Bağdaş kuramayan Türk de var, mesela benim torun
Milliyet Gazetesi'nin 23 Ocak tarihli manşetten haberini görünce paşa babamın sözleri aklıma geldi. Gazete "Bağdaş kuramayan bu adam kim? " diye soruyor. Haber, "ABD-PKK ilişkisinin kanıtı olarak bir fotoğraf ve bir de mektup bulunduğu"nu belirtiyor. Can Dündar, "fotoğrafta bağdaş kuramayan adamın farklı olduğunu" söylüyor ve şöyle devam ediyor: ... Gelelim en solda oturan beyaz şapkalıya... O diğerlerinden biraz farklı... Dikkatli bakıldığında diğerleri gibi bağdaş kurup oturamadığı görülüyor. Hepsi ayakkabılarını çıkardığı halde onun ayağında botları, sırtında parkası fark ediliyor".
İşin politikasını anlamam, beni burada işin gazetecilik kısmı ilgilendiriyor. Milliyet haberi manşetten veriyor ve "İşte Kanıt" başlığını atıyor. Bildiğim kadarıyla kanıt denilen şey, hiçbir şüpheye mahal bırakmayan, kişilerin niyetleri ve yorumları dışında var olur. Ama yazıyı okuduğunuzda, Dündar'ın bize has bağdaş kurma becerisinden, oturur oturmaz soyunup dökülmekten dem vurduğu görülüyor. Maazallah o şapkalı adamcağız, "koyunları otlatıyordum şöyle yanınızda bir soluklanayım demiş olamaz mı? Ya da Nizamettin Taş'ın ekmek arası atıştırmasına hayranlıkla bakan bir kişi de olabilir?
Dündar, başka belgelerin de olduğunu söylüyor , böylesi bir durumda bu belgeleri başlığa çekip "ABD-PKK ilişkileri belgelendi" demek gazetecilik açısından daha doğru olmaz mı?
Star muhabiri kararı okuyucuya bırakıyor
Aynı günün Star Gazetesi'ne bakıyorum, başlık "Yok sayılan fotoğraf". Haberde, 10 Aralık'da Annan Planı'na karşı çıkan mitingin televizyon ve gazeteler tarafından görülmediği, 14 Ocak'daki plana destek mitingine yer verildiği iddia ediyor. Star "madalyonun iki yüzünü de göstererek karar sizin" diyor.
Adam yerine görmek hafiften gururumu okşadı desem yalan olmaz ama Mücahit Büber'in haberini okuyunca gurur yerini öfkeye bıraktı.
Haber takip edelim; karar vermenize gerek de yok: "Tarih 10 Aralık 2002 Ulusal halk Hareketi ve 100 sivil toplum örgütü bir miting düzenledi... Sadece Türk ve KKTC bayrakları taşındı. Miting için genel greve gidilmedi, okullar tatil edilmedi. Buna rağmen meydan hıncahınç (Bu ne demek hınçlı insanların bir araya gelişi mi?) doluydu
Tarih 14 Ocak 2003 "Çözüm ve AB Kararlılık" mitingi var. Denktaş'a muhalif sendikalar katılımı arttırmak için genel greve gitti. Öğretmenler sendikası üyeleri çalışmadı. Öğrenciler ve memurlar meydana taşındı. Katılımcılar Türk ve KKTC bayrakları yerine AB bayrakları taşıdı. Türkiye işgalci olmakla bile suçlandı."
Şimdi şunlar dikkat etmeye değmez mi?
* Muhabir Büber, miting için özel çaba harcanmaması, deyim yerindeyse mitingin boş gezenin boş kalfaları tarafından yapılması gerektiğini mi söylüyor. Yani, 'delikanlıysan genel grev ilan etmeden meydanları doldurun' mu demek istiyor.
* Mitingin birisinde KKTC ve Türk bayraklarının olması diğerinde olmaması ne anlama geliyor. Büber, karar sizin derken, kararınızı TC bayrağı sallayanlardan yana mı kullanın diyor acaba.?
* Mitingin birisin de "Türk ordusuna işgalci bile dendi" derken bile sözcüğü bir editör tasarruffu mu? Yoksa Büber, "vatan hainliğinin ölçüsünü belirlemek için mi" bu kavramı kullanıyor.
Bütün bu tespitlerden sonra "Mücahit Büber Kıbrıs'a gitti. Tüm taraflarla görüştü. KKTC gerçeğini yazdı. Yavru Vatan'da ne oluyor?" anonsuna ne kadar güvenebiliriz...
Star'ın 'kararı bize bıraktığı' haberinin yanında küçük bir haber gözüme ilişti. "Star'a 5 Ödül", Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, "2002 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri"ni açıkladığını 5 kişinin ödül aldığını öğreniyoruz haberde.
Kadınların olmadığı kurulu ben ne yapayım
Bana ya da BİA'ya niye ödül verilmediği diye iç geçirdiğimi sanmayın, gazeteciliğin böyle yarım yumalak yapıldığı bir yerde acaba ödüller nasıl veriliyor diye merak ettiğim için o konuda üç beş kelam etmek istedim.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Büyük Seçici Kurulu Prof Dr Alaatin Asna başkanlığında toplanmış, şifa niyetine bir kadın gazeteci olamaz mıydı Büyük Seçici Kurul'da.
Çevre Eğitimi konusunda "Özürlü Alt Geçit" başlıklı Gökhan Çetin'in haberi ödül almış (Star gazetesinden) . "Özürlü olma" diye bir kavram olamaz, insanların fiziki durumu bir "özür" içermez, olsa olsa bir "normal" insanlar gibi hareketlerini yamasında engel teşkil eder. (Gözleri görmeyen bir arkadaşınız yalnızca sizin gibi göremez ama bu bir "özür" içermemeli...
Televizyon dalında Mehmet Ali Birand ve CNN Türk'e Kıbrıs özel programı nedeniyle Haber Programı ödülü verilmiş. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Birand katılanlar arasında tartışmanın büyümesi nedeniyle programı yarıda kesmiş ve "zaten Kıbrıs hep böyle" veciz sözünü sarf etmişti. Eğer bu doğruysa Büyük Seçici Kurul Birand'ın veciz sözünü mü ödüllendirmiş oluyor acaba...
Kamera Çalışması konusunda İHA'dan Yılmaz Uzun'a "Kaza Anı" çalışması için ödül verilmiş. Televizyonların kaza haberlerini veriş biçimi (mesela uçak kazasında koma halindeki insana soru sorma gayreti örneğinde olduğu gibi) zaten yeterince tartışmalı bir durumken Büyük Seçici Kurul neyi ödüllendirmiş oluyor.
Neyse yazı bitip kendime okkalı bir kahve yaptığımda ortanca torun "anane böyle başa böyle tarak" dedi, beni bir gülme aldı, haylaz çocuk doğru söylüyor galiba...(NK)