Barış İçin Öcalan'a Özgürlük Platformu'nun düzenlediği Çözüm ve Müzakere Süreçlerinde Liderlerin Rolü başlıklı sempozyumunun üçüncü oturumu "Kürt Sorununun Çözümünde Abdullah Öcalan'ın Rolü: Neden Öcalan'a Özgürlük?" başlığında gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dernekleri Federasyonu (TUAD FED) Genel Başkan Zübeyde Teker'in yaptığı oturumda Av. Mazlum Dinç, Afrika Ulusal Konseyi lideri, Nelson Mandela'ya tutukluluk yıllarında avukatlık yapan Cape Town Yüksek Mahkeme Yargıcı ve Kürt İnsan Hakları Eylem Grubu'nun (Kurdish Human Rights Action Group - KHRAG) Başkanı Essa Moosa, Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Aysel Tuğluk, Uluslararası Öcalan'a Özgürlük Kürdistan'a Barış İnisiyatifi üyesi Reimer Heider konuştu.
Fransa Komünist Partisi'nden Maria-Christine Vergiat'ın ise üç Kürt kadın siyasetçiye yönelik suikast nedeniyle Paris'teki eylemlere katılacağını ve suikast aydınlatılıncaya kadar sürecin takipçisi olacağını belirterek konferansa katılamadığı açıklandı. Konuşmacılar sözlerine Paris'te öldürülen üç Kürt kadın siyasetçiyi anarak başladı.
Dinç: Çözüm için Öcalan'ın koşulları düzeltilmeli
Dinç, yargılama ve tutukluk koşullarının hukuksuz olduğundan bahsederek bu koşullardaki diyaloğun sonuç vermeyeceğini vurguladı:
"Temel hak ve özgürlüklerin olmadığı koşullarda görüşmeler gerçekleşiyor; Öcalan sorunun barışçıl, demokratik çözümünde rol oynamaya çalışıyor. Bu koşullarda sürecek diyalog sonuç vermeyecek.
Çözümler, görüşme ve uzlaşma tarafların karşılıklı olarak taleplerini törpülemeye ve ortak noktada buluşmasına yöneliktir. Ancak hükümet, kendi çözümüne razı etme tavrında. Bu şekilde çözüm olmaz. Çözümü gerçekleştirebilecek tek kişi Öcalan'dır. Bu koşulların düzeltilip, güvenlik ve özgürlük şartlarının oluşturulması; görüşmelerin başlaması ve Öcalan'ın rol oynaması açısından önemli."
Moosa: Gerçek müzakereler Mandela serbest bırakıldığında başladı
Mandela ve Öcalan'ın benzerliklerine vurgu yapan Moosa, gerçek müzakerelerin Mandela serbest kaldıktan sonra başladığını belirterek çözüm süreci için Öcalan'ın özgür olması gerektiğini vurguladı:
"Mandela ve Öcalan kendi halklarının meşru örgütlerinin başındaydılar; biri ANC'nin, diğeri PKK'nin. Örgütler de liderlerde yasaklandı; yer altına geçmek zorunda kaldılar. Her ikisi de uluslararası hukuka göre silahlı mücadele yürüttükleri için ömür boyu hapse mahkum oldu; ikisi de adada hapsedildi. Onlar terörist damgası yedi temsil ettikleri örgütler terör örgütü ilan edildi. Ancak destekleyicileri onları özgürlük savaşçısı olarak örgütlerini de kurtuluş hareketi olarak gördü.
İkisi de kendi devlet temsilcileriyle barışçı diyalog başlattı; çözüm için yol haritası hazırladı. 13 Aralık 1989'da Mandela hapisteyken de Klerk ile görüşmeye götürüldü; yol hareketinin güncellenmiş şeklini sundu; bu dönüm noktası oldu. De Klerk'in 2 Şubat 1990'da parlamentoda Mandela'yı ve diğer siyasi tutukları serbest bırakacağını ve ANC ve diğer politik kuruluşlarla görüşmeye başlanacağını açıkladı. ANC'nin silahları bırakacağına ve hükümetle müzakereye gireceği konusunda garantisi yoktu. İyi hesaplanmış bir risk aldı. Buna da değdi. 1994 Güney Afrika halkı ilk kez yapılan özgür seçimlerde kendi kaderini tayin hakkı kazandı. Bu, Mandela ve de Klerk'in yürüttüğü barışçıl diyalog ve müzakere sayesinde gerçekleşti.
Gerçek müzakereler Mandela serbest bırakıldığında başladı. Aslında mahpusla mahpushaneci arasındaki herhangi konuşma gerçek konuşma sayılamaz. Öcalan'ın özgür olması gerekir ki bundan sonra gerçekten müzakere masasına oturulsun.
Türkiye'de Kürt sorunu PKK'nin ve KNK'nin dahli olmadan çözülemez. Aynı zamanda, PKK'nin de Türkiye'nin silahlı kuvvetler gücünü yok etmesi mümkün değil. Bu noktada, yeni anayasa hazırlık sürecinde görüşmelerin olması çok ümit verici. Bundan sonrası için Başbakan tıpkı de Klerk'in yaptığı gibi hükümetin Öcalan, PKK ve BDP ile görüşmesine hazır olduğunu belirtmeli; tüm muhalefet partiler ve bağımsız milletvekilleri buna destek vermeli; Avrupa ülkeleri de bu konuda katkılarını sunmalı. Öcalan dahil tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalı. Bu barış süreci saydam olmalı. Demokratik bir şekilde uygulamaya geçirilebilmesi için tüm partiler temel anayasal ilkeler konusunda anlaşmalı ve güçler ayrılığı korunmalı."
Tuğluk: Öcalan tarihin somutlaştırdığı bir lider
Tuğluk, son 30 yıldır Kürt sorununu gündemleştirenin Öcalan'ın önderliğindeki Kürt hareketi olduğunu belirtti. "Öcalan tarihin somutlaştırıp yoğunlaştırdığı bir lider" diyen Tuğluk, bu tarihsel rolü nedeniyle Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümünün onun özgürlüğünden geçtiğini ifade etti:
"İmralı-devlet görüşmeleri devletin de Öcalan'ın rolünü kabul ettiğini gösteriyor. Fakat ona bu rolü oynayabilmesi için koşullar oluşturulmuyor. 100 yıldır devam eden sorunun adil, barışçıl, demokratik çözümü, 30 yıllık çatışmalı sürecin sonra ermesi, silahlı oluşumdan silahsız siyasete geçilmesinde Öcalan'ın rolünü oynayabilmesi için ciddi adımlar atılması gerekiyor. Bu öneri, şart koşma değil; sürecin önünü açmaya yöneliktir.
Öcalan'ın barış için rolünü oynamasına ortam sunulursa; Öcalan her şeydir. Yok, buna imkan verilmezse; Öcalan yine de çok şeydir. Kürt siyasi hareketi Öcalan'a rağmen adım atmaz. Öcalan'ın etrafında dinamik bütünsellik söz konusu. Kürt siyasi hareketinin dinamikleri Öcalan'ın atacağı her adımı destekler. En son açlık grevlerinin sona ermesi için yaptığı çağrının etkisinde gördük bunu.
Öcalan "Beni bir havuza koyuyorlar sonra da yüz diyorlar ama havuzun içinde su yok" demişti. Oslo sürecinin kesilmesinin nedeni buydu. Bugün yapılan görüşmelerde çözümde bahsediliyorsa Öcalan'ın dış dünya ile ilişkisi sağlanmalı. Çözüm sürecinin ortaya çıkması için müzakereye uygun koşulların yaratılması o boş havuzun doldurulması, tecritin bitirilmesi, masada müzakere edilecek çözüm programı olması gerekiyor. Öcalan rolünü oynayarak silahsız sürece geçişi gerçekleştirebilir. Biz DTK olarak Öcalan'ın yapacağı her öneriye tereddütsüz destek vereceğiz."
Heider: Erdoğan tarihe nasıl geçeceğine karar verecek
Heider, Öcalan'a Özgürlük Kürdistan'a Barış İnisiyatifi'nin kurulmasında hakim görüşün Türkler ve Kürtler için hakça barış ve siyasi bir çözüm silahlı mücadele ile değil müzakerelerle sağlanması olduğunu belirtti. HEider, bu süreçte Öcalan'ın kilit kişi olacağını ve bu nedenle özgür olması gerektiğini söylediklerini ifade etti.
"Öcalan'da başka kimsede olmayan, Kürt halkı için gündem belirleme yeteneği var. Bu gündemin tartışılmasını sağlama ve Kürt halkını dönüştürmeyi başarıyor. Kürt toplumundan kimsenin inanmadığı bir anda bağımsız mücadeleyi ortaya çıkardı; daha sonra silahlı mücadeleyi; savaş sürerken de ateşkesi gündeme getirdi.1999'daki silahlı mücadeleyi askıya alma önerisi sonucu Kürt halkı silahlı mücadele olmadan başarabilir miyiz diye düşündü. Demokratik özerklik kavramını 2008'de o ortaya koydu. Şimdi de PKK'nin bitirilmesi gerektiğini söyleyerek beklenmeyen bir adım atıyor
Yol haritası tartışmasını da 2009'da gündeme soktu. 2009 yazında Oslo görüşmeleri sırasında yazılan yol haritası zorunlulukları belirtiyor ama uzlaşmayı da içeriyor. Yol haritasında bu sorunun çözüldüğünde demokratik Türkiye'nin neye benzeyeceğini de gösteriyor. Kürtlerin taleplerinden bir adım öteye geçerek bir vizyon yaratıyor.
Barış sürecini sürdürmek için Öcalan doğru kişi ve özgür olmalı. Çünkü, Kürtler bunu istiyor, kitle desteği var, kendi yetkilerini kanıtladı ve yapıcı. Bu konuyu Kürtler dışında benzer sorunların yaşandığı ülkelerdeki insanlarda yakından izliyor. Güney Afrika'da Bota çözümü engelleyen olarak tarihe geçti, de Klert ise Mandelayı serbest bıraktıktan sonra onunla birlikte barış ödülünü aldı. Erdoğan tarihe nasıl geçmek istediğine karar verecek." (BK/HK)