Rum Cemaat Vakıflarını Destekleme Derneği'nin (RUMVADER) düzenlediği "Toplumumuzun dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına göre cemaat vakıflarının taşınmazlarının iyi yönetimi ve korunması" toplantısında ilk kez Rum toplumu dışında bir cemaat mensuplarıyla biraraya gelindi.
Açılış konuşmasını Vakıflar Meclisi Azınlık Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas'ın yaptığı toplantının konuşmacıları Türk Musevi Cemaati Başkan Yardımcısı Moris Levi idi.
RUMVADER'in “Azınlık Vatandaşları-Eşit Vatandaşlar” projesi kapsamındaki toplantı 23 Ekim Perşembe günü Zoğrafyon Rum Lisesi’nde yapıldı.
Vingas: 70 vakıf var
Laki Vingas iki yıldır süren Avrupa Birliği destekli proje proje kapsamında Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul’u tüm parametreleriyle incelediklerini, hazırladıkları raporları yakında paylaşacaklarını açıkladı.
"Yahudi cemaati sahip olduğu hiyerarşik yapı, gelenekleri ve cemaatin içinde çok sayıda iş insanının bulunması nedeniyle farklı bir vizyona ve insiyatif kabiliyetine sahip.
"Rum cemaatinin de bu çeşit bir vizyona ihtiyacı var. Çünkü Rum cemaati tüm işadamlarını kaybetmesi nedeniyle çok daha surileşmiş bir toplum haline gelmek zorunda kaldı.
"Rum cemaatinin 70 vakfı bulunuyor. Gençlerin bu konuda nasıl hazırlanabileceği, gelecek nesilleri nasıl bilgilendirebilecekleri ve ayrıca günün şartlarına nasıl uyulur, taşınmaz konusunda piyasanın yeni elemanları nelerdir ve bu taşınmazlar nasıl yönlendirilebilir giiiibi sorulara ve konulara cevaplar arayacağız?".
Levi: Musevi cemaatinin hiyerarşik yapısı
Türk Musevi Cemaati Başkan Yardımcısı Moris Levi Türk Musevi Cemaatinin farklı bir hiyerarşik yapıya sahip olduğunu, ne Rum ne de Ermeni cemaatinde böyle bir yapının bulunmadığını söyledi.
"Cemaat içinde bir karar alınması gerektiğinde Başkan, Başkan Vekili, idareciler devreye girerek ayrı bir yapı oluşturuyorlar. Bu yapılaşma 1856 Islahat Fermanı’na kadar uzanıyor. Devlet, 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra 1862’de Rum Patrikliği Nizamnamesini, 1863’de Ermeni Nizamnamesini ve son olarak da 1865’de Hahamhane Nizamnamesini kuruyor."
Levi'nin aktardığına göre; bu Nizamnameler Meclis-i Ruhani, Meclis-i Cismani ve Meclis-i Umumi olarak üç meclisin kurulmasını gerekli kılıyor. Meclis-i Ruhani din adamlarından oluşan, dini kuralların topluma yayılmasını ve dini işlemlerin yürütülmesini sağlayan liderlerin toplandığı bir meclisi; Meclis-i Cismani sivil liderlerin, mali işleri yürüten liderlerin, sosyal yardım ve tanıtım faaliyetleri için bir araya geldiği Meclisi, Meclis- Umumi’de her iki meclisin bir arada çalıştığı bir yapıyı temsil ediyor.
Bu sistem 1885’den 1909’da Hahambaşı Nahum Efendi seçilene kadar devam ediyor. Moris Levi burada bir dipnot vererek Zoğrafyon Lisesi’nin kuruluş tarihi olan 1893’ün aynı zamanda Musevi cemaatinin okul, hastane, büyük yardım kuruluşlarının da kurulduğu 1880-1909 arasına denk geliyor.
Levi bu nizamnameler aracılığıyla toplumlara vizyon, çalışma düzeni ve bir heyecan aşılandığınısöylüyor.O güne kadar sadece din adamlarınca yönetilen toplumlar bu şekilde büyük kurumları kurabilme şansına erişmişlerdi.
Musevi cemaatinde yapılanma
Levi 1909’lu zor yıllarda Musevi cemaatinde görüşleriyle insanları etkilemeye çalışan içeride veya dışarda çok fazla akımın olduğunu anlatırken Musevi cemaatinin homojen bir cemaat olmadığını, Eşkenazlar, Sefaradlar, dindarlar, sekülerler, Fransızca veya Ladino konuşanlar, Anadolu’dan göç edenler, İstanbullu olanlardan oluşan parçalı yapıda yer bulmaya çalışan çok farklı akımların olduğuna dikkat çekti. Bu akımlardan biri de Alyans’dı (Alliance Israelite Universelle)[1].
"Nahum Efendi’nin çok koyu bir Alyanscı olması cemaat içinde özellikle üst kademede, kanaat önderleri ve işadaamları arasında, taraftar bulamamasına ve zor bir Hahambaşılık dönemi geçirmesine sebep olmuştu. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tam bu dönemde Hahambaşı Nahum Efendi’yi görevli olarak Amerika’ya gönderdi.
"Bu boşluktan faydalanarak cemaatin önde gelenleri, entellektüeleri, iş adamları, kanaat önderleri bir birlik sağladılar ve Meclis-i Ruhani ve Meclis-i Cismani’nin dışında bir Yahudi Ulusal Meclisi adıyla yeni bir meclis kurdular. Nahum Efendi 1918’de geri geldiği zaman bu meclisi kapatıyor fakat idari heyetinin işleyişine engel olamayınca 1919’da istifa etmek zorunda kalıyor."
Levi Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber Hahamhane Nizamnamesi’nin kadük duruma düşünce dönemin yöneticilerinin 1920’lerde aynı bu sistemi devam ettiren başka bir sistem oluşturduklarını ve bu sistemin aşağı yukarı bugünkü cemaat yapısına zemin teşkil ettiğini anlattı..
Bugün itibariyle Türk Musevi Cemaati Meclis-i Cismani’nin yerine Laik Konsey, Meclis-i Ruhani’nin yerine Hahamlar Kurulu ve Meclis-i Umumi’nin yerine Temsilciler Meclisi’ne sahip bulunuyor. Hahambaşı’nın bu yapı içinde Lozan’dan gelen de facto bir yetkisi, sorumluluğu ve temsil görevi bulunuyor. Hahambaşının altında idareci kurullar yer alıyor. Bunların başında da Hahambaşı Müşavirler Heyeti, bütün sistemi denetleyen bir de Denetim Kurulu bulunuyor.
Bir heyet üç senede bir 60 kişilik Müşavirler Heyetini toplumun içerisinden seçiyor. Bu seçimde çeşitli yaşlardan, belli sayıda kadın ve genç kontenjanı ayrılması, farklı mesleklerden kişilerin bulunması (işadaamları, hukukçular, akademisyenler, gazeteciler) özellikle önem taşıyor.
Müşavirler Heyeti'nin seçtiği başkana Cemaat Başkanı sıfatıyla tanınıyor. Cemaat başkanının hukuki bir gücü olmamasına rağmen de facto yüzyıllardır devam eden bir Cemaat Başkanı sıfatı işlevine sahip. Bütün laik ve mali konularda Hahambaşı ile birlikte karar verme yetkisi bulunuyor. Bu kurul dış ilişkileri yürütüyor (cemaatin temsiliyeti); sosyal yardım kurumlarını denetliyor ve idare ediyor; tanıtım, halkla ilişkiler, kültürel varlıkların korunması gibi faaliyetlerde bulunuyor; dini hizmetlerin yürütülebilmesini organize ediyor ve gençlerin eğitimini koordine ediyor.
Levi özellikle bütün vakıfların, derneklerin ve kurumların bu sistemin bir parçası olduğunun altını çizdi. Müşavirler Heyeti seçilirken çeşitli cemaat vakıflarında ve derneklerinde yöneticilik yapmış olan kişilerin seçilmesine de ayrıca dikkat ediliyor.
Denetim Kurulu da tüm bu yapıyı, cemaat vakıflarını, derneklerini ve kurumlarını denetliyor. Cemaate ait tüm vakıflar ve kurumlar senenin başında Denetim Kuruluna bütçelerini sunuyorlar.
Konsensüs
Bunların dışında diğer iki cemaatte de olduğu gibi Vakıflar ve günlük işleri yürüten vakıf yöneticileri bulunuyor. Levi cemaat yapısının vakıflara destek olmayı kolaylaştırdığını, bu sistem içinde Vakıfların bütçe akışının efektif bir şekilde yürütülmeye çalışıldığını belirtti.
"Konsensüs sadece yöneticiler arasında değil cemaat içinde de yer alıyor.Bu sistemin dönmesini sağlayan da bir bağış sistemi var, cemaat üyelerinden toplanan bu bağışa Kizba deniyor. Örneğin İstanbul’da yaşayan her musevi ailesi kendi gelirine orantılı olarak Hahambaşılığa bu bağışı yapmak durumunda."
Levi bu bağış sisteminin şeffaf ve demokratik şartlarda işlediğini, her bağış yapan kişinin karşılığında hesap sorma yetkisinin de olduğunun altını çizdi.
"Bu yapının kanunlarda yeri olmadığı için devamlılığın sağlanmasında cemaatte konsensüsün sağlanması önemli. Bu konsensüsü cemaat liderleri sağlıyor. Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto gibi liderler bu sistemi ayakta tutan kişiler olarak gösteriliyor."
“İki Musevinin olduğu yerde üç fikir vardır. Tartışmalara rağmen cemaat içinde birbirimize küsmeden, bu sistemin devamını sağlamak gerekiyor. Herkes başka bir yol olmadığının bilincinde. Dünyanın her yerinde yeterince düşmanlarımız bulunuyor. Bu yüzden birlik ve beraberlik içinde olmak çok önemli."
Refleksler
Levi bu yapının olumlu ve olumsuz tarafları olduğunu belirtiyor; karar alma süreçlerini uzatıyor, bürokrasi zaman kaybına neden olabiliyor. Musevi Cemaati liderleri genellikle işadamlarından seçildiği için müşterisini ve piyasayı tanıma içgüdüsüyle cemaatin demografik yapısı sürekli takip edilebiyor.
Demografik yapıyla ilgili sürekli istatistikler üretiliyor (yaş gurubu, cinsiyet dağılımı, ölüm-doğum oranları, mesleklerin dağılımı...). Bütçedeki kaynakların effektif bir şekilde kullanılması için bu tür istatistikler önem taşıyor..
Bugünkü tablo cemaatin hızla azaldığını, yaşlandığını ve hızla fakirleştiğini gösteriyor. Levi bu tehlikeler nedeniyle birlikteliği ve merkeziyetçiliği daha da ileriye götürmeye kararlı olduklarını belirtti.
"Bütçeleri doğru ve verimli kullanabilmek için Vakıfları birleştirmeye, aynı fonksiyonları yapan yardım kuruluşlarını tek bir çatı altında toplamaya çalışacağız. Cemaat bünyesindeki düşkünler evi ve huzur evi birleştirilerek bunun ilk adımı atılmış oldu. Kaynakları idareli kullanmak elzem. Gençleri de sistemin içinde tutabilmek için modern yöntemlere ihtiyacımız var.
"Museviler, 2000-3000 senedir azınlık olarak yaşamaya çalışırken reflekslerini de geliştirdiler. Topluma kendilerini tanıtmada çok başarılı olamadıklarını fakat bunu aşmak için de çabalıyorlar. " (ÖK/HK)
[1] 1860 yılında Fransız Yahudiler tarafından Paris’de kurulan Alyans, Batı Yahudiliğinin reform yanlısı yönünü Doğu’daki din kardeşleri arasında canlandırmayı hedefliyordu. Yakın Doğu’da müslüman ülkelerde yaşayan yahudi cemaati mensuplarına bir zanaat öğretmek ve kültür eğitimi vermeyi amaçlıyordu. Esther Benbassa ve Aron Rodrigue, “Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi”, Yayına Hazırlayan: Rıfat N. Bali, İletişim Yayınları, 3. Baskı, Istanbul 2010; Rıfat N. Bali, “ Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri: Bir Türkleştirme Serüveni (1923-1945), İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2005, İstanbul.