Gastronomiye aşırı ilgi gösterilmesi imparatorlukların çöküş döneminde öne çıkan hazin olgulardan biridir öteden beri. Çığırından çıkmış kapitalist sistemin son demlerini yaşadığı günümüzde, hedonizme endeksli yemek kültürüne verilen abartılı önem de bir tesadüf olmasa gerek.
En iddialı ve pahalı restoranlara yönelik arsız ilgi, bazı besinlerin dünyanın ta öbür ucundan soframıza taşınabilmesi için ödenen bedel veya nesli tükenmekte olan bazı canlıların her şeye rağmen şık menülerde yer almaya devam etmesi gezegende bir türlü çözüme ulaştırılamayan açlık sorununa nispet yapar gibi duruyor. Yoksa sonunun yaklaştığını içten içe hisseden kursağına düşkün insanoğlu tıka basa yiyerek durumu görmezden gelmeyi mi tercih ediyor?
Televizyonlardaki bilumum yemek ve sağlık programları veya dünya çapında markalaşmış mutfak şeflerinin her geçen gün artan sayısıyla ters orantılı olarak geleneksel yollarla yetiştirilen ürünlerle kavuşmak ise neredeyse imkânsız. Yerel üreticileri yıldırma politikaları dört nala sürerken şehirlere yığılmış güruhlara dayatılan endüstriyel ürünlerle insan vücudunun bağışıklık savaşı da kurbanlar vermeye devam ediyor. Bedenin çağrılarına yanıltıcı tatminlerle karşılık veren yiyecek ve içecekler (mesela kolalı içecekler) birileri besinsizlikten ölürken diğerlerinin obezitesine zemin yaratıyor.
Zararın neresinden dönülürse kârdır diye düşünüyorsanız İzmir Fransız Kültür Merkezi'nde 2-6 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Akdeniz ve Ege Mutfak Mirası Günlerini takip etmeniz önerilir.
Fransızların mutfağı
Yiyecek ve içecek kültürünün fetişizm seviyesine ulaştığı fakat bunu İtalya veya Türkiye gibi bayağılaştırmadan, kendine has bir klasla kabul ettiren Fransa, mutfak meraklılarının merkezi durumunda.
Türk-Fransız işbirliğinin öncelikli programları kapsamındaki gastronomik etkinlik, kentsel alanların ve kültür miraslarının korunması ve değerlendirilmesine hizmet eden sürdürülebilir şehircilik ve kültür endüstrileri kavramları çerçevesinde düzenlenmiş. Etkinlikte, geleneksel mutfak kültürünün korunması ve değerlendirilmesinin yanı sıra, katılımcıların bilgi ve becerilerinin karşılıklı olarak aktarılması, tecrübelerin ve mutfak tutkusunun paylaşılması hedeflenmekte.
Türkiye Fransız Kültür Merkezi'nin İzmir Şubesi ve La Cigale Restaurant ortaklığıyla düzenlenen etkinlik boyunca konuya dair sergi, belgesel ve kurgu film gösterimleri, uzmanlara ve geniş kitleye hitap eden konferanslar, öğretici sunum ve atölyelerden başka, Merkezin bahçesinde bir organik ürün pazarı yer alacak.
Ekolojik belgeseller
Bostan'da Savaş ve Barış (Guerre Et Paix Dans Le Potager - Jean-Yves Collet) küçücük bir bostana makro bir kamerayla sızarken genelde farketmediğimiz veya inkâr etmeyi yeğlediğimiz birçok ayrıntıyı gözler önüne seriyor. Gönlümüzde ayrı bir yer tutan 1996 yapımı Microcosmos (Claude Nuridsany, Marie Prennou) fimini hatırlatan yapım esprilerle bezeli kurgusuyla çevreye zarar vermeden geleneksel yollarla üretim yapmanın tüyolarını fısıldıyor.
Çocuklarımız Bizi Suçlayacak (Nos Enfants Nous Accuseront - Jean-Paul Jaud) adlı belgeselde afişe edilen gerçekler ise şoke edici. Avrupa'da her yıl 100 bin çocuk çevresel unsurların tetiklediği hastalıklardan ölüyor. Yaşlı kıtada kanser vakalarının Yüzde 70'i çevreyle bağlantılı: kirliliğe atfedilenler yüzde 30, besinlerden kaynaklananlar ise yüzde 40. Otuz senedir çocuklarda kanser vakalarının yıllık artışı yüzde 1.1. Fransa'da kansere yakalanan erkeklerin sayısı son 25 senede yüzde 93 artmış durumda.
Bütün bunlara tepki olarak Cévennes Dağlarının dibinde yaşayan küçük bir Fransız yerleşiminde belediye başkanı okulun kantinini organik hale getirmeyi başarmış. Ne de olsa bölge halkı birçok yerde olduğu gibi orada da sınai ve kimyasal tarım kirliliğiyle karşı karşıya. Belgeselde geri dönüşsüz olabilecek sürece inat bir direnişin, çocukların gelecekte bizi suçlamaları ihtimaline karşı bir mücadelenin başlangıcına tanıklık ediyoruz.
Monsanto'nun Dünyası (Le Monde Selon Monsanto - Marie-Monique Robin) ise poliklorlu bifeniller yani PCB'ler, genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak bildiğimiz GDO'lar, Agent Orange, Sığır Geliştirme Hormonu veya herbisitlerden Roundup'la adı anılan çokuluslu şirketi ifşa ediyor.
Etkinlikte yer alan yine mutfak konulu filmler ve diğer belgesellerin saat ve tarihleri için programa göz atılabilir.
Gastronomi derken...
Etkinlikte yer alan şef Christophe Dufau'nun Soslar ve Garnitürler atölyesi için önceden rezervasyon yapılması gerekiyor. Adı mutfak sanatları tasarımcısı olarak geçen Emmanuelle Benoit'nın vereceği konferans Mutfak Mirasının değerlendirilmesi: Avrupa'dan bireysel ve kurumsal örnekler başlığını taşıyor. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı Atila Ertem ise Evde Organik Yaşam konulu bir konferans verecek.
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Dizdar Beslenmenin ABC'si konusunda izleyicileri bilgilendirecek.
Merkezin sergi salonunda Ege köy pazarlarından Tire ve Sığacık'takiler tanıtılacak.
Etkinlik 3 Ekim'de saat 19:00'da yapılacak E.Benoit'nın hazır bulunacağı sunum ve tadımlarla açılıyor. 4 Ekim'de C. Dufau'nun Restaurant La Cigale'de yine rezervasyon gerektiren Provensal menü tanıtımı olacak.
5 Ekim'de ise Cezayir menüsü Amirouche Hamiti tarafından damakları şenlendirecek.
Organik pazarın 2-6 Ekim tarihleri arasında merkezin bahçesinde Akdeniz ve Ege Mutfak Mirası Günlerini taçlandırması bekleniyor .
Etkinliğin organizasyonunda geçen haftalardaki Şimdi Paris film günlerini düzenleyerek sezona hızlı giriş yapan Fransız Kültür Merkezi görsel-işitsel koordinatörü Nesim Bencoya'nın adı geçiyor.
Dünyanın en köklü pazarlarının geçmişteki haline yakın şekilde yaşatıldığı Ege'nin en büyük şehrinde iştahımızı kabartan bu faaliyete ilgisiz kalmamanız tavsiyem. Tabii bir zamanlar gezegenin besin mirası hakkında idealist fikirlilerce kurulmuş, dünya çapında kabul görmüş ve Türkiye'de de faal olan İtalya merkezli Slowfood gibi kurumların geçirdiği evrim gözönünde bulundurularak konuya belirli bir mesafeden ve farkındalığı üst seviyede tutarak yaklaşmakta fayda var, ne de olsa can boğazdan gelir… (RL/HK)