24. dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlık seçimi için Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) aday gösterdiği Cemil Çiçek'in bugün (4 Temmuz) yapılacak oylamada Meclis Başkanı seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
1983'de Anavatan Partisi'nden (ANAP) siyasete giren, ANAP'tan ihraç edildikten sonra Fazilet Partisi'ne (FP) katılan ve son olarak AKP'nin değişmez bakanlarından olan Çiçek, bugüne kadar söylediği sözler ve yaptığı yorumlarla her zaman tartışılan bir isim oldu.
Cemil Çiçek'in Türkiye siyasetinde bulunduğu noktayı bugüne kadar en iyi açıklayan yazılardan biri de Yıldırım Türker'in Radikal gazetesindeki 1 Kasım 2010 tarihli "Çiçek Kaplanlara Karşı" başlıklı köşe yazısıydı...
Çiçek kaplanlara karşı*
Mavioğlu'nun Karayılan söyleşisi üstüne herkes durduğu yerden bir ses verdi. Elbette hükümetin guguk kuşu yine kafasını çıkarıverdi. Yine bize bu hayatın asla değişemez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez olduğunu hatırlattı.
Çiçeklerden Cemil Bey'den söz ediyorum tabii ki.
Siyaset hayatının kısa bir özetini çıkarmıştık. Hatırlayalım.
Bu değerli politikacımız, siyasete 1983 yılında ANAP'tan girdi. 1991'de bıraktı. 1995'te bıraktığı yerden devam etmeye kalktı ama iki yıl sonra ANAP'tan ihraç edildi. 1998'de Fazilet Partisi'ne girdi. Parti kapatılınca bağımsız kaldı. AKP'nin kuruluş çalışmalarına da katıldı.
Yozgatlı bir köylü çocuğu olarak başladığı serüvenini, belediye başkanlığından parti genel başkan yardımcılığına, milletvekilliğinden bakanlığa kadar taşıdı. 1990'da Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olarak gözü dönmüş bir coşkuyla kurtarmaya çalıştığı aile ve cinsellik tanımlarıyla sivrildi. Arzuladığı gençliği açıklarken, "Gelenek ve göreneklerimizi benimsemiş, toplumda sorumluluk duygusunu taşıyabilecek bir gençlik" diyor, "Gençliğimiz bu belirttiğiniz noktaların neresinde" sorusunaysa, "Henüz çok gerisinde. Zaten 12 Eylül onun için yapılmıştır. Ve nitekim 12 Mart'ta Atatürk ilkelerini tespit komisyonu kurulmuştur. 12 Eylül'den sonra da bu konuda çok büyük konuşmalar yapılmıştır" cevabını veriyordu. "Bizi Türk milleti olmaktan çıkaracak davranışları cinsellik adı altında tasvip etmemiz mümkün değildir. Siz Fransız değilsiniz. Türk olduğunuza göre Türk gibi düşünmek zorundasınız" sözleriyle dünyayla nasıl bir alışverişi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Ona kalırsa, flört fahişelikti. Sözleri geniş bir kesimde infial uyandırınca açıklamada bulundu: "Sözlerim evlilik niyetlisi olmayan gençlerle alakalıdır. Flört adı altında evliliğe alternatif olarak sunulmak istenen gayri meşru cinsel ilişkilere karşıyım." Çünkü, "Aile güçlü olmazsa devlet de güçlü olmaz"dı. Daha o zamandan yatak odamıza burnunu ve sopasını sokan bu adamın bize biçtiği hayal modeli üstüne yeterince aydınlanmıştık. Neden sonra bu kez karşımıza Adalet Bakanı olarak çıktı.
Sinsi arabulucu
Cemil Çiçek, AKP'yle ordu arasında gölge arabulucu olarak yerini sağlamlaştırdı. Bu konudaki yeteneği sınırsız. Askerin tepkisini yumuşatma konusunda kıvrak zekâsını kullanarak iş bitirmesiyle ünlü. Uyum paketinin hazırlanma sürecinde aslen temsil ettiği tutucu milliyetçilere, "8. maddeyi kaldırıyoruz ama daha iyisi var. 311-312 ne güne duruyor" diyordu. Sezer'in veto gerekçesine yol gösteren de sevgili bakanımız Çiçek'ti. 312. madde her pakette değiştiriliyor, 159. madde 3 kez değiştiriliyor, Dernekler Yasası 4 kez değiştiriliyordu. Statüko sözcüsü Çiçek, aslında hiçbir şey değişmesin diye çırpınıyordu. Namlı Dönmezer'le birlikte hazırladığı Ceza İnfaz Yasası'yla bir zamanlar toplum vicdanında ağır yaralar açmış olan 'Tek Tip Elbise' konusunu ısıtıp yeniden gündeme getirmişti. Mahkûmların okudukları kitaplardan duvarlarına asacakları resimlere kadar her şeyi kapsayan bir sıkıdüzen yaratma peşindeydi. 'Sessiz protesto'da bulunanlara bir yıl gecikmeli tahliye de onun katkılarından.
İşkence
Adnan Keskin birkaç yıl önce bakanın bir başka marifetini ortaya çıkarmıştı. İşkencenin kökünü kazımaya yemin eden bakanımız, 1980 darbesinden hemen sonra gözaltında işkenceyle öldürülen öğretmen Cengiz Aksakal'ın biri üsteğmen diğeri astsubay olan işkencecilerine verilmiş olan 2 yıl 1'er aylık cezayı bozmak ve hükümlülerin yeniden yargılanmasını sağlamak amacıyla yazılı emirle başvuruda bulunmuş. Yargıtay reddetmiş. Kabul etseydi, dava uzayacak, ceza 25 yıllık zamanaşımından ortadan kalkacaktı. Üstelik bu yazılı emri verdiği günlerde memleketimizde Manisalı gençlere işkence davası tartışılıyordu. Çok özel koşullarda başvurulan yazılı emir hakkını Çiçek daha önce de Susurluk mahkûmu emekli Yarbay Korkut Eken lehine kullanmış, o zaman da Yargıtay tarafından reddedilmişti.
'Ermeni Konferansı'nı düzenleyenleri vatan hainliğiyle, 'arkadan hançerlemekle' suçlayan Çiçek, böylece varlık nedenini bir kez daha açık ediyor; vatandaşlarını vatanseverler ve vatan hainleri; bizden ve onlardan olarak ikiye ayırıyordu. Apoleti içeriden teyelli bir Adalet Bakanı olarak memleketin koskoca bir kışla olarak çizilmiş resmini kafamıza kakıyordu.
Sri Lanka'ya hayran
Cemil Çiçek, şimdi bir kez daha Kürt sorununun çözümü için Sri Lanka'yı işaret ediyor.
Söylediği aslında çok açık. Sevgili Hükümet Sözcüsü/Devlet Bakanı/Başbakan Yardımcısı; hâlâ askeri bir zafer peşinde. Hem de en kanlısından bir katliamla taçlandırılmış bir zafer özlüyor.
Hani Başbuğ'un ardında, bir tatbikat sırasında heyecanlanıp yerdeki boş kovanları toplamaya başlamıştı ya. Hatıra diye.
Herhalde böyle bir katliamdan sonra kendisine hatıra kovan getirilmesini de bekleyecektir.
Uzun söze ne gerek; demokrat hükümetimizin önde gelen bu unsuruna geçen yıl öldürülen Sri Lankalı muhalif gazeteci Lasantha Wickramatunga'nın, öldürüleceğini bilerek yazdığı mektuptan bir bölüm okutalım. Wickramatunga 8 Ocak'ta arabasıyla evine giderken vurularak öldürülmüştü. Birçok gazeteci, on binlerce sivil gibi.
"Sunday Leader hiçbir zaman çoğunluğun fikirlerinin arkasına saklanmadı. Ayrılıkçı terörizmin ortadan kaldırılması gerektiğini savunduk ama bundan önemlisinin onun sebeplerinin incelenmesi olduğunu da savunduk. Teröre karşı açılan savaş sırasında devlet terörüne de karşı durduk ve Sri Lanka'nın dünyada düzenli olarak kendi yurttaşlarını bombardımana tutan tek ülke olduğu gerçeğine karşı beslediğimiz korkuyu da gizlemedik. Bu sebeple hain olarak tanımlandık. Eğer bu hainlikse bundan gurur duyuyoruz. Bizim savaşı reddedişimiz Kaplanlar'a destek gibi algılanmamalı. Tamil Özgürlük Kaplanları (Ltte) dünyanın en kanlı ve acımasız organizasyonlarından biridir ve ortadan kaldırılması gereklidir. Ancak Tamil halkının haklarına tecavüz ederek, onları bombalayarak ve acımasızca onları öldürerek Ltte ile mücadele etmek, sadece hatalı bir davranış değil, aynı zamanda Sri Lanka halkının onurunu da yerle bir eden bir duruştur. Ülkenin kuzeyi ve doğusundaki askeri işgal o bölgelerde bulunan Tamil halklarını her zaman ikinci sınıf yurttaş şeklinde yaşatmak zorunda bırakacak. Onları savaş sonrasında 'kalkınma' ve 'yeniden yapılanma' ile kandırıp durdurabileceğinize inanmayın. Yaraları ebediyen üzerlerinde kalacak. (YT/EKN)
* Bu yazı 1 Kasım 2010 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.