Dün Tahran'da 100 bini aşkın insan geçtiğimiz hafta sonu yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını protesto için sokaklara döküldü. ABD ve başlıca Batı Avrupa devletleri de muhalefetin seçimlere hile karıştığı iddialarının soruşturulması yönündeki baskılarını artırdılar.
Dünkü gösteri Mir Hüseyin Musavi yandaşlarının 12 Haziran'dan bu yana yaptıkları protestoların en büyüğüydü. Hükümet önceki günlerdeki gösterileri yasakladıysa da dünkü toplantıyı önlemek için herhangi bir girişimde bulunmadı.
Genel olarak barışçı geçen gösteri Ahmedinejad'a bağlı gönüllü Besiç milislerinin karargahı önündeki çatışmada kana bulandı. Bir göstericinin kurşunlanarak öldürüldüğü, çok sayıda kişinin de yaralandığı bildirildi. Olay yerinde bulunan bir foto muhabiri haber ajanslarına silahların, kalabalığın karagaha saldırmasından sonra ateşlendiğini söyledi.
Pazartesi gecesi yapılan TV çekimlerinde kalabalığın binayı ve korumaları taşa tuttuğu onların da ateşle karşılık verdiği görülüyor. Buna karşılık kalabalık da binayı ateşe veriyor.
Bir gece önce, Tahran Üniversitesi'nde binlerce öğrenci "Diktatöre ölüm" sloganlarıyla gösteriye giriştiler ve çevik kuvvet polisiyle çatıştılar. Öğrenciler polise tuğla ve parke taşları fırlatırken, polis de göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi ile karşılık verdi.
İki Tahran: Zengin kuzey Musavi'den, yoksul güney Ahmedinejad'dan yana
Pazar günü Ahmedinejad da başkentin merkezinde büyük bir zafer mitingi düzenledi. Batı basınında hemen hiç yer verilmeyen bu gösteriyle ilgi olarak Irish Times muhabirinin verdiği bilgiye göre, "onbinlerce Ahmedinejad yandaşı Tahran merkezindeki zafer mitinginden evlerine büyük bir coşku içinde dönüyorlardı." Muhabir güneyin yoksul mahallelerindeki kutlamalarla daha varsıl kuzey banliyölerindeki protestolar arasında bölünmüş İran başkentinin "bir ve aynı değil iki ayrı kent gibi hissettiği"ni söylüyordu.
Cuma seçimlerinin resmi sonuçlarına göre oyların yüzde 63'ünü Ahmedinejad yüzde 34'ünü Musavi aldı. Musavi yandaşları derhal sonuçları hileli ilan ettiler ve Ahmedinejad hükümetini "darbe" yapmakla suçladılar. Gerçi Ahmedinejad rejiminin doğası göz önüne alındığında oy çalınması ihtimal dışı sayılmazdı ama, Batı medyası sonuçların hileli olduğuna ilişkin hiçbir kanıt henüz ortaya sürülmeden muhalefetin iddialarını olduğu gibi yansıttı.
Seçim tahminleri Ahmedinejad'ı 1'e 2 önde gösteriyordu
Pazartesi Washington Post'ta yer alan bir köşe yazısında görüşlerine yer verilen ABD'nin iki büyük sivil toplum kuruluşu yetkilisi, bölgedeki en saygın kamuoyu yoklama kuruluşlarından birine yaptırdıkları ankete dayanarak, seçim sonuçlarının ortaya çıkan büyük oy farkı dolayısıyla hileli sayılması gerektiği varsayımını reddettiler.
"Terörden Kurtulmuş Yarın Kamuoyu Merkezi" başkanı Ken Ballen ve "Yeni Amerika Vakfı Amerikan Strateji Programı"ndan Patrick Doherty "seçim sonuçları İran halkının iradesini yansıtıyor olabilir" dediler.
11 ve 20 Mayıs'ta gerçekleştirilen anketlerin "Ahmedinejad'ın o tarihte Cuma seçimlerinin de ilerisinde, 1'e 2 önde olduğunu gösterdiği"ni belirten yetkililer Musavi yandaşlarının, Azeri asıllı muhalefet liderinin Azerilerin çoğunluğunun oyunu almamış olmasının sonuçların hileli olduğunu gösterdiği iddialarının yersizliğine dikkat çektiler. Anketlerin Azeriler arasında da Ahmedinejad'ın 1'e 2 önde olduğunu gösterdiğini söylediler.
"Musavi'nin Ahmedinejad'ın önünde ya da başa baş olduğu tek toplum kesimi üniversite öğrencileri ve mezunlarıyla yüksek gelir kesiminden İranlılardı," dediler.
"İnternet gençliği" efsanesi
Araştırmacıların dikkat çektiği bir başka olgu da medyanın "reform" isyanının can damarının İnternet kullanıcısı gençler olduğunu söylemesine karşın -NBC News protestoları "İnternet isyanı" olarak adlandırıyordu- anketlerin "İranlıların yalnızca üçte birinin İnternet erişimine sahip olduğu"nu göstermesiydi.
Reform?
Batı medyasının asıl göz ardı ettiği bu büyük sınıf farkı. Musavi'nin "reformları" nispeten daha imtiyazlı ve dar bir toplumsal kesimi hedefliyordu. Reform denilen şey de esasında Ahmedinejad'ın söylemlerinin yumuşatılarak Washington'la daha iyi ilişkiler kurulmasının yolunun açılması, ABD desteğiyle uygulanan yaptırımların gevşetilerek ülkeye yabancı sermaye akışının kolaylaştırılmasından ibaretti. Aynı zamanda bu reformlar "serbest piyasa" kapitalizmi ve işçilere ve kır yoksullarına yönelik toplumsal yardım programlarına karşıtlıkla özdeşleşiyordu. Bu türden kemerleri sıkma önlemlerinin, İran toplumunun çoğunluğunu oluşturan bu kesimler için bir çekim merkezi oluşturması pek mümkün sayılmazdı.
Ahmedinejad ise rejime halk desteğini sürdürmek üzere -popülist demagoji ve dindarlık çağrıları eşliğinde- bu programları kullandı.
Musavi'yi Mollaların en zengini de destekliyor
Seçim kampanyasının sertliği ve ardından patlak veren olaylar aslında İran'da şekillenmekte olan sınıflar arası gerilimler kadar İslam Cumhuriyeti'nin egemen politik kurumları içindeki büyüyen çatlakların da çarpık bir yansısı, ABD ve Avrupa'nın baskısı bu gerilim ve çatlakları daha da şiddetlendiriyor.
Seçimlere katılan bütün adaylar Devrim Muhafızları Konseyinde mollalar tarafından onaylanmışlsrdı ve tümü de aynı politik nizamın mensuplarıydı.
Batı basınınca kahramanlaştırılsa da Musavi pek bir "reform" savunucusu sayılmaz. Çoğu solcu olan siyasi muhaliflerin kitle halinde katli sırasında da İran'a bir milyon ölü ve yaralıya mal olan İran-Irak savaşında da ülkeyi o yönetiyordu.
Kendi döneminde "sertlik" yanlısı olarak bilinen Musavi şimdi İran orta sınıflarının gözünde yükselmek için reformist ve yenilikçi kesilmiş görünüyor. Oysa kampanyasının destekçileri arasında mollalar hiyerarşisinin sağcı unsurları ve daha da önemlisi İran'ın en zengin insanı olduğu söylenen eski cumhurbaşkanlarından Ali Ekber Haşimi Rafsacani var.
Musavi ve Ahmedinejad'ın rejim içindeki destekçileri arasındaki farklılıklar taktik düzeyde olsa da önemsiz değil. Büyük mali çıkarların yanı sıra İran'ın Washington ve öteki büyük emperyalist devletlerle ilişkilerinin nasıl düzenleneceği söz konusu.
Seçimler ve yolsuzluk iddiaları bölgedeki çıkarları lehine bir politika değişikliği sağlamayı amaçlayan büyük devletlerce İran'a yönelik bir baskı kampanyası düzenlemek için kullanılıyor.
ABD taraf oldu
Başlangıçta Obama yönetimi ihtilafın dışında kalmış gibiydi. Başkan yardımcısı Joseph Biden İran'da ABD çıkarlarının "seçimden sonra da önce aynı" kaldığını söyledi.
Ancak Pazartesi öğleden sonra ABD Dışişleri Bakanlığı politika değişikliği işaretleri vermeye başladı. Bir bakanlık sözcüsü "Şiddet haberleri, tutuklamalar ve seçimlerde kural ihlalleri olmuş olmasından sıkıntı duyuyoruz" dedi. "İranlı yetkilikleri halkın kendisini barışçı yoldan ifade etme hakkına saygı duymaya çağırıyoruz."
Ardından Başkan Barack Obama'nın demeci geldi: " Demokratik sürecin, konuşma özgürlüğünün, insanların barışçı muhalefet yapabilmelerinin, evrensel değerler olduğu ve saygı gösterilmesi gerektiği kanısındayım."
"Ne zaman barışçı muhalefet sergileyen insanlara şiddetle karşılık verildiğini görsem, ne zaman Amerikan halkı bunu görse onların sıkıntı duymakta haklı olduklarını düşünüyorum."
Washington 1978-79'da ABD'nin desteklediği Şahlık rejimi binlerce göstericiyi kurşunlarken böyle bir tepki vermemişti. Kan banyosu doruğundayken zamanın ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski Şah'a ABD'nin kendisini "sonuna kadar destekleyeceği"ni söylüyordu. Brzezinski bugün bir kez daha Obama yönetiminin önde gelen dış politika danışmanları arasında ortaya çıkıyor.
Bu arada Almanya Başbakanı Angela Merkel, göstericilere karşı güç kullanmanın "hiçbir şekilde kabul edilemez" olduğunu söyledi. "Seçim sonuçlarının saydam bir şekilde değerlendirilmesi gerekir, kuralsızlık işaretleri var," diye de ekledi. Avrupa Birliği yetkilileri de İran yetkililerini seçim sonuçlarına saygı göstermeye davet etti.
İran'ın Ruhani Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in dün Devrim Muhafızlerı Konseyini oyların çalındığı iddialarını soruşturmaya çağırması da İran içindeki gerilimlieri yatıştımak için olduğu kadar emperyalist güçlerden gelen baskıları da savuşturmakla ilgiliydi.
Bu baskıların İran'da demokratik hakların gerçekleşmesiyle ilgisi 30 yıl önce Şah'a sağlanan silah desteğinden daha fazla değil. ABD'nin ve Batılı güçlerin amacı bölgedeki stratejik çıkarlarını gerçekleştirmek ve ülkenin muazzam enerji kaynaklarını sınırsızca sömürmek için İran'a boyun eğdirmek.
_______________________________
Bill Van Auken'in wsws.org'daki makalesini Ertuğrul Kürkçü Türkçeleştirdi.