“Barış Süreçlerini Canlandırmak: Kolombiya, Filipinler, Endonezya” başlıklı konferans, “Türkiye için Dersler: Sırada Ne Var?” konulu tartışma ile sona erdi.
Dün düzenlenen oturumun moderatörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı, Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürlüğü yapan ve akademik çalışma alanları siyaset felsefesi, sosyal politika ve sosyal bilimlerde metodoloji olan Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci yaptı.
Sabancı Üniversitesi, Friedrich-Ebert-Stiftung ve Türkiye Ekonomik Ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın (TESEV) düzenlediği, Taksim’deki Elite World İstanbul Oteli’nde gerçekleşen iki günlük konferansın son oturumunda, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili Mithat Sancar, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu konuştu.
Uyan Semerci: Toplumun beraber yaşamaya ihtiyacı var
Moderatör Pınar Uyan Semerci, konuşmasına, Cumartesi Anneleri/İnsanlarını hatırlatarak başladı.
“Barış sürecinden geçmenin yıpratıcı, yorucu ve ne kadar önemli olduğu diğer panellerden öğrendiğimiz ve kendi ülkemizde tecrübe ettiğimiz kadarıyla bize derstir.
“Bu yüzden karşılaştırma imkanı yaptığımız için yapabileceklerimiz çoktur. İki gündür söylenen ve en çok tekrar edilen kelime adalet ve barıştır. Barışın çok hızlı gelmeyeceği ve uzun soluklu olacağını ve bu sürecin kendisinin bir öğreticilik taşıdığı bilinmektedir. Dün yapılan tartışmalarda liderliğin öneminin altı çizildi. Kadınların bu süreçte nasıl önemli bir faktör olduğu öğrendik.
“Şu an belirsizlikler çağı yaşıyoruz. Her gün yaşadığımız korku dolu ortam toplumun diğer kısımlarına karşı toleranssız yaklaşmamıza sebep oluyor. Toplumun beraber yaşamaya, çalışmaya ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
“Burada var olmanın barışın, diyaloğun önemine sahip olduğunu vurguluyor. Genel olarak dil de çok önemlidir. Başka bir dille siyaset yapabilmek mümkün mü? İhtiyaçlarımız üzerinden ama sadece bizim ihtiyaçlarımız üzerinden değil, başkalarının ihtiyaçlarıyla ortak bir ihtiyaç üzerinden çalışma yapmak gerekmektedir” diyerek sözü Galip Ensaroğlun’a bıraktı.
Ensarioğlu: Sorunun ölümle çözülmeyeceğinde hemfikiriz
Galip Ensarioğlu, böylesi bir ortamda böyle bir çalışma yapılmasına saygı gösteriyorum diyerek söze başladı.
Türkiye’deki Kürt sorununda yaşanılan mağduriyetlere değinerek hem hükümetin hem de PKK’nin yaptığı hatalardan ders çıkarılması üzerinde durdu.
“Evet 30 yılı aşkın bir süredir bu sorunun çözülemediği şiddetten kaynaklı Türkiye çok acılar çekti ve çekmeye devam ediyor. Bu savaşta ortalama 60 bin insan kaybettik, faili meçhuller, köy boşaltmaları ve işkenceler çok yaşandı.
“Bugün ise geldiğimiz nokta çok farklı bir nokta. Bu sorun 100 yılı aşkın büyük bir sorun. Ama özellikle 32 yıldır yaşanan şiddet çok önemlidir. Başta Kürt sorunu Türkiye’de etnik bir kimliğin inkarı sorunuydu. Türkiye’nin kuruluşundan itibaren ulus devlet sorunları işi bu noktalara kadar getirdi.
“Bugün ise başka bir boyuttayız. Resmi ideoloji olarak etnik bir kimliği reddetmesinin ardından bugün artık sorunları kabul eden bir anlayış vardı.”
“Hükümet ve örgüt barış sürecinde olumlu tavır sergiledi”
“Türkiye bu sorunu ilk defa bizim hükümetimiz döneminde barışçıl bir süreyle çözmeye çalıştı. Örgüt ve hükümette barış sürecinde olumlu tavır sergilediler.
“Bir takım odaklar şiddetten besleniyordu. Ve bu mihraklar bu sorunun çözülmesini istemiyorlardı. Ve hükümet gizli ve açık görüşmelerle bu barış sürecini denedi.
“Bu sorunlar ölerek, öldürerek çözülemeyeceğinde hemfikiriz. Kürtlerin kimlik, kültürel hakları İran, Irak, Suriye’de farklı boyutlardadır. Türkiye’de de farklıdır.
“Başta bu süreçleri yürütmek kolay değil. Gizli yürütülen süreçlerde vardı. Başta Öcalan’ın yakalanışından sonra o günkü rejim bu kontrollü şiddeti sürdürmek istemiştir. Ama 2005’den beri yapılan görüşmeler barış görüşmeleriydi.
“Oslo süreci sabote edildi”
“Oslo görüşmelerini FETÖ örgütü sabote etti. Süreç ifşa olduğundan farklı şekilde devam etti. Halk bunu duyduğunda tepki koymadı. Bu çalışmayı sevdi, talebi oldu. Bunun ardından Habur süreci yaşandı. Kamuoyuna büyük umutlar anlatılmaya çalışıldı. Her iki taraf da samimiydi ama yürütemediler. Ama daha sonra çatışmalar yeniden başladı ama çözümden vazgeçmediler.
“Sonraki çözüm süreci kamuoyuna açıklanarak derli toplu şekilde yapılmaya çalışıldı. Ve dünyadan diğer örneklere bakılarak Türkiye’ye uyarlanmaya çalışıldı.
“Bu süreç içinde örgüt güçlerini dışarıya çıkarması gerekiyordu. Devlet de operasyonlarını durdurmuştu. Bu süre zarfında çok reformlar, yasal düzenlemeler yapıldı. Kürt dilinin ve kimliğinin çoğu engeller kaldırıldı. Ama anayasal değişikler, taleplerde vardı, bunlarda tartışılıyor ve konuşuluyordu. Ancak beklenmedik bir şey oldu ve süreç bozuldu.
“Suriye ve Irak gibi iç savaşın yaşadığı bir komşu ülke yok. Emperyalistler, Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederken büyük kutupların da planları var. Suriye ve Irak’ta Sünni, Arap, Kürt, Türk, Şii var bu gruplar Türkiye’de de var. Bu kadar büyük bir sınırın olduğu yerde her türlü farklılığın olmaması imkansız.”
“Barış süreci Ortadoğu’daki gelişmelerden kaynaklı bitti”
“Barış süreci Ortadoğu’daki gelişmelerden kaynaklı olumsuz etkilendi. PKK, Suriye’deki varlığıyla Türkiye üzerinden yürüyor. PKK’nin Suriye’de yönettiği bir coğrafya var Rojava, Irak’ta Şengal ve civarda, hatta Musul operasyonunda PKK’nin rolü tartışılıyor. PKK Irak hükümetine 10 bin kişilik operasyon katılım önerisi yaptı.
“Rojava ortaya çıktıktan sonra bu süreç bozulmak zorunda kaldı. Bu barış süreci PKK’nin lağvedilmesi ve entegre edilmesi üzerine yapılıyordu. PKK, Rojava’nın kurulmasıyla silahlanmaya ve varlığını sürdürmeye başladı. Türkiye’de çözüm seyrini değiştirdi.
“Barış süreci Türkiye’de başka şekilde ilerleyebilirdi. Suriye’de var olan örgütün Türkiye’de silah bırakması üzerinden yürüyebilirdi. Belki bölgedeki durum Türkiye ile birlikte örülebilirdi. Çözüm yasasının çıktığı ve son aşamaya geldiği dönemde tam bitecek derken aynı yere geri döndük.
“Yarın basında çözümü konuştuk diye küfür edecekler. Bu süreçte nasıl barış konuşursun diye. Ölümler bizi çözümden uzaklaştırıyor. Siyaset bu sorunları çözmek için var. Biz bunları konuşuyorsak bu iyi bir şeydir. Birileri risk alacak ki ilerlenecek.”
Tanrıkulu: Sürecin parlamentodan başlaması gerekiyor
Sezgin Tanrıkulu, CHP’nin barış sürecindeki rolünü ve hükümetin ve PKK’nin yaptıklarını değerlendirdi.
“2011’den itibaren milletvekiliyim ve CHP’nin barış sürecine olumsuz yaklaşımını biz olumlu sürece sokmaya çalıştık. 11 Haziran seçimlerine o ortamda gidildi. 2011 13 Temmuz’undan, 2013 resmi barış sürecine kadar savaş iki yıl sürdü. 2 yıl boyunca saptayabildiğimiz 1.500 insan yaşamını yitirdi.
“Bu süreçte bir tarafta Öcalan bir tarafta Erdoğan vardı ama biz de bu sürecin aktörü olarak yer aldık. Liderlerin süreçte önemi önemlidir. Ama liderler her zaman yeterli değildi. Başka mekanizmaların devreye girmesi önemlidir. Aktörler fikir değiştirince sürecin bozulduğu herkesçe görüldü.
“7 Haziran’dan itibaren AKP’nin kendi başına iktidar olamaması, Ceylanpınar’da iki polisin hunharca öldürülmesi ve 23 Temmuz’dan itibaren süreç bozuldu ve ülke kan gölüne döndü. Tekrardan o günlere dönmek çok zor değil. Daha önceki süreçlerde neyin, nerede yanlış yapıldığını biliyoruz.
“Ve yeni bir süreç başlatmak istiyorsak bunun parlamentodan başlaması gerekiyor. Bu bir risktir ve yapılması gerekiliyor. Bu sürecin gecikmemesi gerekiyor. Savaş büyüdükçe mağdurların sayısı ve maliyeti artıyor ve toplum git gide kutuplaşıyor.
“Trakya’dan, Erzurum’dan biliyorum giderek daha düşmanlaşmış daha kutuplaşmış topluluklar var Türkiye’de…
“Kürt meselesi sadece Türkiye’nin meselesi iken bugün bölgesel bir sorun haline geldi Rojava, Irak, İran olarak. Geçmişe sünger çekmeyelim ama meclisin kısa süreli hafıza kaybı yaşaması gerekiyor. Sürekli dünü, ölümü, çatışmayı konuşarak süreci başlatamayız. Ve bundan kaynaklı süreci başlatamıyoruz. Türkiye önemli bir fırsatı da 99-2004 sürecinde kaybetti. O sırada bölgesel sorun değilken devlet kurumlarınca iyi değerlendirilebilirdi. Çünkü örgüt bütün gücünü çıkarmıştı ülkeden.”
Sancar: PKK, Kürt sorunun yarattığı bir olgu
Mithat Sancar, her çatışma sorununun farklı olduğunu belirterek ülke içinde evrilen barış sürecine bakışını ve gelinen aşamaları anlattı.
“Üç ülkenin deneyimlerini yakından izleyen biriyim. 6 ay önce Kolombiya’daydım. Sürecin tüm aktörleriyle görüştüm. Endonezya’yı akademik çalışmalardan yakından izliyorum.
“Genel olarak çatışmaları karşılaştırmaları, karşılaştırmak gerekiyor mu? Tabi ki her çatışma sorunun özü farklıdır. Kürt, meselesi Kolombiya’dan çok daha farklıdır ama çözüm yöntemi olarak diğerine fikir verir. İrlanda, Bask, Afrika, Filipinler incelendi ve hepsinden bir ders alınarak süreç inşa edildi. Sorunların benzer olduğunu söylemiyoruz ama çatışmalar birbirlerine benziyor. Başarısızlıklar, nelerin yapılmaması, başarıların ise neler yapılması üzerine ders veriyor.
“PKK, Kürt sorunun yarattığı bir olgudur. Siyasi, sosyolojik olgusudur. Sadece bir silahlı gerçeklik değildir. Ve Kürt sorunu çatışmayla bugün iç içe girmiştir.
“Çatışmayı çözmek istiyorsanız silahlı örgütün nasıl teslim olacağını çözmeniz gerekiyor. Bu mağdurların kayıplarını nasıl çözüleceğini bulmanız gerekiyor. Şimdi silahı bırakın gelsin diyorsunuz ama 10 binlerce silahlı gücü olan örgütün savaşçıları ne yapacak, yargılanacaklar mı, siyasete entegre olacaklar mı, mağdurları giderilecek mi bunlar yapılmadan sorunlar yüzde 99 çözülmez.”
“Süreç başlarken iki taraf da kararlıydı”
“2013 zamanında başlayan süreç Türkiye’nin en büyük şansıydı ama yeterince kıymeti bilinmedi. Ama aslında Galip Ensarioğlu, bu sürecin bitmesini Suriye’nin iç savaşına bağladı ama barış sürecinin başlamasını iç savaş da etkiledi.
“Süreç başlanırken her iki tarafında iradesi sağlam görünüyordu. Erdoğan kararlıydı, Öcalan da net barış perspektifi sunuyordu. Başlangıç olarak şanslıydık. Ayrıntılara girmeyeceğim. Akil insanlar sürecinde BDP ve HDP heyetleriyle çok sayıda görüşme yapmış biriyim. Bu sürece yazılı raporlar verdim. CHP’ye Sezgin Tanrıkulu üzerinden ve genel başkanlarıyla görüşerek nasıl aktör olacaklarını söyledim. O zaman söylediklerimle şimdi söylediklerim arasında hiçbir fark yok.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu sürecin kamuoyuna açık olarak yapılmasını istedik ama Erdoğan istemedi. Bu süreç kurumlara, kurallara bağlanmalıdır, dedik. Yasa ve reformlar yapılması gerektiğini söyledik. İmralı, bu süreç sırasında hasta tutukluların bırakılmasını istedi hükümetten. PKK de bu duruma karşılık elindeki tutuklu olanları bıraktı. Ama hükümet 200 kişinin ölümcül hasta olmasına rağmen bırakmadı. PKK’de bu yapılana karşın bazı adımları atmak istemedi.”
“Daha sağlam bir sürece ihtiyaç var”
“İmralı, CHP’nin sürece katılmasını ve Diyarbakır’da bütün Kürt gruplarının olacağı bir konferansın yapılmasını istiyordu, tutanaklarında. Hükümet bunu da reddetti. Herkesin güvenli yaklaşmasını bekleyemezsiniz bu süreç kurallara bağlanabilirdi.
“Suriye faktörü vardı doğrudur. Ve bu sürecin bitmesinde önemli rol oynamıştır. Öcalan, Rojava ortaya çıktığında Rojava’yı barış sürecine entegre etmeliyiz, Kürt, Türk ittifakı ile Ortadoğu sürecini yönlendirmeliyiz, dedi. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan istemedi. Ardından Suriye’de Rojava’nın olması kırmızı çizgimizdir, dedi. Süleyman Şah türbesinin nakledilmesi sırasında tekrardan ittifak önerileri yapıldı ve reddedildi.
“Evet, barış süreci çökerse yeni dönemde daha şiddetli olur, bu doğrudur. Ve mutlaka yeniden müzakerelere dönülecektir. Ve eskisine göre çok daha sağlam bir sürece ihtiyacı vardır.
“AKP, siyasi kazanç hesabını çok yaptı. Ne kadar oy kaybedildi, ne kadar oy kazanıldı çok plan yapıldı.”
“İmralı kapısı, barışın kapısıdır”
“Barış sürecinin inanç ve ısrarla yapılması gerekir. Birinci olarak kesinlikle şeffaf, kurumsal olmayan süreç olmamalı. Önceden gündemi belirlenmiş kurumlarla öyle hareket edilmelidir.
“İkinci olarak, kapsayıcı olmalıdır. Ana siyasi akımlar mutlaka dahil edilmelidir. Üçüncüsü, siyasi alanın diri tutulması gerekir. Siyasi ağ her zaman işler olmalıdır.
“HDP, iki kemiğin birbirine sürtünmesinde kıkırdak doku gibidir. Bu iki kemik değdiğinde menüsküs oluşur ve zor geçmektedir. HDP ise kıkırdak olarak bu duruma engel olmaktadır.
“1916 ‘da Ortadoğu nasıl kökten düzenleniyorsa bugün de aynı sorunla karşı karşıyadır. Elbette Kürt sorunu ayrı ayrı ele almak gerekiyor ama diğerlerinden de kopuk olmayacağı aşikardır. Suriye’deki durumla eş götürülmelidir. KCK, 26 Ağustos’ta bir deklarasyon yayınladı. Söylediği şudur, İmralı kapısını açın barışın kapıları açılsın, dedi.”
Pınar Uyan Semerci
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde müdür olarak çalışıyor. Akademik çalışma alanları siyaset felsefesi, sosyal politika ve sosyal bilimlerde metodoloji.
Mithat Sancar
1984 yılında Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1990’a kadar burada çalıştı. Genel Kamu Hukuku’nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu. 7 Haziran seçimlerinden itibaren HDP milletvekili.
Sezgin Tanrıkulu
1980-1984 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. 2002-2008 yılları arasında Diyarbakır Barosu’nda başkanlık yaptı. 1997 yılında Robert Kennedy İnsan Hakları ödülüne layık görüldü. 2011 seçimlerinden bu yana CHP milletvekili.
Galip Ensarioğlu
Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Derneği (GÜNSİAD), Diyarbakır Kültür ve Sanat Vakfı ve Diyarbakır Sosyal ve Siyasal Araştırma Akademisi’nin kuruculuğunu yaptı. 2011 yılından itibaren AKP milletvekili. (OÜ/AS)