmuştur. Karaburun bize yerelle, halkla bütünleşik; deyim yerindeyse sivil bir organizasyon olanağı sağlıyor. Gönüllüler ellerinden geleni yapıyor. Öğrenciler çadırlarda konaklayıp tartışmalara katıldıkları kadar denizin ve dostluğun da tadına varıyorlar. Sokaklarda, kafelerde, kumsalda bilim, sanat, siyaset konuşuluyor dört gün boyunca. Bu, her şeye değer.
Bu yıl geri döndük. Hem de hayat daha pahalı. Salonlar da restore edilemedi. Pazar yerinde sandalyeleri dizip, perdemizi kurup sunumları gerçekleştireceğiz. Yeniden yerelle bütünleşmeyi, yeniden gençlerin sosyalleşmesini umut ediyoruz. Oturumlar bitince katılımcıların İzmir'in sokaklarına dağılıp gitmesindense tahta sandalyelerde diz dize olmak daha iyi gelecek. Bu soruyu yerel esnafa olan eleştirimizle bitirmeliyiz.
Karaburun, İzmir'in en pahalı yerlerinden birisi. Pansiyonlar ateş pahası. Yeme, içme de öyle. Elbette yılların birlikteliği ile dayanışma gösterenlerin olduğunu da belirtmek gerekiyor ancak genel olarak sezon biterken bizlerden de aşırı kazançlar elde etme tutumu da mevcut maalesef. Bunu bir uyarı olarak da görsünler lütfen. Tüm ısrarımıza rağmen gelecek yıl bu şekilde sürdürebilmemiz çok zor görünüyor.
"Filizleri sunmak"
Akademinin özellikle KHK'lerin ardından iyice çölleştiği ve eleştirel bilimsel bilginin üretilmesinin ve yaygınlaştırılmasının iyice zor olduğu bugünlerde Karaburun Bilim Kongresi kendisine ne gibi bir bilimsel rol biçiyor?
Önceki sorudan devam edersek. 2005 yılında alternatif bir bilim kongresi yapmak için bir araya gelen ekip yıllar içinde genişledi. Kongre Düzenleme Kurulu'nda görev yapmış onlarca akademisyen ve bağımsız araştırmacı oldu. İzmir, Ankara, Eskişehir, İstanbul, Kocaeli, Diyarbakır gibi kentlerde çalışan hocalarımız ve arkadaşlarımız, yıl boyunca kongreyi hayata geçirmek için uğraş veriyor.
2016'daki kongre esnasında 1 Eylül akşamı çıkan bir KHK ile Düzenleme Kurulu'ndaki birkaç arkadaşımız üniversitelerden ihraç edildi. Aynı zamanda sunum yapmak, tartışmalara katılmak üzere gelen akademisyenlerin arasında da çok sayıda ihraç edilmiş kişi vardı. Ertesi sabah kürsüde sunum yapmak için hazır bulunan hocalarımızın neredeyse hepsi artık üniversitelerin dışında kalmıştı. Bizim için yeni bir dönemin başlangıcıydı bu. Aylar içinde çıkarılan KHK'lerle yüzlerce bilim insanı gibi hepimiz tasfiye edilmiş olduk. Kongrenin hayata geçmesi artık daha da önemli hale gelmişti. Bizim için akademik bir varoluş olanağı sağlıyordu burası. "Dışarıdan bilim kongresi" haline geldi Karaburun Bilim Kongresi. Sunum yapmak isteyenler de bağımsız/ihraç bilim insanlarıydı. Bu durum bu yıl biraz değişiyor. Mahkeme kararlarıyla bazılarımız işine dönerken sunum için başvuranların önemli bir kısmı üniversiteli genç akademisyenler oldu.
Sorunuzun ana fikrine dönersek; haklısınız Türkiye'de eleştirel bilgi üretmenin çok zorlaştığı, her yönüyle baskıcı ve gerici bir dönemin içindeyiz. Yaradılış tezlerinin, tarikat kadrolaşmalarının, biat kültürünün egemen olduğu bir eğitim sisteminin içinden nasıl bilim insanları, özgürce üreten akademisyenler yetişsin ki? 1930'lar veya 1980'ler benzeri bir çölleşme içinde üniversiteler. Hatta daha kötü bir dönem. Hem gerici hem de piyasacı. Ama şunu unutmayalım; çölleşen topraklardan az sayıda da olsa yeni sürgünler filizlenir her zaman. Bizim rolümüz o filizleri sulamaktır. Hiçbir yerde sunulamayacak muhalif, aykırı bir tebliğe Karaburun Bilim Kongresi ortam sağlamaktadır.
Karaburun coğrafyası
Karaburun Bilim Kongresi'nin bu yılki programında çevre ve ekoloji meseleleriyle ilgili pek çok oturum görünüyor. Bu bir tesadüf olmasa gerek. Bildiğimiz kadarıyla Karaburun da ekoyıkım/ekotalan projelerinin hedefinde. Karaburun yarımadasında neler oluyor bilgi verebilir misiniz?
Karaburun Yarımadası Doğu Akdeniz Havzasının en temiz bölümlerinden biri. Karaburun Kent Konseyi'nin işaret ettiği üzere, özel ekosistemi ve uluslararası ölçekte koruma altına alınmış olan pek çok bitki ve hayvan türünü de barındıran zengin biyoçeşitliliğe sahip. Bu nedenle Karaburun Yarımadası'nın bütüncül bir yaklaşımla korunması gerekiyor. Lâkin Yarımada balık çiftlikleri, kontrolsüz avcılık, maden ve rüzgâr tribünü, plansız yapılaşma tehdidi altında. Haklar ve Araştırmalar Derneği'nin hazırladığı rapora göre, topraklarının yüzde 89'u RES projelerine açılan; taş ocakları ve balık çiftliklerinin ağ gibi sardığı Karaburun, ekolojik ve ekonomik kapasitesinin kaldıramayacağı ölçüde bir yıkım ile karşı karşıya.
Tüm bu saldırılara karşı Karaburun'da uzun soluklu ve çok katmanlı bir ekoloji mücadelesinin yürütüldüğünü hatırlatmak gerekiyor. Ekoloji mücadelesinin önemli bir ayağının balık çiftliklerine karşı verildiğini söyleyebiliriz. Yıllardır süren mücadeleye rağmen balık çiftliği kurma girişimi devam ediyor. En son 2019'da Badembükü'nde kurulumuna başlanan balık çiftliğine karşı eylem yapıldı. Son yıllarda mücadele Yarımadanın dağ eteklerini kaplayan Rüzgâr Enerji Santrallerine (RES) yoğunlaştı. Bilindiği üzere RES'ler bitki örtüsünden kuş sürülerine, tarımsal üretimden keçi yetiştirmeye doğaya ve insanlara büyük zarar veriyor. Mesela, geçimini kıl keçileri ile sağlayan köylüler, RES'ler yüzünden otlak kalmadığını, bu nedenle yaşadıkları yerleri terk ettiklerini, her yıl hayvanlarını otlatacak alanlar aradıklarını, keçilerin süt veriminin düştüğünü ve hayvanların düşük yaptığını belirtiyor.
GES tehdidi
Karaburun Yarımadası'ndaki önemli çevre sorunlarından biri de plansız yapılaşma. 4 Mart 2019 tarihinde Karaburun ve Ildırı Körfezi'nin bazı bölgeleri Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi ilan edildi. Elbette bu önemli bir adım; bunun devamında mevcut planların durdurulması ve uygulamaya izin verilmemesi gerekiyor.
Yarımadada doğa talanı hız kesmeden sürüyor. Elbette mücadele de. 2022 yılında Parlak köyü ve kentsel sit statüsüyle korunan Sazak Köyü'ne bitişik 30 hektarlık mera arazisine Güneş Enerji Santrali (GES) yapma projesi için planlanan ÇED halk katılımı toplantısı, bölge halkının tepkileri nedeniyle yapılamadı. Bu tek GES projesi değil. Ayrıca Yarımadanın tek sulak alanı İris Gölü de çevresine yapılan Güneş Enerji Santrali (GES) tehdidi altında.
Son gelişmelerden biri de geçtiğimiz günlerde Mordoğan'da Akdeniz foklarının yaşam alanı olan Ayıbalığı Koyu'na kurulan "beach club"a ait demir iskeleye karşı yapılan eylemdi. Yöre halkının itirazı üzerine yapılan incelemede, iskelenin izinsiz olduğu, ruhsatının bulunmadığı ve kıyı kanuna uygun olmadığı ortaya çıktı.
Takvimi bir önceki yıldan bu zamana olacak şekilde alırsak, siyasal iktidarın büyük sorumluluğunun olduğu, on binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği depremler, faşizmin el artırdığı bir seçim süreci derken hem bilimsel hem de siyasi zeminde tartışmamız gereken çok konu var. Bu yıl kongrede öne çıkan başlıklardan biraz söz edebilir misiniz?
Sizin de belirttiğiniz gibi kapitalizmin yıkıcı yüzünün tüm çıplaklığıyla iktidarın uygulamalarında cisimleştiği ve sonuçlarını özellikle alt sınıfların en acı biçimde yaşadığı dönemlerden geçiyoruz. Karaburun Bilim Kongresi için çağrıya çıktığımız dönem Şubat Depremleri ve artçı depremlerin üzerinden çok az bir zaman geçmişti. Tam da bu yüzden çağrımızın başında "Sermayenin, onun devletinin ve AKP'nin birinci derecede sorumlu olduğu ve on binlerce insanımızın yaşamına, yüz binlercesinin evsiz kalmasına yol açan, milyonların gündelik hayatını tahrip eden depremin ve artçı felâketlerin acısı da öfkesi de bütün keskinliğiyle etimize kemiğimize, bilincimize dayanmış durumda" ifadelerini kullandık.
Geldiğimiz noktada depremde 50 binden fazla can kaybı olduğundan söz ediliyor. Ancak bununla da kalmıyor. Depremin yaşandığı bölgelerde 6 aydan uzun bir zaman geçmesine karşın insanlar barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarından yoksun olarak hâlâ hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Geride kalanların yaşamsal ihtiyaçlarını yok saymanın ötesinde gerekli önlemler alınmadan asbestli tozların yaşam koşullarını daha da ağırlaştırdığı, halk sağlığı, çevre sağlığı koşullarından uzak bir biçimde yıkım ve yeniden inşa faaliyetleri sürdürülüyor.
"Aileci politikalar"
Kongre'de farklı oturumlarda kapitalizmin dönüşen emek, sermaye ve doğa ilişkilerine odaklanırken diğer yandan kapitalizmin yarattığı mülksüzleştirme ve yıkımın emek alanında ne tür direniş biçimleriyle ve yaşamı yeniden üretme stratejileriyle karşılandığını tartışma olanağı bulacağız. Aynı zamanda yine kapitalizmin yıkımının toplumsal ve psikolojik sonuçlarını ve buna karşın geliştirilebilecek güçlenme ve dayanışma stratejilerini tartışma olanağı bulacağız. Yine sizin de söz ettiğiniz gibi genel seçimlerin ardından otoriterleşmenin tahkim edildiği bir sürece de girmiş bulunuyoruz.
Kongrede ele alınacak bir diğer konu da bunun hukuk ve toplumsal mücadeleler, ezilen halkların mücadeleleri alanında özellikle rejimin ideolojik yeniden üretimi adına aileci politikalarla saldırılarının yoğunlaştığı kadınlar ve LGBTİ+'lar üzerinde yaratacağı etkiler üzerinde durmak ve umudun yeniden yeşertileceği alanların izini sürmek olacaktır.
Kapitalizmin yıkıcı tahribatı depremin ardından da sürüyor. Dün Akbelen Ormanı'na saldıranlar, Cudi yanarken seyredenler bugün de Dikmece'de Arap Alevi halkının topraklarına, zeytinliklerine el koyuyor. Kongre tam da buna karşılık gelecek şekilde bu yıl "Kapitalizm ve Yıkım" temasıyla düzenleniyor. Kapitalizmin bu yıkıcılığına karşı direnen öznelere omuz vermek için Karaburun Bilim Kongresi bu yıl programında ne gibi oturumlara yer veriyor?
Çağrımızda da belirttiğimiz gibi kapitalizmin yıkımına karşı ortaya çıkan dayanışmayı, direnmeyi, mücadeleyi, inadı, ısrarı; insanı, doğayı, devleti, ekonomiyi, siyaseti ve bizatihi kapitalizmi yıkabilmenin "sabırsızlık zamanlarını" konuşabilmek, tartışabilmek için bir kez daha Karaburun Bilim Kongremizde buluşacağız. Aslında direniş olanaklarını neredeyse tüm oturumlarda konuşma şansımız olacak ama özellikle Sokağın Bilgisi bölümümüzde Akbelen'de, Dikmece'de mücadele eden halkların sesine kulak vereceğiz. Yanı sıra AKP rejiminde tüm baskılara rağmen grevlerle mücadeleyi örenlerden ve deprem sonrası tüm zorluklara karşın hem alanda hem dijital ortamda toplumsal dayanışmayı kurma mücadelesi verenlerden de öğreneceğimiz çok şey olacak. Yine son gün Çıkışlar ve Çıkışsızlıklar ve Kapanış oturumlarında Kapitalizmin yıkımına ve otoriter rejimin artan baskılarına karşı siyasal ve toplumsal mücadeleyi yükseltmenin olanakları ve bunun temel dinamiklerinin neler olacağı üzerinde duracağız.
Gezi Direnişi zamanına, 2013 yılının Karaburun Bilim Kongresi'ne ışınlanalım. O yıl kongre Gezi'nin yarattığı coşku ve bir aradalık zemininde Murathan Mungan'ın "Umut" temalı konuşmasıyla sona ermişti. Aradan geçen on yılda sömürü, baskı ve şiddetin çok farklı biçimlerine maruz kaldığımız ortada. Yaşanan onca şeye rağmen kongre bu yıl çağrı metnini "ne geçmiş ne tükendi ne yarınlar!" cümlesiyle bitiriyor. Bu ümitvâr mottonun arkasındaki siyasi ufuktan söz edebilir misiniz?
Siyaseten hepimizin muhalif olduğunu ve başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandığımızı söylemeliyiz. Umutlu değilseniz siyasetle de uğraşmamalısınız. Ama burada söz konusu olan doğrudan siyaset değil; bilimsel üretim. En zor koşullarda bile gerçekleri ortaya çıkaran insanlar olmuştur ve her zaman da olacaktır. Gerçeklerin peşinde koşmak için ne icazete ne de ödüllendirilmeye ihtiyacımız var. Geçmişimiz bilimden siyasete, kadın ve LGBTİ+ alanlarına kadar bize güç verecek kolektif mücadele pratikleriyle dolu, oradan aldığımız güçle bugünkü baskı, şiddet ve yıkımı dayanışmaya, umuda, direnişe çevirebilecek yarınlarımız olduğuna inancımız tam.
* Karaburun Bilim Kongresi'nin kesinleşmiş bilimsel programını incelemek için bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz.
(DS/TY)