Erkek eşcinselliği Weimar Almanyası Ceza Kanununun 175. paragrafında yasa dışı olarak kabul edilirken, Almanyalı homoseksüel hakları savunucuları eşcinselliği kınayan toplumsal tutumları iyileştirme çabalarında dünya çapında lider olmuştu. Almanya’daki birçok kişi Weimar Cumhuriyeti’nin homoseksüellere karşı tavrını Almanya’nın gerilemesinin sembolü olarak addetmişti. Nazileri, ırksal mücadelenin zaferine yardımcı olmak için Almanya’da eşcinselliğin kökünü kazımak istiyordu. 1993’te iktidarı ele geçirdiklerinde, Almanya’da eşcinsel erkeklere yönelik zulüm şiddetlendi. Eşcinsel örgütler dağıtıldı, eşcinseller toplama kamplarına kapatıldı.
Naziler, eşcinsel erkeklerin Alman ulusu için savaşamayan, zayıf, efemine erkekler olduğuna inanıyor, Alman çocuk doğum oranını arttıramayan erkekler olarak görüyorlardı. Naziler, Aryanlardan daha çok çocuk doğuran “alt ırkları” sorumlu tutuyor ve Almanların üretken potansiyelini azaltan her şey ırksal tehlike olarak kabul ediyordu.
SS subayı Heinrich Himmler, Nazi Almanyasında eşcinsellere yönelik zulmü bizzat yönetmişti. Lezbiyenler, Nazi ırksal ilkelerine göre tehdit olarak addedilmiyordu ve genellikle işkencenin hedefi değildi. Benzer bir şekilde Naziler genellikle Almanyalı olmayan eşcinselleri de Almanyalı partnerlerle ilişkidede olmadıkları sürece hedef almıyordu. Çoğu durumda, Naziler, yaşam biçimlerinden vazgeçen ve “ırksal bilinç” kazanan eşcinselleri ırksal cemaatlerine kabul etmeye hazırdı.
6 Mayıs 1933’te öğrencilerin liderlik ettiği Storm Troopers, Berlin’deki Cinsel Bilimler Enstitüsünü basmış ve enstitünün eşsiz kütüphanesine el koymuşlardı. Dört gün sonra, 12 binin üzerindeki kitap koleksiyonu ve 35 bin yeri doldurulamaz fotoğraf, diğer “yozlaşmış edebiyat eserleriyle” birlikte harap edilmişti. Belgeler hiçbir zaman kurtarılamadı. Enstitünün kurucusu ve insan cinselliği çalışmalarının öncülerinden Magnus Hirschfeld o sırada Fransa’da ders veriyordu ve Almanya’ya dönmemeyi tercih etti.
Enstitünün tahribatı açık lezbiyen ve gey kültürünün Almanya’dan yok edilmesinin ilk adımıydı. Polis, “Eldorado” gibi kulüp ve barları kapattı ve Die Freundschaft (Arkadaşlık) gibi yayınları yasakladı. Bu erken dönemde, Naziler eşcinselleri merdiven altına itti ve dayanışma ağlarını tahrip etti. 1934’te Gestapo (gizli polis teşkilatı), yerel polis güçlerini eşinsel aktiviteleri olan tüm erkeklerin listesini tutmakla görevlendirdi. Almanya’nın birçok bölgesinde polisler aslında bunu yıllardır yapıyorlardı. Naziler bu ‘pembe listeleri’ eşcinsel bireyleri ele geçirmek için kullanıyorlardı.
28 Haziran 1935’te Adalet Bakanlığı Ceza Kanunun 175. Paragrafında değişiklik yaptı. Bu değişiklikler Nazilerin eşcinsel infazlarına yasal temel hazırladı. Bakanlık yetkilileri “erkekler arasında kriminal aktiviteler” kategorisini eşcinsellik olarak sayılabilecek her türlü davranışı içerecek şekilde değiştirdi. Mahkemeler sadece niyet ve düşüncenin bile bu suç için yeterli olduğuna dair kararlar verdi. 26 Ekim 1936’da, Himmler, Güvenlik Polisinin içinde “Kürtaj ve Eşcinsellikle Mücadele için Reich Merkez Ofisi”ni kurdu. Gaddarlığı nedeniyle işgal altındaki Polonya’da görevden alınan Josef Meisinger, bu yeni ofisin başına getirildi. Polisin, Almanya’nın ahlaki yapısı için tehlikeli görünen herkesi önleyici gözaltına alma ve duruşmasız hapsetme yetkisine sahipti. Buna ek olarak, eğer polis eşcinsel davranışlara devam edeceklerini düşünüyorsa tahliye edilen eşcinsel mahpuslar tekrar tutuklanıp toplama kamplarına gönderiliyordu.
1937’den 1939’a kadar Nazilerin eşcinsellere işkencelerinin doruk yıllarıydı. Polis artan bir şekilde eşcinsellerin buluşma yerlerini basmış, muhbir ve sivil polis ağları oluşturarak şüphelenilen eşcinsellerin tespit edilip tutuklanmasını sağlamıştı. 4 Nisan 1938’de Gestapo eşcinsellikten mahkum olan erkeklerin toplama kamplarında tutulmasına yönelik bir yönetmelik çıkartmıştı. 1933 ve 1945 yılları arasında polis tahmini 100 bin erkeği eşcinsel oldukları için tutuklamıştı. 50 bin erkek mahkemeler tarafından hüküm giymiş ve normal hapishanede yatmış, 5 bin ve 15 bin arası erkek ise toplama kamplarına kapatılmıştı.
Naziler 1933’te iktidara geldikten hemen sonra eşcinselleri toplama kamplarına kapatmaya başladılar. Kapatılanlar Alman toplumunun her kesiminden geliyordu ve tek ortak noktaları hapsedilmeleriydi. Bazı eşcinseller farklı kategorilerden yanlışlıkla hapsedilmişti ve Naziler bazı siyasi mahkumları özellikle eşcinsel olarak kategoriliyordu. Eşcinselliği temsil eden pembe üçgenler taşıyan eşcinseller daha kötü muamele görüyordu. Hayatta kalanların anlattığına göre eşcinseller kamplarda en kötü muamele gören gruptu.
Naziler eşcinselliğin tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna inanıyorlardı ve küçük düşürme ve ağır çalışma yoluyla “tedavi” politikaları ürettiler. Gardiyanlar, eşcinsel mahkumlar kampa vardığında onları diğer mahkumlardan ayırarak alay edip dövüyordu. Auschwitz komutanı Rudolf Hoess, günlüğünde eşcinselliğin yayılmasını önlemek için eşcinsel mahkumların diğerlerinden ayrıldığını yazmıştı. Onlara Dora-Mittelbau yeraltı roket fabrikasında ya da Flossenbürg ve Buchenwald’daki taş ocaklarında ölümcül görevler veriliyordu.
Kampta hayatta kalmanın birçok şekli vardı. Bazı eşcinsel tutuklular idari ve büro işleri aracılığıyla güvenlik altına alınmıştı. Diğer mahkumlar için, cinselik hayatta anlamı olmuştu. Cinsel hizmetler karşılığında bazı Kapolar özellikle seçtikleri genç yaştaki mahkumları korur, onlara fazladan yemek verir ve diğer mahkumların tacizlerinden korumak için siper sağlardı. Kapo güvencesi, yine de gardiyanların acımasızlığından korumuyordu.
Eşcinseller için bir hayatta kalma yöntemi hadım edilmekti. Bazı ceza yargılaması yetkilileri hadım etme yöntemini cinsel sapkınlığı tedavi eden bir yöntem olarak savunuyordu. Cezaevlerindeki ya da toplama kamplarındaki eşcinsel sanıklar, daha az ceza alabilmek için hadım edilmeyi kabul edebiliyordu. Daha sonra, hakimler ve SS subayları mahkumların rızası olmadan hadım etme kararı vermeye başladı.
Bir eşcinsellik tedavisi bulamak isteyen Naziler, eşcinsel mahkumlar üzerinde yapılan deneylerle bu programı genişlettiler. Bu deneyler hastalıklara, mutasyonlara ve ölümlere neden olurken, hiçbir bilimsel veri sağlamadı.
Kamplarda ölen eşcinsellerin sayısına ilişkin bilinen bir veri bulunmuyor. (BY/AS/ÇT)
* Bu yazıyı ABD Holokost Müzesi Holost Ansiklopedisi’nden Begüm Yalçınkaya ve Aslı Sayat bianet için Türkçeleştirdi.