“Eşcinsel olma olasılığımı düşündüklerinde afallıyorlar. ‘Nasıl yani’ der gibi bakıyorlar, şaşırıyorlar. Sonra da ‘Hadi oradan’ deyip tekrar gülüyorlar. İnanmıyorlar; ya ‘ibne’ olduğuma ya da Müslüman olduğuma.”
Şimdiye kadar bu söyleşi dizisinde kadınlar için başörtüsünü örtmenin de çıkarmanın da zorluklarına tanık olduk. Bu söyleşiyle ise başörtüsünü kendi tercihiyle örten bir kadının, “Başörtülü kadın” kalıplarına sığmadığında yaşadıklarına şahit oluyoruz.
Başörtülü sosyalist ve eşcinsel bir kadın bizimle kendi hikayesini paylaşıyor; muhafazakar çevrenin, kendi içlerinden çıkmış bir sapkın olarak görmesinden dolayı ona duydukları öfkeyi, muhalif çevrenin kendilerinden biri olarak değil de karşı taraftan devşirilen biri olarak görmesini ve bir kadının tüm bunlara rağmen özgür bir birey olma mücadelesini anlatıyor.
Başörtüsü kullanmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Bilinçli olarak örtünme isteğimin 20 yaş civarı olduğunu söyleyebilirim. Önceleri de içinde bulunduğum çevre, aile ve küçük yaştan itibaren süregelen alışkanlıklar sebebiyle zaten saçlarımı örtmeden çıkmıyordum evden dışarı.Okul haricindeki zamanlarda örtüyordum. Okullarda o zaman başörtüsü takmak serbest değildi. Bu o dönem benim için iyi bir şeydi. Çünkü zaten başımı örtmek istemiyordum. Ayıplarlar, “Bilmem kimin kızı başını açmış geziyor” derler korkusuyla başımı örtüyordum.
Zaten “Kız kısmı okumaz” diye düşünen bir çevrede büyüdüğüm için, kitap okumam ve durmadan ders çalışmam sebebiyle yeterince dışlanmıştım. Onedenle de örtümü çıkarmayı göze alamamıştım açıkçası. Bir süre sonra da zaten alışkanlık oluyor bence. Gerçekten bilinçli olarak tercih etmediğin müddetçe başörtüsü alışkanlıktan öteye geçen bir nesne değil. Yoksa dinin diğer tüm yasaklarını çiğne; yalan söyle, iftira et, gıybet et, kalp kır, aç insanla ekmeğini paylaşma sonra da başörtüsü taktığın için hakiki Müslüman olup cennete gitmeyi düşle. Mümkün mü bu?
Sosyal medyada başörtülü bir LGBTİ aktivisti olduğunu gizlemiyorsun. Bu noktada aldığın tepkiler nasıl?
Aslında sadece sosyal medyada değil, gerçek hayatta da pek gizlemeyi tercih etmiyorum. Çalıştığım iş yerinde bile cinsel yönelimimi bilen insanlar mevcut. Çoğu “hoşgörü” ile karşılıyor ya da hoşgörüyle karşıladığını düşünüyor. “Hoşgörü” dediğimiz şey zaten üstenci bir tutum. Ben hoşgörülecek bir şey yaptığımı, yani bir suç işlediğimi düşünmüyorum.LGBTİ destekçisi olduğunu iddia edip homofobik olan o kadar çok insan var ki…
“Hoşgörü” denilen şey tahammül etmedir ve ben kimsenin tahammül sınırlarında gezen şeyler yapmıyorum. Oysa benim hoş görülmeye değil, diğer insanlarla eşit olmaya ihtiyacım var. Öte yandan açık açık nefretini kusanlar da var. “Senin aldığın nefes bile haram” diyenler var. “Kafası karışmış buorospunun, gel ben sana yardım edeyim” diyerek tecavüz ile tehdit edenler var. Linç etmeye çalışanlar var. Esasında hemen hemen her LGBTİ bireyi bu tarz cümlelerle karşılaşıyor. Fakat benim başörtülü olmam, durumu farklı da bir boyuta taşıyor. Çünkü bana içlerinden çıkmış bir sapkın gözüyle bakıyorlar ve öfkelendikleri konu aslında bu. Zaten genel olarak LGBTİ bireylerine saldırıyorlar. “Sapkın” diyerek saldırdıkları bu insanların içinde inançlı ve başörtülü yani kendileri gibi görünen birinin olması onları iyiden iyiye çıldırtıyor. Ama bu hayatta sadece tek bir renk yok. İçinde gökkuşağını taşımayanlar bunu farkedemiyor ne yazık ki.
Cinsel yönelimin noktasında açıldığın insanlardan ne tür tepkiler alıyorsun?
Gülüyorlar önce. Sonra bunun gerçek olma olasılığını düşündüklerinde ise afallıyorlar.“Nasıl yani” der gibi bakıyorlar, şaşırıyorlar. Sonra da “Hadi oradan” deyip tekrar gülüyorlar. İnanmıyorlar, ya “ibne” olduğuma ya da Müslüman olduğuma. İnsanlar bu konuda bana şaka gözüyle bakıyor. O yüzden artık akışına bıraktım ben de. Onlara bu konuyla ilgili açılmak yerine kendi kendilerine öğrenmelerini bekliyorum. Öğrendiklerinde de zaten uzaklaşıyorlar, hemen hemen hepsi gidiyor yanımdan. Birkaçı hariç, en yakın arkadaşlarım dahi uzaklaşarak kendilerince benden korunuyorlar.
Daha önceki yıllarca sarıldığım, öptüğüm, benimle yakın temas kurmaktan asla çekinmeyen bir kadın arkadaşım, ona açıldığım günün ertesinde ona tam sarılacağım zaman kollarımı itti ve bir daha bana yaklaşmadı. Bu insanla yıllardır arkadaştık, çok yakındık ve gerçekten kız kardeş gibi görürdüm kendisini.
İnsanlar tarafından “aykırı” olarak nitelendirilen diğer bir özelliğin ise politik duruşun. Kendini sosyalist olarak tanımlamana insanlar nasıl tepkiler veriyor?
Tepkiyi geçtim artık, kimse kabullenmiyor ki beni. Eskiden bir devrimci-sol fraksiyonda örgütlüydüm. Bu örgütün kurumlarına gidiyordum, sadece biraz ilgili ama kafası karışık, çelişki içinde biri olarak görüyorlardı beni. LGBTİ kurumlarına ilk gittiğimde de kapıyı,“Yanlış geldiniz herhalde” deyip yüzüme kapatmışlardı mesela. Daha yeni yeni alışıyorlar, ya da ben alıştıklarını düşünüyorum. Onur yürüyüşüne gidiyorum mesela, görenler “Abla desteğe gelmiş” diyorlar, onlardan olduğumu kabullenmiyorlar veya buna ihtimal vermiyorlar.1 Mayıs’a gidiyorum, “Başörtülü bacılarımız bak bizim yanımızda, muktedire inanmamışlar” gibi cümleler duyuyorum. Bana mücadelenin içinde var olan bir birey olarak değil, muhafazakarların içerisinden devşirilmiş bir kişi olarak bakıyorlar.
Metro, vapur çıkışlarında tüm insanlara sosyalist bildiri dağıtılıyor, ben almak için elimi uzattığımda geri çekiyorlar, bu tamamen önyargılarından. Başörtüsü taktığım içinmuhafazakâr iktidarı destekliyormuşum veya desteklemek zorundaymışım gibi algılanıyorum. Hayır. İstismara uğrayan benim inancım ve ben o istismarı savunmak zorunda değilim.Lafın kısası hem LGBTİ bireyi, hem sosyalist hem de Müslüman bir kadının var olabileceğine kimse inanmıyor, inanamıyor.
Niye? Çünkü bütün bunların tek bir kişide toplanmış oluşu sadece çelişki olarak görülüyor. Ya hiçbir şey anlamadığımı, ya dikkat çekmek için yalan söylediğimi ya kavram karmaşası yaşadığımı söylüyorlar. Hayır; biri cinsel yönelimim, diğeri siyasi görüşüm, diğeri de inancım.
Kuran bana göre, herkesin okuyup farklı anlamlar çıkardığı ve inancını da o yoruma göre şekillendirdiği bir kitap. Herkes Kuran’dan ne anlıyorsa o kadarını hayatında uyguluyor. Kuran’daki bazı noktaları kişisel yorumlarla anlamlandırıp, bunun üzerinden de dini bir dayatma unsuru olarak araçsallaştırmak bana göre yanlış ve kabul edemeyeceğim bir şey. İnan o kadar çok şey duydum ki kendim hakkında, o yüzden artık bunları dinlemekten de, kendimi insanlara anlatmaktan da vazgeçtim. Neticede sadece herkes kendi kafasındaki şeylere inanıyor. Ailem politik duruşumu görmezden geliyor. Evet, artık görmezden geliyorlar, yokmuş gibi,sanki şakaymışım gibi görüyorlar. Ailem ve tüm akrabalarım aşırı muhafazakâr, sürekli “Senin beynin yıkanmış” diyorlar bana.
Seninle aynı süreci yaşayıp seninle irtibat kuran kadınlar var mı? Bu kadınlara neler söylemek istersin?
Var, çok fazla olmasa da var. Çoğumuz korkuyoruz, gizliyoruz kendimizi. İşin ucunda ölüm bile var. Hiç tanımadığın biri seni bir köşe başında bıçaklayabilir, kaçırıp “aklı başına gelsin” diye tecavüz edip öldürebilir ya da dövebilir. Tüm bunlar sırf sen ondan farklısın, farklı bir yolda yürümeyi tercih ediyorsun diye yapar.
Hiç kimse de çıkıp bir şey yapmaz. Çünkü burası Türkiye, biz kadınlar burada ikinci, üçüncü sınıf hattabelki bir sınıfa bile mensup olamayan varlıklarız.
Bizim var oluşumuzu kabullenmeyen insanlar tarafından büyütülüyor ve yönetiliyoruz. O yüzden kendimizden kim oluşumuzdan vazgeçmememiz lazım. Sadece onlara karşı direnmek değil mesele. Esas kısım kendimize karşı direnişte.
Korkularımıza, acılarımıza, incitilmişliğimize, dışlanmışlığımıza rağmen vazgeçmemek için kendimize bile direnmeliyiz. (BC/ÇT)