Komisyonun raporunda ve tavsiyelerinde belirttiği "şartlar", ki bunlar müzakerelerin açılması için değil müzakereler esnasındaki şartlar, beklendiği gibi Avrupa ülkelerinde müspet karşılandı. Komisyonun amacı Avrupa'daki Türkiye ile ilgili kaygıları mümkün mertebe teskin etmekti. Nitekim AB ülkeleri basınında Türkiye'ye yakılan yeşil ışık "evet, ama" olarak verildi. Bunun üzerinde durmamak ve Komisyonun bu manevrasını kutlamak lazım.
Avrupalı siyasilere gelince, özellikle Fransa'da son derece gergin ve karmaşık bir haleti ruhiye hakim. Her kafadan bir ses çıkmaya başladı ve siyasetten çok doğaçlama yapılıyor.
Türkiye'ye gelince, Rapor ve özellikle Türkiye'nin siyasi kriteri yerine getirmiş, müzakerelere başlamaya ehil addedilmiş olması kamuoyunda son derece coşkulu bir şekilde karşılandı. Pazartesine kadar "Avrupa'ya girmek üzere olan bir ülkede..." diye söze başlayan taksi şoförleri "Avrupa'ya giren bir ülkede..." der oldu.
Diğer ülkeler ve özellikle Müslüman, Arap ve üçüncü dünya ülkelerinde Komisyonun Türkiye ile ilgili kararı ilk haberdi. Belki en az Türkiye kadar AB de bu ülkeler gözünde puan topladı.
Son kararın hükümet ve devlet başkanları tarafından alınacağı 17 Aralık'a kadar olan sürede neler yapılmalı?
Başbakanın iki gün evvel Strasbourg'daki basın toplantısında belirttiği gibi hükümetin müzakerelerin 2002 Kopenhag Zirvesi sonuçlarına atfen "gecikmeksizin" başlamasını ısrarla talep etmesi gerekiyor. Zira, adet böyle. Diğer ülkeler ile ilgili müzakerelere başlama kararı Aralık aylarında alınmıştı, müzakereler Ocak'ta başlamıştı.
Diğer taraftan, AB ülkeleri 29 Ekim'de Roma'da Yeni Avrupa Yasası'nı imzalayacaklar ve ardından 18 ay boyunca yani Mayıs 2006'ya kadar Anayasayı onaylayacaklar.
Aralarında İngiltere, Fransa ve Polonya'da olmak üzere 12 üye ülke onay sürecini halk oylamasına, referanduma götürüyor. Referandumlar Şubat ayında başlayacak ve 2006'nın ortalarına kadar sürecek. Anayasaya karşı olanlar Türkiye'nin müstakbel üyeliğini sömürür durumdalar ve Anayasa referandumlarında bunun dozunu artıracaklar. Türkiye'nin sureti katiyede bu tartışmaların içinde olmaması ve müzakerelerini bir an evvel, yani, 3 Ocak Pazartesi 2005'te başlatması gerekiyor. Belki fiilen başlamaz, zira ne Türkiye ne de Komisyon buna hazır; ama hukuken başlayabilir ve böylelikle adını ettiğim tehlikeli tartışma soğur.