1997'den bu yana kadına yönelik şiddeti önlemek, şiddete maruz kalan kadınlara destek olmak için çalışan Diyarbakır Kadın Merkezi (Ka-Mer) kurucularından Naime Kardaş, "töre cinayetleri"ni böyle anlatıyor.
Ka-Mer'in "Namus Adına İşlenen Cinayetleri Önleme Projesi" Koordinatörü Kardaş, İstanbul'da 14 yaşındaki Nuran Halitoğlu'nun aile meclisi kararıyla öldürülmesini ve "töre cinayetleri"nin son günlerde sık sık gündeme gelmesini değerlendirirken de, "Töre cinayetleri hep vardı" diyor...
"Artık bu cinayetler, kadınların ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla gün yüzüne çıkartılıyor. Büyükşehirlere yaşanan göç, töre cinayetlerini daha da görünür kılıyor. Basının töre cinayetlerine yer vermesi, toplumda duyarlılık oluşmasını kolaylaştırıyor."
Bir kadın öldürülünce...
Kardaş, Ka-Mer'in Acil Yardım Hattı'na, 1997'den 2003'ün başına kadar "öldürüleceği kaygısıyla" 70 kadının başvurduğunu anlatıyor ve ekliyor:
"2002'de baroya telefon edip öldürüleceğini söyleyen bir kadına ulaşamadık. Bu kadın öldüğünde, töre cinayetleri tehdidi altındaki kadınlarla özel bir çalışma yapmaya karar verdik."
"Namus Adına İşlenen Cinayetleri Önleme Projesi", 2003'te böyle başlıyor. Başlangıçta bir yılda üç kadınla çalışmayı hedefleyen Ka-Mer, 2003 sonuna kadar tam 23 kadına destek veriyor.
Ailesinin taşlayarak öldürdüğü Şemse Allak ve ağabeyinin bıçaklayarak öldürdüğü Kadriye Demirel ise, Ka-Mer'e ulaşamayan kadınlardan. Ka-Mer gönüllüleri, Allak ve Demirel'e de hastanede bulundukları süre boyunca destek oluyorlar. Allak'a yedi ay, Demirel'e üç gün...
Bir kişi bile karşı çıkarsa...
Kardaş, kendilerine başvuran kadınlardan bir kısmının ailesinin yanından "acilen uzaklaşmak" zorunda olduğunu; bir kısmının da "aileleriyle görüşmeleri" talebiyle kendilerine geldiğini anlatıyor.
"Bazen ailede kadına destek veren bir aile büyüğü oluyor. Bu kişi, kadının öldürülmesine karşı çıkıyor; ama tek başına aileye karşı çıkamıyor. O zaman biz, o kişiyle irtibata geçiyor, ailenin yapısını öğrenmeye çalışıyoruz."
"Aile kadını öldürmeye karar verdiğinde, bunu birilerine onaylatmak istiyor. Biz de buna karşı, ailenin sözünü dinleyebileceği kişileri araştırıyoruz. Gerekirse, bu kişilerle -avukat, parti lideri, köy muhtarı olabilir- grup oluşturup aile meclisiyle toplantı yapıyoruz."
"Sığınma evlerine ihtiyaç var"
Ailelerinin kararının değişeceğinden umudu olmayan kadınlar içinse, tek çıkış yolu, bulundukları yerden uzaklaşmak. Ka-Mer, bu kadınları sığınma evlerine yönlendiriyor ya da bir başka yerleşim bölgesinde hayatını sürdürmesine aracılık ediyor.
"Merkeze başvuran kadınlar için bazen bir saat bile önemlidir. Bunun için sivil toplum kuruluşlarıyla, barolarla, hastanelerle, polisle ve devlet kurumlarıyla işbirliği yapıyoruz" diye anlatıyor Kardaş, "En önemli sıkıntımız ise, sığınma evlerinin azlığı.
"Göç, din, ekonomi değil, erkek egemen sistem"
Ka-Mer'e 18-45 yaşları arasındaki farklı eğitimlere sahip kadınların başvurduğunu anlatan Kardaş, "Yoğunluk 18-25 yaş arasında; daha çok evli kadınlar başvuruyor" diyor.
"Aileler üzerindeki toplum baskısı çok fazla. Toplum bir kadının namusunun kirlendiğini düşünürse, kadını öldürmeyen aile dışlanıyor, aşağılanıyor. Kadın öldürüldüğünde, aileye de itibari iade ediliyor" diyen Kardaş, töre cinayetlerinin göçle, dinle, yoksullukla ya da eğitimsizlikle ilişkilendirilmesine karşı çıkıyor.
Ona göre, "bunlar ancak, erkek egemen sistemin yarattığı şiddeti artırıcı etkenler. Tek başlarına namus cinayetlerini açıklamakta yetersiz kalırlar". (BB)