Diyarbakır Sanat Merkezi ile Lîs Yasyınları’nın davetlisi olarak Diyarbakır’a gelen Amerikalı Ermeni şair ve yazar Peter Balakian, Gabo Kafe’de düzenlenen etkinlikte şiirlerini okudu. Osman Kavala’nın yanı sıra Diyarbakır’da yaşayan yazarların da ilgi gösterdiği etkinlikte, Kürt şair ve çevirmen Kawa Nemir, Balakian’a eşlik etti.
Nemir, şairin konuşmasını Kürtçe ve Türkçeye çevirdi, Kürtçeye çevirdiği Balakian şiirlerinden örnekler okudu.
Peter Balakian, Diyarbakır’dan önce İstanbul, Kars ve Van’da Ermeni halkının kültürel mirasına işaret eden mekânları gezmiş. Kars’ta Ani, Van’da Akdamar Kilisesi’nden etkilenmiş. Ancak Diyarbakır onun için başka anlamlar da ifade ediyor elbette. Diyarbakır büyükannesi Nafina’nın doğduğu, güzel günler yaşadığı ve sonunda sürgün edildiği şehir…
Söyleşiden sonra, Kawa Nemir’ın katkısıyla, Peter Balakian ile küçük bir söyleşi yapma olanağı buluyorum. Etrafımızda etkinliğe katılan insanlar ve Balakian’ın akrabaları var ve onlar da Balakian’ın söylediklerini can kulağıyla dinliyorlar.
Nafina’nın rüyaları
Yukarıda Peter Balakian’ın akrabalarından söz ettim. İstanbul, Kars, Van ve Diyarbakır’ı kapsayan gezisine yalnız çıkmamış Balakian. Eşi, çocukları, kuzenleri ve 87 yaşındaki annesi Arax Balakian da eşlik ediyor ona. “Bu gezi bizim için bir hac yolculuğu” diyen Peter Balakian’ın annesi de ilk kez Türkiye’ye geldiğini söylüyor.
Peter Balakian kimdir? |
Peter Balakian, aralarında Haziran Ağacı: Yeni ve Seçilmiş Şiirler 1974-2000 de olmak üzere, çeşitli şiir kitapları yazmıştır. Son kitabı Ziggurat (2010), 11 Eylül sonrası ve yansımalarıyla cebelleşen bir kitap. Şiirleri, aralarında Genç Amerikalı Şairler Antolojisi de olmak üzere, yaygın bir biçimde antolojilerde yayınlandı ve çeşitli dillere çevrildi. Balakian, birçok dergide şiir, kültür ve sanat üstüne makaleler yayınlattı ve Theodore Roethke’nin Uzak Tarlaları (1989) adlı çalışmanın yazarı. Ermeni bir anneyle babanın oğlu olan Balakian, New Jersey’in Tenafly bölgesinin banliyölerinde büyüdü. Çocukken büyükannesi Nafina’nın geçmişiyle ilgili bir şeyler duymuşluğu varsa da – Balakian, yazma sevgisini büyükannesinin hikâye anlatıcılığı ve tasvirlerine borçlu olduğunu söylüyor – Amerika’nın o dönemde Türkiye’deki büyükelçisi olan Morgenthau’nun anı kitabı Büyükelçi Morgenthau’nun Hikâyesi’ni okuduktan sonra 20. yüzyılın başlarında yaşanmış Ermeni soykırımı hakkında bilgi sahibi oldu. Balakian, hemen bunun akabinde, Diyarbakırlı Şekerlemeciyan ve Arusiyan ailelerinin kızı olan büyükannesinin Suriye çöllerindeki ölüm yürüyüşünden sağ kurtulabilen birkaç kişiden biri olduğunu öğrendi. Yanan Dicle: Ermeni Soykırımı ve Amerika’nın Tepkisi (2003) adlı kitabı, 2005 Raphael Lemkin Ödülü’nü aldı. Balakian, bir doktor olan büyükbabasının 1909’da gerçekleşen bir katliamın girdabından sağ kurtulanları tedavi ettiği sıralarda annesiyle babasına yazdığı mektuplardan esinlenerek yazılmış Ermeni şair Siyamanto’nun Arkadaşımdan Gelen Kanlı Havadis (çevirisi, 1996) adlı divanını Nevart Yağlıyan’la birlikte İngilizceye çevirdi. Balakian, Norton’un antolojisinin Unutmaya Karşı: Yirminci Yüzyılın Tanık Şiiri’nin (1993) Ermeni Soykırımı bölümünün editörlüğünü de yaptı. Işığın Hüzünlü Günleri’ni (1983) değerlendiren James Dickey’e göre, “Her vuruş ve dokunuşuyla, durağıyla ve ayrıntısıyla, hakikaten, en sonunda, soykırımı anlatan şiir. Bay Balakian’ın Ermenistan’dan süren aile şeceresi alev alev yanmakta içinde; dil; öfke, keder, çaresizlik ve sevgi sarmalında göz kamaştırıcı. Bu kitap, sıra dışı bir kitap, Bay Balakian da sıra dışı bir yetenek.” Balakian, New Jersey Meclisi’nin Beşeri Bilimler Kitap Ödülü’nü ve Amerikalı Şairler Akademisi’nden bir ödül kazandı, bunun yanı sıra Guggenheim Vakfı ve Sanat İçin Ulusal Bağış gibi kurumlardan burslar kazandı. Bruce Smith’le birlikte 1976 yılında The Graham House Dergisi’ni kurdu, 1996’ya kadar onunla birlikte editörlüğünü yaptı ve Sanat İçin Ulusal Bağış tarafından editörlük bursuna değer görüldü. Kaynak: Kaderin Kara Köpeği, Biyografi-Anı (1997) |
Arax Balakian 87 yaşında ve binlerce kilometre yol tepmiş annesinin doğduğu şehre gelebilmek için. Annesi Nafina’nın memleketinde olmaktan, burada gördüğü ilgiden dolayı gözleri sevinçle ışıldıyor. Bu sevinç ışıltısına, annesinin yaşadıklarını anlatırken gölge düşüyor.
Annesi Diyarbakır’ın zenginlerindenmiş. İş yerleri, tarlaları, bahçeleri varmış. 1915’te annesi, iki çocukla sürgün yoluna düşüyor. Ve yol, Suriye’den Amerika’ya kadar uzanıyor. Arax Balakian, “Annem ölümden kurtulmayacak olsa ben de olmayacaktım” deyince şair oğlu Peter müdahale ediyor, eliyle akrabalarını işaret ederek, “Hiçbirimiz olmayacaktık” diyor.
Büyükannesinin yaşadıklarıyla ilgili hiçbir şeyi kendisiyle paylaşmadığını söylüyor Peter Balakian. “Çocukluğumda hikâyeler anlatırdı bana, gördüğü rüyaları anlatırdı. Bunların hangisi gerçek hangisi hikâye bilemezdim. Yazma sevgisini de galiba Nafina’nın hikâye anlatıcılığından edindim.”
Büyükannesi sürgün sırasında neler yaşadıklarını anlatmamış olsa da, Peter Balakian 20’li yaşlarında araştırmalar yapmaya başlıyor. 19 15’te neler oldu, Ermeniler Diyarbakır’da neler yaşadı, Türkiye’deki tarihi ve kültürel mirasları nedir gibi soruların peşine düşüyor.
“Her yazarın bir takıntısı vardır” diyor Balakian. “Benim de takıntım Diyarbakır’dır. Araştırdıkça Diyarbakır’ın Ortadoğu’nun önemli bir şehri olduğunu fark ettim; birçok halkın ve inancın bir arada yaşadığı kozmopolit bir şehir olması etkiledi beni. Araştırmalarım ve büyükannemin hikâyeleri bana bir edebi coğrafya armağan etti.”
Belge Yayınları’nın 2005 yılında yayımladığı “Kaderin Kara Köpeği”, Peter Balakian’ın sözünü ettiği ‘takıntı’nın ürünü bir kitap. Ailesinin soykırım sırasında ve diasporada yaşadıkları hakkında yaptığı araştırmanın ürünü olan kitap, 1997 yılında Amerika’da yayımlandığında ilgiyle karşılanmış.
“Kaderin Kara Köpeği”, PEN-Martha Albrand Anı Ödülü’ne değer bulunmuş, New York Times’ın dikkate değer kitabı seçilmiş. Kitap, Türkçenin yanı sıra Ermeniceye de çevrilmiş.
Şiir, politika ve anadili
Amerika’da, New Jersey’de doğup büyümesine rağmen çok iyi Ermenice biliyor Balakian. Büyükannesi Nafina’nın dili Ermenice yazılan çok sayıda şiiri/şairi İngilizceye çevirmesi de bunu gösteriyor.
Walt Whitman, Emily Dickinson ve Pablo Neruda gibi şairlerden etkilendiği kadar Ermeni şairlerden de etkilenmiş. 10. yüzyılda yaşamış Ermeni şair Gregory Nareg de bunlardan biri.
Balakian, şiir sanatını, kendi sözleriyle aktaracak olursak, “İçinde bulunduğumuz zamanın şuurunun parametrelerini” soruşturmada bir araç olarak kullanıyor.
Politik olanla geçişimli olan şiir yazmadaki dürtüyü kabul eden Balakian, şöyle diyor: “Estetik konuları, polemikten ve sıradan politikadan her zaman bağışık tutmak gereklidir. Şiir, asla makale olmamalıdır. Şiir, dil zenginliğine, şiirsel biçime ve deneyim karmaşıklığına sadık olmalıdır. Fakat politik katman, bir yazarı daha derin kılıp onun eserini daha büyük, daha zengin ve manevi açıdan yüksek yankılı yapmalıdır.”
Amerikalı Ermeni şair Peter Balakian, büyükannesinin hikâyelerinden ve okuduklarından tanıdığı Diyarbakır’da şiirlerini okudu. Diyarbakır, 1915’te soykırımdan kurtularak Amerika’ya kadar uzanan bir yolculuğa ve hasrete çıkan Nafina’nın memleketi. Torunu Peter’ın Diyarbakır’da şiirler okuması, dileriz Nafina’nın Diyarbakır’a olan hasretini gidermiş olsun. (VE/HK)