11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı ve yöneticisi, biri Twitter kullanıcısı 12 kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının ilk duruşmasının ikinci gününde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör savunma yaptı.
TIKLAYIN - Cumhuriyet Davası 2. Gün
Mustafa Kemal Güngör'ün savunması özetle şöyle:
"Gülen'i Çetinkaya'nın yazılarından öğrendim"
32 yıllık avukatım. Serbest çalışıyorum. 1992 yılında, İlhan Selçuk ve ekip arkadaşlarının çağrısıyla Cumhuriyet Gazetesinin avukatlığına başladım. Yıllardır okuduğum ve olan-biteni penceresinden izlediğim Cumhuriyet Gazetesinin vekilliğini yapmak benim için gurur verici bir görevdi.
Demokrasinin, Cumhuriyet devrimlerinin, laikliğin, aydınlanmanın okulu olan Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’tan Uğur Mumcu’ya, Ali Sirmen’den Cüneyt Arcayürek’e Hikmet Çetinkaya’dan Orhan Erinç’e tüm Cumhuriyet’çilerle aynı mücadelenin içinde olmak büyük bir onur ve mutluluktu. Cumhuriyet Gazetesi ile ilişkimiz bir şekilde o yıldan bugüne devam etti. Son olarak yönetimdeki arkadaşlarımın davetiyle 18 Şubat 2014 tarihinde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildim. Halen, Vakıf Yönetim Kurulu üyesiyim. Şimdi de somut herhangi bir fiil isnadıyla değil, yalnızca bu sıfatım nedeniyle suçlanıyorum.
Cumhuriyet Gazetesi, ben ve arkadaşlarım FETÖ, PKK, DHKP/C silahlı terör örgütlerine yardım ediyormuşuz; iddianame böyle diyor. Düşünebiliyor musunuz; yıllardır yazı ve haberleriyle bu örgütler konusunda halkı bilgilendiren, daha FETÖ olarak adlandırılmadığı dönemde Gülen Cemaatinin iç yüzünü ve karanlık emellerini ortaya koyan, bu tehlikeli yapılanma hakkında kamuoyunu aydınlatan, yetkilileri ısrarla uyaran Cumhuriyet Gazetesi şimdi bu örgütlere (hem de üçüne birden) yardım etmekle suçlanıyor.
Ben 43 yıllık bir Cumhuriyet okuru olarak Fethullah Gülen’i 35-40 sene önce Hikmet Çetinkaya’nın yazılarından öğrendim. Öğrenmekle kalmayıp, Fethullah Gülen’in, hakkındaki yazılarla ilgili olarak Cumhuriyet Gazetesi aleyhine açtığı onlarca davada Gazete’nin ve Hikmet Çetinkaya’nın avukatlığını yaptım.
"İroniye bakın"
İroniye bakınız ki, şimdi Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeleri olarak Hikmet Ağabey ile, yani kelimenin tam anlamıyla FETÖ’nün kitabını yazan Hikmet Çetinkaya ile birlikte FETÖ’ye yardım etmekle suçlanıyoruz. Türkiye’yi tanıyan, gazete okuyan, güncel olayları takip eden, objektif ve iyi niyetli davranan hiç kimse bu absürd iddiaya inanmaz.
Öyle sanıyorum ki, adını Atatürk’ün koyduğu, Cumhuriyet’le yaşıt, Türkiye’nin en köklü gazetesi olan Cumhuriyet Gazetesine yönelik bu çaptaki bir operasyon sadece Türkiye’de değil, dünyada da ilktir.
"Cumhuriyet'i susturmaya yönelik siyasi bir operasyon"
Bu dava hukuki değil, Cumhuriyet Gazetesi’ni susturmaya yönelik siyasi bir operasyondur. Bizler ve Cumhuriyet Gazetesi üzerinden tüm gazetecilere, tüm basına, toplumun muhalif kesimlerine gözdağı verilmektedir. İddianameye yansıyan zihniyet, bunun en somut delilidir.
İddianameye geçmeden önce, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Murat İnam’dan bahsetmeden olmaz.
Savcı Murat İnam, FETÖ üyeliği ve başka bir dizi suçlamayla Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde yargılanıyor. Hakkında bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir kez müebbet hapis cezası talep ediliyor. Adli kontrole tâbi tutulmuş. Her nasıl oluyorsa (!) hâlen savcılık görevine devam ediyor. Kendisi zorda ve darda olan bu savcı, özel olarak Cumhuriyet Gazetesi soruşturmasında görevlendiriliyor. Bizi FETÖ’ye yardım etmekle suçluyor ve bizler 9 aydır tutukluyuz. Komik değil mi? FETÖ’ye üyelikle suçlanan savcı tutuksuz, görevine devam ediyor; savcının FETÖ’ye yardımla suçladığı Cumhuriyet yazar ve yöneticileri tutuklu…
Bu hukuka aykırı durumu gözaltında iken öğrendik. Durum açığa çıkınca Adalet Bakanı, mealen “bir davada yargılanan kişiye bu soruşturmanın verilmesini talihsizlik olarak görüyorum. Keşke böyle bir görevlendirme yapılmasaydı. Bu tamamıyla başsavcının işbölümü çerçevesinde yaptığı iştir” diye geçiştirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, HSYK’ya şikâyette bulunduk. Tutuklanmamıza karar veren İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği’nde dile getirdik. Ama nafile! Soruşturmayı en başından sonuna kadar bu savcı yürüttü.
Bu durum, adil yargılanma hakkımızın açık ihlalidir.
"Kimin neyle suçlandığı belli değil"
Somut olgulara değil, kurgulara dayalı bir torba iddianame var. Bireyselleştirilmemiş, kimin neyle suçlandığı belli olmayan, herkesin her şeyle suçlandığı, dağınık ve karışık iddianamede hakkımızdaki suçlamalar şöyle
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun usulsüz yöntemlerle ele geçirilmesi; Cumhuriyet Gazetesi’nin yayın politikasının değiştirilmesi; Cumhuriyet Gazetesi’nde FETÖ, PKK, DHKP/C terör örgütlerinin amacına hizmet eden haber ve yazıların yayınlanması; Cumhuriyet Vakfı’ndan, gazeteyi yayınlayan şirkete karşılıksız borç verilmesi, Vakıf kaynaklarının bedelsiz kullandırılması; Cumhuriyet Vakfı’nın Şişli’de bulunan taşınmazının rayiç değerinin altında bir bedelle satışı nedeniyle Vakfın zarara uğratılması.
İddianamede, Vakfın ele geçirilerek yayın politikasının değiştirilmesiyle silahlı terör örgütlerinin amaçlarına hizmet eden haber ve yazıların yayınlanması fiillerinin “terör örgütüne yardım etme” suçunu oluşturduğu iddia ediliyor.
Birinci Suçlamaya Cevaplar:
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun usulsüz yöntemlerle ele geçirilmesi suçlamasını reddederim. En başından beri Savcılık’ta, Sulh Ceza Hâkimliği’nde Vakıf Yönetim Kurulu seçimlerinin bu ceza davasıyla hiçbir ilgisi olmadığını, bunun hukuki bir ihtilâf olduğunu, ihtilâfla ilgili hukuk davasının devam etmekte olduğunu anlattım.
İddianamede, Cumhuriyet Vakfı’nda 2013 yılında ve 2014 yılı Şubat ayında yapılan Yönetim Kurulu seçimlerinin usulsüz olduğu iddia edilmektedir. Bu tarihlerde benim Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi olmadığım açıktır. O halde, Cumhuriyet Vakfı Yönetimini usulsüz olarak ele geçirme suçlamasının muhatabı olmamam gerekirdi.
Tekrar belirteyim: Vakıf Yönetim Kurulu seçimleri bu ceza davasının konusu olamaz. Esasen, Yönetim Kurulu’nun usulsüz yöntemlerle ele geçirilmesi diye bir suç tipi yoktur. Suçlama, suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır.
Yönetim Kurulu seçimleri, Vakıf Resmi Senedi’ne ve yasal mevzuata uygun değilse, bunun yaptırımı olsa olsa bir hukuk mahkemesi kararıyla seçimlerin iptal edilmesidir. Karara göre de seçim yenilenir. Dolayısıyla, Yönetim Kurulu seçimleri bu ceza davasında tartışılamaz.
Hal böyle iken, Savcılığın illa ki bu konuyu da bu davanın içine katmak ve olayı kriminalize etmek için özel bir çaba gösterdiğini, hatta iddianamenin bir bölümünde “Cumhuriyet Vakfıyla ilgili bir kısım işlemler hukuki işlem niteliğinde olup, konumuz dışında kalmakla birlikte” dediği halde, bu hukuki ihtilâfın tam da içine daldığını, tarafgir davrandığını, bazı incelemeler yaptırdığını, yargı mercileri üzerinde psikolojik baskı yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Savcılığın, hukuki ihtilâfla ilgili davanın devam ettiğini, konunun uzmanlarından farklı yönde bilirkişi raporları alındığını, Vakıflar Müfettişlerinin farklı sonuçlar içeren raporları olduğunu bilmesine rağmen, sanki konu kendi görev alanındaymış gibi bilirkişi incelemesi yaptırması manidardır. Özetle, Savcılık, görevi olmayan bir hukuki uyuşmazlığın içine karışmış olup, Mahkeme’yi de buna bulaştırmak istemektedir. Bu asla kabul edilemez.
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu’nun 2013 ve 2014 yıllarında yapmış olduğu toplantılardaki hukuki uyuşmazlığın esası, yetersayı ile toplanılıp toplanılmadığı, bu durumun yapılan üye seçiminin iptalini gerektirip gerektirmediğidir. Savcılık, iddianamede bu durumu “ele geçirme” diye niteleyerek kendisini hiç ilgilendirmeyen bir konuda taraf olmuştur. Şurası açıktır ki, burada biz sanıklara yüklenen “FETÖ’ye yardım” suçunun maddi olayını oluşturan fiil, gazetede yayınlanmış bazı haber ve yazılardır. İddianame, bu haber ve yazılara başlık ve manşet olarak değinip, sanki bu fiille bir nedensellik bağı varmışçasına uzun uzadıya Vakıf Yönetim Kurulu toplantısını araştırmış, hukuk mahkemesinin alanına yetkisiz olarak el uzatmıştır. İddianamenin mantığına göre soralım: Acaba suçlamaya esas kabul edilen haber ve yazılar Gazetede hiç yayınlanmamış olsaydı bile Savcılık yine de (7) kişi yerine (6) kişiyle toplantı yapılmış, Vakıf böylece “ele geçirilmiş” diyerek sırf bu nedenle FETÖ’ye yardımdan dava mı açacaktı?
Vakıf Yönetim Kurulu seçimleri ile Gazete yayınları arasında suç yolunda adeta zorunlu bir nedensellik ilişkisi varmış gibi göstermek saçmadır. Savcılık, İddianamede asıl olarak, Gazetedeki yayın içeriğiyle ilgili değildir, tersine bunu bahane yaparak Vakfın özel ve iç hukukuna müdahale etmek istemektedir. Gerçek maksat budur.
İkinci Suçlamaya Cevaplar:
Gazetenin yayın politikasının değiştirildiği, yayın politikasından hukuken sorumlu olduğum iddia edilmektedir.
Hemen belirteyim ki, böyle bir yaklaşım kabul edilemez. Gazetenin yayın politikasının değiştirilmesi Savcılığı ilgilendiren bir konu değildir. Gazete kendi yayın politikasını belirler ve Gazeteyi okurlarına sunar. Gazete beğenilir ya da beğenilmez; övülür, eleştirilir; okur, beğenisine göre gazeteyi alır, almaz. Bu tamamen Gazete ile okurları arasındaki bir konudur. Savcılık ancak yayınlanan somut haber ve yazılarda içerik olarak bir suç unsuru varsa onunla ilgilenir ve gereğini yapar. Bu suçla ilgili, kanunda sorumlu gösterilen kişiler hakkında soruşturmasını açar.
Savcılık, yayın politikasına karışamaz. “Yayın politikasının değiştirilmesi” diye bir suç tipi yoktur. Böyle bir konunun tartışma yeri mahkemeler değildir.
Kaldı ki, Cumhuriyet Gazetesi’nin yayın politikası değişmemiştir. Cumhuriyet Gazetesi’nin temel yayın politikası, Cumhuriyet Vakfı Resmi Senedi’nin Başlangıç Bölümünde açıkça yazılıdır:
“Cumhuriyet ne hükümet, ne parti gazetesidir. Cumhuriyet yalnız Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın anlatımıyla demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkmaya çalışan her kuvvete karşı mücadele edecektir. Ülkemizde her anlamıyla gerçek bir demokrasi kurulması için bütün varlığı ile çalışacaktır. Cumhuriyet, Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı ‘aydınlanma’ yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösterecektir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Bildirgesi’ni demokrasinin evrensel anayasası olarak benimseyen Cumhuriyet, amaçlarına ancak Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü kapsamında ulaşılacağını temel ilke sayar.”
Cumhuriyet Gazetesi bu ilkeler çerçevesinde yayınına devam etmektedir. Yayın politikasının değiştiği iddiası doğru değildir. Şayet aksi yönde eleştiriler olursa, bunun yeri mahkemeler olamaz. Cumhuriyet Gazetesi eleştiriye her zaman açık olmuştur, haklı eleştirinin gereğini yerine getirir. Yoksa, Cumhuriyet Gazetesine hasım olmuş kötü niyetli kişilerin, Cumhuriyet’e, yönetici ve yazarlarına çamur atmaya çalışanların, Gazeteyi kendileriyle kaim zanneden eski Cumhuriyet Gazetesi mensuplarının, kerameti kendinden menkul bilirkişilerin sübjektif ve asılsız iddia ve değerlendirmelerine itibar edilerek, Gazetenin yayın politikasının değiştirildiğini iddia etmek, böyle bir suçlama getirmek, abesle iştigaldir.
Üçüncü Suçlamaya Cevaplar:
Cumhuriyet Gazetesinde silahlı terör örgütleri, FETÖ, PKK, DHKP/C’nin amacını hizmet eden haber ve yazıların yayınlandığı ve bunun terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu iddia ediliyor. Bu haber ve yazılar nedeniyle de sadece Basın Kanunu ve TCK’da sorumlu olduğu belirtilen yazı sahipleri ve yayın sorumlularının değil, onlarla birlikte Gazeteyi yayınlayan şirketin tüm yönetici ve imza yetkililerinin ve hatta Gazetenin isim hakkını yayıncı şirkete kiraya veren Cumhuriyet Vakfı’nın, benim de aralarında bulunduğum, tüm Yönetim Kurulu üyelerinin dahi cezai sorumluluğu olduğu belirtiliyor. Bunun da nedeni, suçun işlendiği aracı (yani Gazeteyi) bu suçu işleyenlere temin etmenin ceza sorumluluğu doğuruyor olmasıymış. Galiba bu bir ilk ve bizler için uygulanıyor.
Böyle bir sorumluluk anlayışı olamaz. Bu türden toplu cezalandırma anlayışı Ortaçağ’daki Engizisyon döneminde bile olmamıştır. Kollektif sorumluluk esası yalnızca faşizm dönemlerinde uygulanmıştır. Çağdaş ceza hukukunda böyle bir sorumluluk anlayışının yeri yoktur.
Cumhuriyet Gazetesinde editoryal bağımsızlık vardır. İlkesel olarak yayın yönetmeni ve yazı işleri yönetiminin editoryal tercihlerine müdahale edilmez. Vakıf ve Gazete Yönetim Kurulu üyeleri yayına karışmazlar. Bizim yayın işleriyle ilgili yetkimiz yoktur.
Gazetede yayınlanan haber ve yazılar, ifade ve basın özgürlüğü, toplumun bilgilenme hakkı kapsamında yayınlanmıştır. Haber ve yazılarda suç yoktur. Anlaşılan odur ki, Gazetenin haber ve yazılardaki eleştirel gazetecilik tavrı iktidarın hedefi olmuş ve bu husus iddianameye yansıtılmıştır.
Savcılık, yazı ve haberlerde bir suç unsuru görüyorsa, yasal süre içinde olmak kaydıyla, sadece ve sadece kanunda sorumlu olduğu belirtilen kişiler hakkında dava açabilir. Ceza sorumluluğunun sınırlarını keyfi biçimde genişletemez.
Hakkımızda tutuklama kararı veren İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği, tutuklama kararında aynen şöyle demektedir:
“Yeni Gün Haber Ajansının Cumhuriyet Gazetesini çıkaran ticari firmanın adı olduğu, Cumhuriyet Vakfının bunlar üzerinde üst bir kurum olduğu; yani Cumhuriyet gazetesinin isim ve yayın hakkını elinde bulunduran bir kurum olduğu, Cumhuriyet Vakfının, Cumhuriyet gazetesinin isim hakkını Yenigün Yayıncılığa ücret karşılığında kiraladığı bu hali ile Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazı ve haberlerin Cumhuriyet Vakfı ve Yeni Gün Haber Ajansının Yönetim Kurulu Üyelerinin de sorumluluğunu doğuracak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. (…)”
Peki, yasal dayanak ne? Yok !.. Tamamen keyfi ve kanunsuz bir karar.
Sonraki tarihlerde muhtelif Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutukluluğun devamı kararlarının da, iddianamedeki yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin iddiaların da, Sayın Mahkemenizin tutukluluğumuzun devamına ilişkin kararlarının da hiçbir yasal dayanağı yoktur. Bu kararlar da hukuka aykırıdır.
Bu yaklaşım bir hukuk devletinde kabul edilemez. Bu anlayış ancak totaliter rejimlerde kabul görebilir.
Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri için önce terör örgütlerine yardım suçu nedeniyle ceza verilmesi isteniyordu. Daha sonra, kamuoyunda daha farklı bir algı yaratmak ve bizleri itibarsızlaştırmak maksadıyla iddianameye aslında Asliye Ceza Mahkemesinin görev alanına giren bu suçlama da ilave edildi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Teftiş Kurulu Raporu uyarınca, 4 Nisan 2016 tarihli Vakıf Yönetim Kurulu kararına rağmen Vakıf Yönetim Kurulu kararı alınmadan Vakıftan borca batık şirkete karşılıksız olarak borç verilmesi işlemi ve Vakıf kaynaklarının bedelsiz olarak kullandırılmasından dolayı yargılanıyorum.
Önce bu kaynaklar kime aktarılmış, ona bakalım: Cumhuriyet Gazetesini yayınlayan ve Vakfın imtiyazlı ortak statüsüne sahip olduğu Cumhuriyet Gazetesine. Başka yere değil !
Vakıflar, ticaret şirketi değildir. Faaliyetlerinin amacı ticaret şirketlerinde olduğu gibi kârlılık değil, Vakfedenin resmi senede geçirilmiş arzusudur. Cumhuriyet Vakfı’nı vakfedeni, kurduğu vakfın yegâne amacının Cumhuriyet Gazetesinin yaşamasını sağlamak, onu desteklemek olduğunu açık bir şekilde Resmi Senette yazmıştır.
Vakfın, kâr amaçlı bir ticari faaliyet değil, belli bir amaca tahsis edilmiş malvarlığı olduğunu unutmamak gerekir.
Bizce gazetecilik faaliyetinin öncelikli amacı kamu yararıdır. Bu nedenle, gazetecilik serbest bir ticari faaliyet olduğu kadar ve ondan da önce, demokratik bir toplum bakımından olmazsa olmaz nitelikte bir kamu hizmetidir.
Vakfın İstanbul-Şişli’de bulunan taşınmazının rayiç bedelden düşük bedelle satışı nedeniyle Vakfın zarara uğratılması suçlaması Asliye Ceza Mahkemesi'nin alanına giriyor ama savcı zorlama bir çabayla iddianameye katmış.
Savcılık, bizler tutuklandıktan sonra, özel bir gayretle, yeni suçlamalar yaratmak maksadıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Cumhuriyet Vakfı’nın denetlenmesini isteyince; görevlendirilen müfettiş, başka işlemlerin yanı sıra, bu taşınmaz satışını da incelemiştir. Bu müfettiş anlaşılmaz bir biçimde, kendi kurumunun taşınmaz değerlemesi konusundaki lisanslı ve uzman kuruluşunun ekspertiz raporuna itibar etmemiş, lisansı ve uzmanlığı belli olmayan kurum personeline yeni bir rapor hazırlatmış, farklı değerlendirmeler yaparak bunlar üzerinden suç yaratmaya çalışmıştır.
Müfettişin, kendi kurumunun uzman kuruluşunun ekspertiz raporuna itibar etmemesi manidardır. Savcılık da müfettiş ne diyorsa doğru kabul ederek, aleyhimize suçlamada bulunmuştur. Bu kadar kötü niyetli ve haksız bir iddia ciddiye alınamaz.
Telefon kayıtlarına cevaplar:
İddianamede, 4 Bylock kullanıcısı şüpheli şahıs ve hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 1 kişiyle işyeri ve cep telefonum üzerinde iletişim kaydının bulunduğu, aleyhime delil olarak ileri sürülmüştür. Böyle anlamsız bir delil olur mu?
Gerçekten de, ben, beni arayan kişinin ya da aradığım kişinin Bylock kullanıcısı mı, FETÖ şüphelisi mi olduğunu nereden bileyim? Bu tür iletişimlerin delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, iletişim kurulan kişilerin FETÖ suçlaması sonucunda mahkûm edilmiş olması bile durumu değiştirmez. İddiada bulunan savcı, iletişimin neden ve nasıl delil olduğunu göstermek ve iletişimin terör örgütüne yardım etme suçu kapsamında nasıl bir yardım teşkil ettiğini açıklamak durumundadır. Aksi takdirde bu tür iletişim kayıtları delil olarak ileri sürülemez.
Suçlamalar hakkında diyeceklerim şimdilik bunlardır. Tüm suçlamaları reddederim.
"9 aydır haksız yere özgürlüğümüzden yoksunuz"
Bu soruşturmayı açanlar ve dava olarak mahkemenin önüne getirenler, Cumhuriyet Gazetesinin ve yöneticilerinin herhangi bir terör örgütüne yardım etmediğini, etmeyeceğini zaten biliyorlar. Görünen o ki baştan karar vermişler bizi suçlamaya, tutuklamaya, hakkımızda dava açmaya, bize eziyet etmeye.
Ama zulme, korkuya ve hukuksuzluğa teslim olmak yok…
Büyük düşünür Montesquieu; “Bir kişiye yapılan haksızlık, tüm topluma yapılan tehdittir.” der. Bizler, dokuz aydır haksız yere özgürlüğümüzden yoksunuz.
Dilerim bu haksızlığı, bu tehdidi, bu adaletsizliği artık sona erdirirsiniz.
Zira, adaletin olmadığı bir ülkede, hiçbir şey yok demektir. (EA)
* Yargılananlar: Tutuklular: Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, köşe yazarı Kadri Gürsel, karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Bülent Utku, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi avukat Mustafa Kemal Güngör, köşe yazarı Hakan Kara, Kitap eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, okur temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay, muhabir Ahmet Şık, tweet'leri nedeniyle yargılanan tutuklu sanık Ahmet Kemal Aydoğdu. Hakkında adli kontrol kararı verilenler: Cumhuriyet Gazetesi eski yayın yönetmeni ve köşe yazarı Aydın Engin, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Hikmet Çetinkaya. Hakkında kısıtlama kararı olmayanlar: Eski muhasebe müdürü Bülent Yener, muhasebe müdürü Günseli Özaltay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç. Hakkında yakalama kararı olanlar: Cumhuriyet Gazetesieski genel yayın yönetmeni ve köşe yazarı Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi eski çalışanı İlhan Tanır. |