Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yaptığı açıklamalar ve eğitim sisteminde hayata geçirilen düzenlemelerle sık sık gündeme geliyor. Geçtiğimiz yıl 1940’lı yıllarda vatandaşın Kur’an-ı Kerim öğrenmesinin yasaklandığını ileri sürdü ve laiklikle ilgili bazı açıklamalar yaptı. Hem kamuoyu hem de siyasetçiler bu duruma büyük tepki gösterdi. Yaşananların ardından Tekin’in önce müsteşarlığı ardından Bakan olduktan sonraki icraatları yeniden gündeme geldi. Bu yıl ise zorunlu eğitim süresinin liselerde kısaltılması ve 2+2 modelinin öne çıkması yeniden eleştirilerin odağı oldu. Peki Yusuf Tekin kim? Tekin döneminde neler yaşandı? Tekin’in görev süresindeki eğitim vizyonu nasıl?
Yusuf Tekin, 1994’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından aynı yıl Cumhuriyet Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak akademik kariyerine başladı. Tekin, siyaset ve sosyal bilimler alanında 1997’de yüksek lisansını, 2002’de ise doktorasını tamamladı. Daha sonra Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’ne öğretim üyesi olarak atandı. Burada 2007’ye kadar yardımcı doçent olarak görev yapan Tekin, aynı yıl siyaset ve sosyal bilimler alanında doçent unvanı aldı.
“Gölge bakan” olarak anıldı
Tekin, Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı görevine 29 Mayıs 2013’te atandı ve 25 Temmuz 2018’e kadar bu görevi sürdürdü. Bu dönemde önce Nabi Avcı ardından 2016’da İsmet Yılmaz Millî Eğitim Bakanı olarak görev yaptı. Ancak Tekin, müsteşarlık koltuğunda kalmayı sürdürdü ve kamuoyunda “gölge Millî Eğitim Bakanı” olarak anıldı.
Yusuf Tekin, aynı zamanda Cihannüma Dayanışma ve İşbirliği Derneği’nin kurucu genel başkanı. Derneğin internet sitesindeki tanıtımında, “Ümmet bakışı ile düşünmek, çalışmak, üretmek, başkalarıyla ilgilenmek, nihayet insana ve insanlığa faydalı olmak” şeklindeki ifadeler dikkat çekiyor. İl ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile çeşitli protokoller imzalayan dernek, etkinliklerde Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz gibi isimleri konuk etti.
Cihannüma Derneği’nin 2021 Çalıştay Sonuç Bildirgesi’nde, “Biz kimiz?” sorusuna, “Cihannüma’nın asırları aşan bir etkinin/yankının, zamanımıza ait problemlerin çözümünde ilham edinilecek İslam değerlerine olan bağ ve sadakatinde gizlidir” yanıtı veriliyor.
Müsteşarlığı döneminde hangi uygulamalar hayata geçti?
Yusuf Tekin’in Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı döneminde, 2 Ekim 2013’te yapılan yönetmelik değişikliğiyle “Öğrenci Andı” uygulaması yürürlükten kaldırıldı. Bu karar, kamuoyunda büyük tartışmalara yol açtı. Tekin, konuda kaleme aldığı bir köşe yazısında, “Tüm dünyada faşizm ve ırkçılığın egemen olduğu bir konjonktürde, ulus devletlerin tek tip vatandaş yaratma rekabetinde olduğu bir ortamda kaleme alınmış ve karara bağlanmış olan ‘Andımız’ın eğitim sürecinin dışına çıkarılması, tek tip vatandaş yetiştirme politikasının değiştiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı. Bu açıklama eleştirileri daha da artırdı.
İmam hatip ortaokulu sayısı Yusuf Tekin döneminde arttı
Yusuf Tekin dönemi öncesi hayata geçen zorunlu eğitimin sekiz yıldan 12 yıla çıkarılması ve eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde kademelendirilmesi onun döneminde de devam etti. Sistemle birlikte imam hatip ortaokulları açıldı. 2012-2013 eğitim öğretim döneminde bin 99 imam hatip ortaokulunda 94 bin 467 öğrenci eğitim görürken, Tekin’in müsteşarlığı döneminde imam hatip ortaokulu sayısı 3 bin 286’ya çıktı, öğrenci sayısı ise 723 bin 108’e yükseldi.
Ortaokul öğrencilerine hafızlık eğitimi
2014-2015 eğitim-öğretim yılında başlatılan “Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi”, imam hatip ortaokullarında hâlâ uygulanıyor. Türkiye genelinde 167 okulda bu eğitim alınabiliyor. Amaç, öğrencilerin örgün eğitimle birlikte hafızlık çalışmalarını sürdürebilmelerini sağlamak. Proje kapsamında öğrenciler, 5. sınıfta hafızlık eğitimine başlıyor. 6. sınıfta bir yıl eğitimlerine ara vererek yoğun hafızlık çalışmaları yapıyor. Öğrencilerin 7. ve 8. sınıfta ise akademik derslere ağırlık vererek bir üst öğretim kurumuna hazırlık yapmaları sağlanıyor.
Dershaneler özel okula dönüştü
2014’te AKP hükümeti, dershanelerin kapatılması ya da özel okullara dönüştürülmesini hedefleyen bir yasa hazırlığına başladı. Bu adım, özellikle AKP ile Fethullahçılar arasında gerilimi artırdı. Türkiye genelinde faaliyet gösteren 3 bin 500’den fazla dershanenin kapatılmasını öngören yasa, 1 Mart 2014’te kabul edilerek yürürlüğe girdi. Bu düzenleme ile dershanelerin temel liseye veya özel okula dönüşmesi için son tarih olarak 1 Eylül 2015 belirlendi. Ancak Anayasa Mahkemesi (AYM), dershanelerin kapatılmasını düzenleyen kanunu iptal ederek bu sürece yeni bir boyut kazandırdı. AYM’nin kararı sonrası yoğun tartışmalar yaşanırken, dershaneler “özel öğretim kursları” olarak yeniden tanımlandı ve bu dönüşüm yasal çerçeveye oturtuldu. Ancak bu süreçte “merdiven altı” olarak tabir edilen, yasal olmayan eğitim yapılarının ortaya çıktığı iddiaları gündeme geldi. Dönüşüm süreci kapsamında geçici olarak kurulan temel liseler, 2018-2019 eğitim öğretim döneminin sonunda faaliyetlerini sonlandırdı. Bu dönem, Türkiye’nin eğitim sisteminde büyük değişimlerin yaşandığı ve çeşitli tartışmaların odağı haline geldiği bir süreç olarak tarihe geçti.
Kanunla binlerce kişinin görevi son buldu
1 Mart 2014 tarihli 6528 sayılı Kanunla, merkez ve taşrada görev yapan eğitim yöneticilerinin görevleri sonlandırıldı. Düzenleme, müsteşar yardımcısından okul müdürlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsayarak, eğitim alanında önemli bir değişikliğe neden oldu. Eğitim çevrelerinin değerlendirmelerine göre bu kanunla görevden alınanların sayısı 50 bini buldu. Hükümete yakın olmayan eğitim yöneticilerinin tasfiye edildiği iddiası düzenlemeyle ilgili tartışmaları beraberinde getirdi.
Taban maaş uygulaması kaldırıldı
Eğitimciler tarafından tepkiyle karşılanan uygulamalardan biri de taban maaş oldu. 2014’te taban maaş uygulaması Özel Öğretim Kurumları Kanunu’ndan çıkarıldı. Düzenleme, özel eğitim ve öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin maaşlarının en az kamudaki personel kadar olmasını içeriyordu.
Proje okulu uygulaması hayata geçti
14 Mart 2014’te Torba Yasa’ya eklenen bir maddeyle “Proje Okul” uygulaması hayata geçirildi. Köklü liselerin de aralarında bulunduğu birçok okul, proje okulu ilan edildi. Daha sonra bazı mesleki ve teknik liselerle imam hatip liseleri de listeye eklendi. Bu uygulama ile proje okullarında yapılacak öğretmen ve idareci atamaları sınavsız bir şekilde doğrudan Millî Eğitim Bakanı’na bağlandı. Proje okul statüsü kazanan okullardan yüzlerce öğretmen ve idareci ayrılmak zorunda kaldı. Ayrıca taban puan şartı sağlanmadan nakil uygulamasına izin verilerek düşük puanlı öğrencilerin köklü okullara girmesinin yolu açıldı.
Proje okul uygulaması, eğitim camiası ve velilerden yoğun tepki aldı. İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri mezuniyet töreninde müdürlerine sırtlarını dönerek durumu protesto etti. Veliler, çeşitli eylemlerle tepkilerini dile getirirken, uygulama AYM’ye taşındı. Halen faaliyette olan proje okulları için dönemin Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, “İcadı, mevzuata koyan benim” açıklamasını yaptı.
Özel okul öğrencilerine eğitim desteği verildi
2014-2015 eğitim-öğretim döneminde özel okullara yönelik “eğitim-öğretim desteği” uygulaması başlatıldı. Bu düzenlemeyle özel okullara, öğrenci başına destek verilmesi kararlaştırıldı. Ancak devlet okullarının pek çok ihtiyacının karşılanmadığı bir dönemde özel okullara bütçe ayrılması, toplumda tepkiye neden oldu. Eğitimciler ve veliler, devlet kaynaklarının öncelikli olarak kamu okullarına tahsis edilmesi gerektiğini savunarak bu uygulamayı eleştirdi.
Denetim sistemi yeniden düzenlendi
2016’da çıkarılan 652 sayılı Kanun tasarısıyla yaklaşık 2 bin 500 maarif müfettişi “eğitim uzmanı” olarak görevlendirildi ve bir kısmı mülakatla “Bakanlık Maarif Müfettişi” yapıldı. Bu düzenleme, eğitim alanında tartışmalara yol açtı. Soruşturma ve araştırmalarda objektifliğin bozulacağı ve az sayıda müfettişle denetim faaliyetlerinin imkânsız hale geleceği yönünde eleştiriler dile getirildi. Uygulama, eğitim sistemindeki denetim mekanizmalarının zayıflayacağı endişesini beraberinde getirdi.
Sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat sistemine “torpil” itirazı
2016’da Kanun Hükmünde Kararname ile 2011’de kaldırılan sözleşmeli öğretmenlik uygulaması geri getirildi. Bu öğretmenlerin alımının mülakat ile yapılması eğitim camiasında tepkiyle karşılandı. Sendikalar, mülakatın iktidar için bir kadrolaşma aracına döndüğünü iddia ederek, bu sistemle torpil ve liyakatsizliğin meşrulaştırıldığını savundu. “Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023” de eleştirildi. Performans değerlendirme sisteminin öğretmenlik mesleğini değersizleştirdiği ve sistemin “yandaş-muhalif” çerçevesinde ele alındığı iddia edildi.
Adrese dayalı kayıt sistemine geçildi
2017’de Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) kaldırıldı, yerine “Liseye Geçiş Sistemi” getirildi. TEOG sınavına girmek istemeyen veya sınavla bir okula yerleşemeyen bir öğrencinin adrese en yakın okula gidebileceği uygulamasına geçildi. Veliler ve öğrenciler tedirginlik yaşadı. Birçok okulun imam hatip liselerine dönüştürüldüğü, yeteri kadar Anadolu lisesi olmadığı, öğrencilerin mesleki ve teknik ile imam hatip okullarına yönlendirildiği tartışmaları gündeme geldi. 2002’de 450 olan imam hatip lisesi sayısı 2017’de bin 408’e çıktı. 71 bin olan öğrenci sayısı ise 517 bine yükseldi.
Rektörlük için 3 yıl profesör olma” şartı kaldırıldı
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle beraber müsteşarlık makamının kaldırılması sonrası yeniden öğretim üyeliğine dönen Tekin, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde profesör oldu. Ardından 15 Eylül 2018’de Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörlüğü görevine başladı. Bu süreçte Tekin’in atanma süreci çok tartışıldı. Çünkü Tekin’in akademisyenliğe döndüğü dönemde rektörlük için “en az üç yıl profesörlük yapma” şartı vardı. 13 Eylül 2018’de, Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile bu şart kaldırıldı. O kararnamenin hemen ardından Tekin, 14 Eylül 2018’de Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü olarak atandı ve 15 Eylül’de Resmî Gazete’de yayımlanmasının ardından göreve başladı. Bu atama ile birlikte “kişiye özel düzenleme yapıldığı” iddiası gündeme geldi. Tekin ise “Yasa, kararname benim için değiştirilmedi. Ben değiştirilen kararnameden sonra rektör olarak atandım” dedi.
MESEM’ler ne kadar güvenli?
Bugün eğitimde en çok tartışılan ve eleştirilen uygulamaların başında 2021-2022 eğitim öğretim döneminde yaygınlaşan Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) geliyor. Bakanlığın, lise öğrencilerinin okulda teorik eğitim almasını, iş yerinde ise meslek öğrenmesini hedeflediği proje kapsamında, iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman ihtiyacının bu yolla karşılanacağı savunuldu. Meslek lisesi öğrencilerin haftanın bir günü okulda, dört günü işyerinde çalıştığı eğitim modeli kamuoyunda sert şekilde eleştiriliyor. 2024-2025 eğitim öğretim döneminde 408 mesleki eğitim merkezinde 440 bin 330 öğrenci eğitim aldı. Ancak eğitim uzmanları Bakanlığın “çocuk işçi bulma” kurumuna dönüştüğünü savunarak uygulamaya karşı çıkıyor. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) hazırladığı raporlarda çocukların güvenli alanlarda çalışmadığı ve çok sayıda çocuğun işyerinde hayatını kaybettiği yer alıyor.
Bakanlık döneminde neler yaşandı?
Yusuf Tekin’in 4 Haziran 2023’te Millî Eğitim Bakanı olarak atanmasının hemen ardından anasınıfı ve ilkokullarda mescit zorunlu oldu. 14 Ekim’de Millî Eğitim Bakanlığı Okulöncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldı. Geçmiş düzenlemede yer alan “talep edilmesi halinde mescit açılabileceği” ifadesi yönetmelikten çıktı.
Tarikat ve cemaatlerle bağlantılı vakıflarla protokol yapıldı
Karaman’daki çocuklara yönelik cinsel istismar davasında adı geçen Ensar Vakfı ile 2017’de beş yıl süreli imzalanan protokol gözleri MEB’e çevirdi. Bakanlık “sivil toplum örgütü” olarak nitelendirdiği yapılarla işbirliği yapmaya devam etti. Bu kapsamda bu dernek ve vakıfların sanatsal, sportif, sosyal, kültürel gelişimi desteklemeye yönelik etkinlikleri düzenleyebilmesinin önü açıldı. Eğitim, seminer, proje, gezi, kitap okuma, yarışma, kamp, yaz okulu gibi faaliyetler onaylandı. Açılan kurslarda vakıf personeli olan eğiticilere görev verilmesi sağlandı.
Merkezde değerler eğitimi
İşbirliklerinin merkezini “değerler eğitimi” oluşturdu. Bakanlık 2015’te de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ile üç yıllık protokol imzaladı. Bu işbirliği ile TÜRGEV yurtlarında kurslar açıldı. İktidara yakın Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) ile 2016’da işbirliği yapıldı. 2017’de İlim Yayma Cemiyeti ile benzer biçimde Nur Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Siverek Öğrenci Derneği ile işbirlikleri için imzalar atıldı. Uygulamanın iptali için eğitim sendikaları dava açtı. Ancak yargı kararlarına rağmen Bakanlık bu kurumlarla ortaklık yapmaya devam etti.
Yusuf Tekin’den “STK savunması”
Millî Eğitim Bakanlığı, imzaladığı protokollerin içeriğine yönelik kamuoyundan gelen tepkilere rağmen detayları açıklamıyor. Bakan Yusuf Tekin, 17 Aralık 2023’te TBMM’de yaptığı konuşmada, Bakanlığın toplam 2 bin 709 protokolü olduğunu belirtti. Tekin, bu protokoller arasında, “Sizin ‘tarikat’, ‘cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla toplam 10 protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Öte yandan, CHP Milletvekili Suat Özçağdaş’ın verdiği soru önergesine Bakanlık tarafından 2 Şubat 2024’te verilen yanıtta, resmî protokol sayısına dair detaylar paylaşıldı. Bakanlığın resmî kurumlarla imzaladığı protokol sayısının bin 167 olduğu, bunların 351’inin merkez teşkilatı, 816’sının ise taşra teşkilatı tarafından imzalandığı belirtildi. Ayrıca tüzel kişiliğe sahip vakıf ve derneklerle yapılan protokol sayısının 556 olduğu açıklandı. Protokollerin içeriğine dair bilgi paylaşılmaması, şeffaflık eksikliği eleştirilerini beraberinde getirdi. Eğitimde tarikat ve cemaatlere yakın vakıflarla yapılan işbirlikleri de kamuoyunda tartışmalara neden oldu.
Yeni müfredatta “manevi ve millî değerler” öne çıktı
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adlı müfredat ilk kez 1., 5. ve 9. sınıflarda uygulandı. Müfredat taslağı, 26 Nisan – 10 Mayıs 2024 tarihleri arasında askıya çıkarıldı ve bu süreçte 67 bin 284 görüş ve öneri toplandı. Taslak üzerindeki değerlendirmelerin ardından müfredat, 24 Mayıs 2024’te yürürlüğe girdi. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, çalışmanın sadeleştirme esasına dayandığını ve “yerli ve millî” içerik oluşturulduğunu belirterek her kesimden görüşlere açık olduklarını söyledi. Ancak uzmanlar, tüm kurum ve paydaşlardan görüş alınmadığını savundu. Kamuoyuna internet üzerinden açılan taslakta “millî ve manevi değerler” vurgusu dikkat çekti. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programında, “cihat” kavramına yer verilirken bu kavramın yalnızca savaşla sınırlı kalmayan tüm boyutlarıyla ele alınacağı ifade edildi. Felsefe dersinde, karma eğitime karşı olduğu bilinen Nurettin Topçu’nun “İsyan Ahlakı” kitabından bölümlere yer verildi. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinde ise eleştirilere rağmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin anlatılması kararı alındı. Uzmanlar, müfredat hazırlık sürecinin şeffaf olmadığını ve bazı içeriklerin öğrencileri olumsuz etkileyebileceğini ifade etti. Eleştiriler arasında geçmiş yıllarda Evrim Teorisi’nin müfredattan çıkarılması gibi adımların eğitimde bilimsellikten uzaklaşma endişesi yarattığı da yer aldı.
Tasarruf tedbiri ile servis kalkınca öğrenciler okuldan koptu
MEB, 1 Ağustos 2024’te “tasarruf tedbiri” gerekçesiyle taşımalı eğitim yönetmeliğinde değişiklik yaptı. Yeni düzenlemeye göre yerleşim yerinin taşıma merkezine uzaklığının en az iki kilometre olması ve 30 kilometreden fazla mesafeden taşıma yapılmaması kararlaştırıldı. Uygulama kapsamında bu şartlara uymayan öğrencilerin yatılı bölge okulları ve pansiyonlara yerleştirilmesi öngörüldü. Değişiklik, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ciddi sorunlara yol açtı. Aileler, yoksulluk nedeniyle çocuklarının yol masraflarını karşılayamadığı için öğrenciler okula devam edemedi. Pansiyonlara yerleşim imkanı bulunan öğrencilerin aileleri ise cinsel istismar, madde bağımlılığı ve şiddet gibi risklerden endişe ederek bu seçeneğe sıcak bakmadı.
Veliler sınıflarda temizlik yaptı
Geçtiğimiz yıl okullar açıldığında Türkiye’nin farklı bölgelerindeki birçok devlet okulunda temizlik personeli ve malzeme eksikliği yaşandı. Bu nedenle öğretmenler ve veliler dönüşümlü olarak sınıfları temizlemek zorunda kaldı. İdareciler velilerden maddi destek istedi. “Tasarruf tedbirleri” gerekçesiyle personel sayısının yetersizliği, okulların toz ve pislik içinde olması, tuvaletlerin kötü durumu toplumsal tepkiye yol açtı. Yaşanan kriz ardından Bakanlık ek personelle sorunu gidermeye çalıştı.
Eğitim dışında kalan çocukların sayısı artıyor
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) raporuna göre 2024-25 eğitim-öğretim yılında zorunlu eğitim çağında olan Türk vatandaşı çocukların (6-17 yaş) yaklaşık 611 bin çocuk okulda değil. Bu çocukların yüzde 55,7’si erkek, yüzde 44’ü kız. Yaş gruplarına göre bakıldığında, 6-9 yaş grubunda yaklaşık 77 bin 400, 10-13 yaş grubunda yaklaşık 93 bin 362, 14-17 yaş grubunda ise yaklaşık 440 bin 850 çocuğun eğitim dışında olduğu görülüyor. 2023-2024 eğitim döneminde geçici koruma altındaki Suriyeli ve yabancı çocuklar eklendiğinde bu sayı 855 bine kadar çıktı.
Öğrencilere ücretsiz bir öğün talebi karşılık bulmadı
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve ERG’nin araştırmasına göre Türkiye’den PISA araştırmasına katılan öğrencilerin yüzde 31’i okula gitmeden önce hiç kahvaltı yapmıyor. Her beş çocuktan biri parası olmadığı için son bir ay içinde en az bir gün yemek yiyemediğini ifade ediyor. Öte yandan Bakanlık açıklamasına göre, 2022’de okul öncesi ve taşımalı eğitim kapsamında olan 1 milyon 796 bin 985 öğrenci ücretsiz yemekten faydalandı. Ancak 5 milyon öğrenci için kademeli olarak planlanan ücretsiz yemek uygulaması hayata geçmedi ve 2023’te okul öncesi verilen beslenme desteği kaldırıldı. Eğitimciler yoksulluk nedeniyle öğrencilerin okulda aç kaldığını savundu. Okullarda bir öğün ücretsiz yemek talebi karşılık bulmadı. CHP İstanbul Milletvekili Ali Gökçek'in öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek verilmesine ilişkin kanun teklifi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.
2021’de hayata geçen ÇEDES 375 bin kişiye ulaştı
Bakanlığın özellikle 2018’den itibaren öğretim programlarının temel vurgusu “millî ve manevi değerleri kazandırmak” oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı, MEB ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi 2021’de pilot uygulamayla 48 il ve 181 okulda hayata geçti, 2023’te tüm okullarda uygulandı. Projenin amacı “millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleriyle yaşantısını inşa etmiş bireyler yetiştirmek” olarak belirlendi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 Faaliyet Raporu’na göre ÇEDES ile 375 bin 41 kişiye ulaşıldı. Proje kapsamında “manevi danışman” olarak görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu hocaları, okullarda öğrencilere “değerler eğitimi” veriyor, seminerler gerçekleştiriyor. Camilere, il-ilçe müftülüklerine veya çeşitli derneklere ziyaretler düzenleniyor. ÇEDES, Tekin’in Bakanlığı döneminde de uygulanmaya devam ediyor.
Yönetmelik yayınlandı, mevzuata uyan özel okul yok
3 Ocak 2025’te Resmi Gazete'de yayımlanan 'Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'le mevzuata yeni bir hüküm eklendi. Buna göre, özel okullar tarafından velilerden "ders kitabı" adı altında herhangi bir ücret alınamayacağı kayda geçti. Ancak 2025-2026 eğitim öğretim döneminde veliler okulların “yardımcı kaynak kitabı” adı altında bir sınıf düzeyinde 70 bin liraya varan ücretler istendiğini belirtti. Birçok veli bu uygulamaya yönelik yaptırım olmadığını ve ücretleri ödemek zorunda kaldığını anlattı.
Öğretmen atamalarında yeni sisteme geçildi
19 Mart 2025’te "Milli Eğitim Akademisi Başkanlığı Yönetmeliği" Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Düzenleme ile Başkanlığın “öğretmenlik mesleğine hazırlık eğitimi programlarını, yönetici yetiştirme programlarını ve öğretmen, yönetici ile diğer personelin kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmelerine yönelik eğitim programlarının hazırlanmasının” önü açıldı. Böylece öğretmen atamalarında KPSS ve mülakat uygulamalarını kaldırdı, yerine Akademi Giriş Sınavı (AGS) ile iki yıllık bir eğitim sürecini içeren Milli Eğitim Akademisi hayata geçti. Ancak bu düzenlemeyle mülakat mağduru öğretmenler hak kaybına uğradıklarını açıkladı. Eğitim fakültelerinin varlığına atıfta bulunularak uygulamanın öğretmenlerin sorunlarını çözmeyeceği eleştirileri yapıldı. Ancak bazı eğitimciler ise düzenlemeyi savundu. Bu sistem ilk defa uygulanacak.
Proje okulları ikiye ayrıldı
12 Temmuz 2025’te "Milli Eğitim Bakanlığı Proje Okulları Yönetmeliği" Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Daha önce çıkan ve yoğun tartışmalara neden olan yönetmelikten farklı olarak proje okulları, "özel program uygulayan okullar" ve "özel proje uygulayan okullar" olmak üzere ikiye ayrıldı. Özel program uygulayan okullarda, belirli alanlarda uzmanlaşmış, öğrencilere ilgili alanlara özgü bilgi ve beceriler kazandırmayı amaçlayan özgün ve hedefe yönelik eğitim programları uygulanacağı açıklandı. Bu kurumların Bakanlıkça doğrudan belirlenebileceği gibi Bakanlıkça yapılan proje protokolleri kapsamında da belirlenebileceği ifade edildi. Özel proje uygulayan okullarda ise; öğrenmede araştırma yapma, problem çözme ve düşünme becerilerini geliştirme odaklı olarak proje yaklaşımının benimseneceği yönünde düzenleme hayata geçti. Ancak eğitimciler uygulamanın mevcut proje okullarının büyük bir kısmının kapatılacağı anlamına geldiğini, yüzde 1’lik başarı diliminden öğrenci alacak bu okulların kapasitesinin daraltılacağını savundu.
Okullarda forma zorunluluğu geri geldi
Daha önce uygulamadan kaldırılan okullarda forma zorunluluğu uygulaması 2025-2026 eğitim öğretim döneminde tekrar hayata geçti. Düzenleme ile ilkokul, ortaokul ve liselerde okul aile birliği yönetimi ve öğretmenlerin görüşleri alınarak formanın belirlenmesine karar verildi. Bakan Tekin, serbest kıyafetin velilere yüksek maliyetine neden olduğunu anlatarak, formanın ekonomik, sade ve pedagojik bir kıyafet olması gerektiğini vurguladı.
Zorunlu eğitim kısalıyor
Bakan Yusuf Tekin, 12 yıllık zorunlu eğitimin kısaltılması için hazırlanan raporun tamamlandığını açıkladı. Tekin, ilk kabine toplantısında çalışmayla ilgili sunum yapacağını belirterek, toplumsal beklentiler ve bilgiye erişimin kolaylaşması nedeniyle zorunlu süresinin kısaltılabileceğini söyledi.
2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemi kapsamında Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve lise olmak üzere toplam 12 yıl zorunlu eğitim uygulanıyor. Yeni dönemde liseler için 3+1 ve 2+2 olmak üzere iki model üzerinde çalışılıyor. 3+1 modelinde, lise zorunlu eğitimi 3 yıla indirilecek. Öğrenciler 11. sınıfta diploma alabilecek, üniversiteye gitmek isteyenler 12. sınıfa devam edebilecek. 2+2 modelinde ise zorunlu eğitim 2 yıl olacak; isteyen öğrencilere 2 yıl daha eğitim verilecek. Mesleki eğitim almak isteyen öğrenciler Mesleki Eğitim Merkezleri, açık öğretim ya da istihdam programlarına yönlendirilecek. Bu modelde öğrencilerin 16 yaşında mezun olması planlanıyor.
Yeni sistemin kabul edilmesi ve parlamentodan geçmesi durumunda, uygulamanın gelecek eğitim-öğretim yılında başlaması öngörülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sistem değişikliğiyle ilgili tüm hazırlıklarını tamamladığı, ayrıntıların önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacağı açıklandı.
Ancak eğitimciler mevcut durumda 611 bin çocuğun eğitim dışında olduğunu vurgulayarak yeni sistemin özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının erken yaşta ve zorla evlendirilmesine yol açacağını savundu. Suça sürüklenen çocuk sayısındaki artışa değinen uzmanlar, çocukların okulda güvende olduğunu ve bu durumun çocuk işçiliğini ve istismarını artıracağına dikkat çekti.
Eğitimciler Tekin dönemini nasıl yorumluyor?
Eğitimci Özgür Bozdoğan, “Son dönemde uygulamaları ve eğitim alanında yapılan değişiklikler bunların Milli Eğitim Bakanlarının kişisel özellikleri ve tercihlerine göre oluşan sonuçlar olarak görebilir ancak gerçek olan bakanlar değişse de eğitim politikalarında izlenen yolun aynı olduğu” yorumunda bulundu.
Öğretmenlik mesleğine yönelik yapılan düzenlemeleri “değişim süreci” olarak ifade eden Bozdoğan, değişen bakanlara rağmen okullaşma oranının aynı şekilde devam ettiğini söyledi. Bozdoğan şöyle konuştu:
“Bakanlar, her ne kadar siyasi iktidarın belirlediği politikaları uygulasa da burada bir ton veya yoğunluk farkından söz edebiliriz. Kimi bakanlar zamanında çok öne çıkarılmayan hususlar bazı bakanlar döneminde daha belirgin hale geliyor. Mülakat, protokoller, düşük öğretmen atama sayıları ve müfredat değişiklikleri buna örnek olarak gösterilebilir. Bu dönem bunların daha fazla gündemde olması, uygulamanın sertliği ve yoğunluğunun nedeni insandır. Ancak, unutulmamalı ki bakanlar değişir politik yol değişmez.”
“Geleceğimizi savunmaya devam edeceğiz”
Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Genel Başkanı Kadem Özbay, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i sert sözlerle eleştirdi. Özbay, Tekin için "Geçmişte olduğu gibi bugün de eğitimin sorunlarını çözmek yerine iktidarın ideolojisini okullara dayattığını” ifade etti.
Özbay, Tekin döneminde tarikat ve cemaat vakıflarıyla yapılan protokollerin arttığını, öğretmenlerin iş güvencesinin sözleşmeli sistemle yok edildiğini ve kamu kaynaklarının yandaş vakıflara devredildiğini söyledi. Bugün de aynı anlayışın sürdüğünü vurgulayan Özbay, Maarif Modeli adı altında bilim dışı bir müfredatın dayatıldığını, eğitimde liyakat yerine sadakatin esas alındığını ve tarikatlarla, sermayeyle ortak kararlar alındığını savundu.
“Bugün okulların fiziki yetersizlikleri, öğretmenlerin itibarsızlaştırılması ve öğrencilerin yoksullukla mücadele etmesi bu anlayışın sonucudur” diyen Özbay, Tekin’in Cumhuriyet’in eğitim devrimlerine karşı partizan bir tutum sergilediğini söyledi. Özbay, “Yusuf Tekin yalnızca bir bakan değil, AKP’nin eğitimdeki gerçek yüzüdür. Biz eğitim emekçileri olarak çocuklarımızı, öğretmenlerimizi ve geleceğimizi savunmaya devam edeceğiz” dedi. (GÖ)







