Başbakanlıka bağlı olarak görev yapan Muzır Kurulunun bağımsız bilirkişilik görevini yerine getiremeyeceğini vurgulayan avukatlar İşbulur, Kerestecioğlu ve Kuşkonmaz, kurulda yer alan kişilerin de uzman niteliğinden yoksun olduğunu savunuyor.
Avukatlar ayrıca, muzır niteliğini belirleyen ar ve haya duygularını incitici tanımının belirsiz bir kriter olduğunu da vurguluyorlar.
Avukatlar Kuşkonmaz, İşbulur ve Kerestecioğlunun görüşleri şöyle:
Kuşkonmaz: Devlet kendi yargısına güvenmiyor
Ortada bir yasa varsa, o yasayı uygulayacak kurum da yargıdır. Yargının dışında bu tür yan ya da üst kurulların kendisi şaibelidir. Hukukun olduğu yerde, bu tür yan kurullar, üst kurullar hep bir çıban başıdır ve Türkiyede o kadar çok çıban başı var ki
Hukukun üstünlüğünün söz konusu olduğu, kuvvet ayrılığı ilkelerine yer verildiği sistemlerde, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun varlığı, tuhaf bir uygulama. Bu tür kurullar, devletin, kendi yargısına güvenmemesinin bir sonucudur.
Yargı erkini kullanan güç o kadar ehil bırakılmalıdır ki, yasama organı çalıştıktan sonra bu yasama faaliyeti sonucu ortaya çıkan metinlerin nasıl kullanılacağı, bu metinlerde yer alan hükümlerin yaşamda nasıl uygulanacağı konusunda ara duraklar olmamalıdır. Bu tür kurumlar bu tür ara duraklardır, yargıya müdahaledir. Bunların yerine çağdaş sistemlerde olduğu gibi danışmanlıklar ,psikologlar vs. olmalı.
Çocuğa çocuğun dünyasını bilen uzman gerekir
Örneğin çocukların büyüklerin dünyalarından farklı bir dünyaları olduğu için çocuk mahkemeleri kuruldu. Amaç bu, bu amaç doğrultusunda bir fiziksel altyapı gerekiyor. Ancak işin uygulayıcıları, bu işin farkında olmadıkları için çocuk mahkemesini Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin yanında kuruyorlar. Orada ünlüler yargılanıyor, basının gözü orada.
Sonuçta, bu kurullara hiç gerek yok. Çocuğu, çocuğun dünyasını bilen, muzırın, zararın ne olduğunu bile uzmanlar gerekiyor. Bu tür uzmanların yerine, devleti sağlım bir şekilde temsil eden kurumların denetçileri, totaliter bir uygulama oluşturuyorlar. Bu da küçükleri muzır neşriyattan korumak yerine devlet baskısına maruz bırakıyor.
Türkiyede adli yargıdaki davaların yüzde 30u, Devlet Güvenlik Mahkemelerindeki (DGM) davaların yüzde 50si beraatle sonuçlanıyor. Bu demek ki, belli alanlarda her şeye dava açılıyor. Muzır alanında da benzer bir durum söz konusu olabilir. Ancak neyse ki, yargılama böyle kurullara göre daha iyi çalıştığı için her muzır görüşünden muzır kararlar çıkmıyor.
Kerestecioğlu: Muzır Kurulunun görüşleri tarafsız değil
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, Başbakanlıka bağlı; üyelerinin kamu personeli niteliği taşıdığı, idareye bağlı bir kurum. Bu açıdan, bu kurum karar ve görüşleri tarafsız bir bilirkişi görüşü olmayıp, idari karar mahiyetinde.
Onun ötesinde, konusunda uzman ya da edebiyatla, basınla ilgili belirli kurumlardan görüş alınabilecekken, böyle bir idari kurumdan görüş alınması iradeyi sakatlayan bir şey.
Bu, genel hukuk mantığına aykırı bir durum. Sonuçta mahkeme, bilirkişinin sunacağı rapordan bağımsız karar veriyor. Ancak bu kurul Başbakanlıka bağlı ve bu nedenle görüşleri genellikle mahkeme kararlarına da yansıyor.
Sonuçta, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun varlığı, mahkemelerin bağımsızlığını zedeliyor.
Üstelik, Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun Kadın Argosu Sözlüğünü değerlendirdiği raporunda, kadın cinselliğinin hiçe sayıldığını görüyoruz. Toplumda kadınların edepli olmaları, belli sınırlar içerisinde davranmaları gerektiği görüşü yaygın. Bu kurum da, çok daha muhafazakar görüşleri beyan ediyor.
Karar dayanaktan yoksun
Oysa, müstehcenlik, edep, ar kavramları çok değişken kavramlar. Ve bu konu, resmi kişi ve kurumların edep duygularına ve anlayışlarına göre değerlendirilemez.
Karşılaştırmalı hukuk açısından müstehcenlikle ilgili ele alınacak kriterler, bir eserin yayımlanması, serbest bırakılması halinde kişilerde saldırgan cinsel eğilimler, ruhsal sarsılmalar, cinsel bir başıbozukluk yaratıp yaratmayacağıdır. Karşılaştırmalı hukukta, bu tip yıkıcı etkilerin kriter olarak ele alındığını görüyoruz.
Türk hukuk sisteminde, kurulu oluşturan kişilerin kendi muhafazakar görüşleri söz konusu. Ar ve haya duygularını incitmek çok belirsiz bir tanımlama.
Filiz Bingölçenin Kadın Argosu Sözlüğü ile ilgili kurul raporunda kadınlar edeplidir ve argodan sözlük olmaz deniyor. Bu kimin değerlendirmesi? Kriter belli değil, dayanaktan yoksun.
İşbulur: Erkeklerin argo sözlüğü yasaklanır mıydı?
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun varlığı bile kötü. Neden birileri bir şeyleri denetliyor? Kurul raporlarında genellikle ayıp, ahlaka aykırılık, genel örf ve ahlak duygularını incitici gibi gerekçeler yer alıyor. Bunlar son derece subjektif değerlendirmeler.
Kadın Argosu Sözlüğü yargılanıyor. Peki olaya başka bir açıdan baksak, erkeklerin argo sözlüğü yargılanır mıydı? Sanmıyorum. (BB)