İstanbul Modern'deki "Hayal ve Hakikat - Türkiye'den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar" sergisine paralel olarak düzenlenen etkinlikler kapsamındaki "Müziğin Gündeminde Kadın" söyleşisi 3 Kasım Perşembe akşamı gerçekleştirildi. Müzik yazarı Evin İlyasoğlu'nun moderatörlüğünü yaptığı söyleşiye, dünyaca ünlü piyano sanatçısı İdil Biret ve besteleri uluslararası müzik dünyasında büyük ilgi gören ve tanınmış orkestralarca seslendirilen Zeynep Gedizlioğlu konuşmacı olarak katıldı.
"Hayal ve Hakikat" kitabı
Evin İlyasoğlu söyleşiyi, serginin de yola çıktığı ilk Türk kadın yazar olarak kabul edilen Fatma Aliye Hanım'ın "Bir Kadın" imzasıyla Ahmet Mithat Efendi ile birlikte yazdığı "Hayal ve Hakikat" kitabından bahsederek açtı.
İlyasoğlu, Fatma Aliye Hanım'ın kaleme aldığı "Vedat" isimli genç bir kadının Vefa isimli bir adama beslediği aşkın anlatıldığı kitabın ilk yarısına hakim olan "hülyalı, süslü" anlatımın, nasıl "bir hayal" ortaya koyduğundan bahsetti. Ahmet Mithat Efendi'nin kaleminden çıkan kitabın ikinci yarısında, Vefa'nın "gerçekçi ve her şeyi yargılayan" bakış açısının yansıdığı düz anlatımla, "duyarlı bir genç kız olan Vedat"ın anlatımlarındaki farklılığa dikkat çeken İlyasoğlu; "Bu farklılıktan yola çıkarak, müzik dünyasında kadının anlatımının farkı var mı bunu anlamaya çalışacağız" dedi.
Söyleşide ilk olarak, Batı'da 18. yüzyıla kadar müzik dünyasında kadına yer verilmediğinin, 18. yüzyılda ise tek tük birkaç kadının bu dünyada kendilerini göstermeye başladıkları tartışıldı. 20. yüzyıla gelindiğinde 18. yüzyıla kadar kadınların yerine hadım edilmiş kastratların sahne aldığı ama bu uygulamanın 19. yüzyılda sona erdirildiğinden de bahsedildi. Dünyada ses kaydı bulunan tek kastrat olduğu tahmin edilen ve 20. yüzyılda yaşayan Alessandro Moreschi'nin ise gerçekten kastrat olup olmadığının tam olarak bilinemediğine değinildi.
Klasik müzik ve kadın
Müzik dünyasında kadın olmanın tartışıldığı söyleşinin en ilgi çekici noktalarından biri de İdil Biret, Brahms'ın ikinci konçertosunu her çaldığında "Bu aslında erkek konçertosudur ama İdil Biret kadın olmasına rağmen" bu eserin hakkını verdi minvalinde yorumlar yapan bir müzik eleştirmeninin tartışıldığı bölümdü.
Biret eleştirmenin bu yorumunu, "Bence erkek-kadın konçertosu yoktur; bu konçertoyu da ilk çalan kişi bir kadındır" şeklinde değerlendirdi ve ekledi: "Piyanodan kuvvetli ses çıkarmanın belirli teknikleri var; o teknikler öğrenilmeli."
Biret, Romantik Dönem'in en önemli besteci ve piyano yorumcularından biri olan Alman Clara Schumann'ın (Clara Josephine Wieck) "asla bir kadın piyanist olarak görülmediği"nin de altını çizdi.
Brahms'ın ikinci konçertosunun bir kısmının da dinlendiği etkinlikte Biret, 19 ve 20. yüzyıllarda yaşayan Venezüellalı kadın piyanist Teresa Carreño'nun da bu konçertoyu hakkını vererek yorumladığına değindi.
Biret, Nadia Boulanger'in dersine gittiğinde kendisinden ne isteyeceğini bilemediğini; armoni çalışıp gittiği derslerde öğretmeninin piyano çalmasını istediğini anlattı.
tıBiret, piyano çalarken Boulanger'nin "ümitsiz bir şekilde kafasını sallamasını" bir türlü anlamlandıramadığını anlattı, o dönemlerde öğretmenlere bu tür konularda soru sorulamayacağını ancak kendisinin bir gün dayanamayıp sorduğunu belirtti.
Boulanger'nin "Sen şimdi küçük bir kızsın, bir gün kadın olacaksın; birçok şeyi ne çalabilir ne de yapabileceksin" yanıtına çok şaşıran Biret, "Annem ve anneannem beni hep 'her şeyi yapabilirsin' diyerek yetiştirmişti" dedi.
Piyano öğretmenine bunun sebebini sorduktan sonra "Kuvvetin yetmeyecek" cevabını almış. Biret'in Jean Marie Darré'nin her şeyi çalabildiğini söylemesi üzerine ise Boulanger "Ama o bir eksepsiyon" yanıtını vermiş.
"Bunun tersini" göstermeye karar verdiğini belirten sanatçı, "istediğim tınıları elde etmek için, komando eğitimi görürken zannederim bileğini kırdığından elini güçlendirmek için çok çalışan Georges Cziffra gibi ben de çok çalışmak zorunda kaldım" dedi.
Biret'in bu hikayesinden sonra Franz Liszt'in "İskeletlerin Dansı" eserinden bir parça dinlendikten sonra Evin İlyasoğlu, 20. yüzyılın orkestra şeflerinden İngiliz Sir Thomas Beecham'ın "Kadın besteci yoktur, olmamıştır, olmayacaktır" sözünü hatırlattı. Katılımcılar Beecham'ın bu sözlerini eleştirdikten sonra İlyasoğlu, 18. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar yaşamış kadın bestecilerden örnekler verdi.
Yukarıda bahsedilen Clara Schumann ve Nadia Boulanger'nin yanı sıra; bir rahibe ve ermiş olan, birçok şarkılı oyun yazan Hille Gerd Von Bingen, Barok Dönem şarkıcı ve bestecilerinden İtalyan Barbara Strozzi, 400'e yakın eseri olan ama çağın erkek bestecilerinin gölgesinde kalan Fanny Mendelssohn-Hensel de sayılan kadın müzisyenler arasında. Ayrıca 20. yüzyıl piyanist ve bestecilerinden Amy Beach, Nadia Boulanger'nin kardeşi Lili Boulanger ve ultra-modernist ezgilerle geleneksel yerli Amerikan müziğini birleştiren Ruth Crawford da bahsedilen kadın müzisyenlerden oldu.
Gedizlioğlu'nun müzik eğitimi
Söyleşi, Zeynep Gedizlioğlu'nun müzik hayatına nasıl başladığını anlatmasıyla devam etti. 11 yaşında konservatuarın obua bölümünde müziğe başladığını belirten Gedizlioğlu, piyano derslerine başladıktan 2-3 hafta sonra beste yapmaya başladığını belirtti.
Aynı dönemde bu işi yapmak istediğini idrak eden Gedizlioğlu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ne (MSGSÜ) girdikten sonra ise obua bölümünden kompozisyon bölümüne transfer olmuş. Mimar Sinan'da İlhan Usmanbaş, Ercivan Saydam ve Cengiz Tanç ile çalışan Gedizlioğlu, akademik çalışmalarına devam etmek için Almanya'ya gitmiş.
Bu dönemde Strasbourg'a gidip gelerek İtalyan Ivan Fedele ve Wolfgang Rihm ile çalışarak akademik hayatını sonlandırmış.
Bundan sonra da Paris'teki Akustik/Müzik Araştırma ve Koordinasyon Enstitüsü'nde (Institut de Recherche et Coordination Acoustique/Musique- IRCAM) yedi aylık bir çalıştayda elektronik müzik üzerine eğitim almış.
İlk beste siparişini oyuncu ve tiyatro sanatçısı annesinden Samuel Beckett'ın bir oyununun bir bölümünde kullanılması için alan Gedizlioğlu'nun başka eserlerini daha sonra Metin Ülkü seslendirmiş.
Daha sonra, Arditti Quartet Repertuarı'na ilk giren Türkiyeli sanatçı unvanına da sahip olan Gedizlioğlu'nun Yol isimli bir parçasından bir bölüm dinlendi.Türkiyeli kadın müzisyenler
Bunun ardından İlyasoğlu Osmanlı Dönemi'nde saraydaki kadınlar ve onların müzik eğitiminden bahsetti. Harem kadınlarının yurtdışından gelen ünlü hocalarca eğitildiğine de değinildi. 18 ve 20. yüzyıllarda yaşamış Türkiyeli 160 kadın bestecini yer aldığı Turhan Taşan'ın Kadın Besteciler kitabındaki Leyla Saz Hanım, Tanburi Faize Ergin, Melahat Pars, Sıdıka Özdil, Perihan Önder-Ridder, Ayşe Önder, Meliha Doğduyal ve İpek Mine Altınel'i saydı.
Bu yorumcu ve bestecilerin neredeyse tamamının neden yurtdışında yaşadığının sorusuna cevaben Gedizlioğlu, "Ben burada olmadığı hissiyle yurtdışına gitmedim. Başka insanlara, festivallere açık olunca bunun sınırının olmadığını anlıyorsunuz. Ben burada öğrenmenin tadını aldım. Almanya'da da bunun kapılarını açmanın beni zenginleştireceğini düşündüm, öyle de oldu" dedi.
İdil Biret'e göre ise "Her şeye açık olunduğunda yepyeni şeylerle karşılaşıyor insan." Biret'e göre Toros Can bunu başarabilen müzisyenlerden. Mehmet Okan Şar ise değişik bir repertuar çalışıyor.
İlyasoğlu'na göreyse bireysel olarak müzisyenler başarılı olsa da Türkiye'den hala çağdaş müzikte başarılı olan bir grup veya quartetin çıkabilmiş olmaması üzüntü verici. İlyasoğlu ve Biret bunun ancak "çağdaş müzik festivalleri ve müzik günleri düzenlenerek" aşılabileceğini düşünüyor.
Müzik dünyasında kadın olmak
İlyasoğlu'nun "Sen dünyanın bin bir kentinde çaldın. Herhangi birinde kadın olduğun için el üstünde tutulduğun oldu mu?" sorusuna Biret; "Yok, hayır. Bazen kadın olmam sürpriz oluyor beni bilmeyenler için. Bu özellikle gençken başıma geliyordu. Konser salonuna eşimle gidiyordum, eşimin konser vereceğini sanıyorlardı. Bazı önyargılar her şeye rağmen var" şeklinde yanıt verdi.
Müzik yazılarının büyük bir kısmında kadın müzisyenlerin görünüşlerine ve giydiklerine değinilmesinin de yanlış bulunduğunun belirtildiği söyleşi, Gedizlioğlu'nun "21, yüzyılda genç bir kadın besteci olmanın nasıl bir şey olduğu"nu anlatmasıyla devam etti:
* 21. yüzyılda bile kadın besteci olmak Avrupa'da garip karşılanan bir durum. O kadının Türkiye'den geliyor olması, onlar için bu durumu daha da ilginç kılıyor.
* Eserlerimin çalındığı konserlerin ardından çıkan yazılarda en çok okuduğum Konser programının tek kadın bestecisiydi veya Arditti Repertuarı'na giren ilk Türk, bir kadın oluyor. Bu bir yandan olumlu ama bir tezahürat alınca bunun kadın olmamla mı veya Türkiyeli ve kadın olmamla mı alakalı olduğunu bilemiyorum.
* Genç ve kadın olan bir sanatçının böyle bir sebeple desteklenmesini yanlış bulmuyorum çünkü buna ihtiyaç var. Bu pozitif ayrımcılığı negatif ayrımcılığa tercih ederim.
* Çağdaş müzik dünyasında dahi bir erkek dünyasında yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bu kimisini sindirir, kimisini kamçılar. Ben bu dünyada var olmaya çalışacağım.
İdil Biret ise bir müzisyenin kadın mı erkek mi olduğuna değil ortaya koyduğu eserlerin kalitesine bakılmalı, dedi.
Son olarak da Gedizlioğlu'nun "w" ile başlayan Almanca kelimeler ve prepozisyonlarını derleyerek bestelediği bir eserden bir parça dinlendi.
İdil Biret'in "Kadın-erkek bunu unutmak lazım. Herkes kendine has bir görüş tarzı getiriyor. Neysen osun ama yaptığın şey inandırıcı olmalı" ve Gedizlioğlu'nun "Beni beste yapmaya iten nedenlerin kadın olmamla alakalı olduğunu düşünmüyorum. Beni ilgilendiren, insan olarak içimde taşıdığım sesimi duyurma isteği; hayatla, dünya ile kendimi sanatsal olarak ifade etme derdimin olması ve eseri yapanın kadın mı erkek mi olduğu sorusunun önemi kalmayacağı şekilde müzik yapabilmek" düşüncelerini belirtmesi ile söyleşi sona erdi. (IK/EKN)