Haberin İngilizcesi için tıklayın
Yıllık işsizlik oranları TÜİK tarafından açıklandı ve en yüksek işsizliğin yaşandığı yerler değişmedi. Çünkü bölgesel anlamda eşitsizlikleri giderecek bir politikanın tersine eşitsizlikleri derinleştirecek bir siyasetin yol taşları duraksamadan örülüyor. Son üç yılın işsizlik oranlarının gösterildiği aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, Türkiye’de işsizlik oranlarının Türkiye geneli ortalamasının üzerinde olduğu bölgeler içerisinde İstanbul, Akdeniz ve açık ara Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu. Orta Anadolu’da (Kayseri, Sivas, Yozgat başta) son iki yıl içerisinde bariz bir şekilde yükselen işsizliğe 2018 yılı içerisinde “Ortadoğu Anadolu da” dahil olmuş görünüyor.
TIKLAYIN - 2018'de İşsizlik Yüzde 11 Oldu
Daha alt bölge (NUTS II) düzeyinde incelendiğinde ise son bir yıl içerisinde işsizlik oranlarının en çok arttığı iller Urfa-Diyarbakır (TRC 2) ve astronomik bir artışla Van, Muş, Bitlis, Hakkari (TRB2) bölgesi olduğu görülüyor.
Urfa-Diyarbakır bölgesinde son bir yıl içerisinde mevcut işsiz sayısına 52 bin ve Van, Muş Bitlis, Hakkari bölgesinde ise 61 bin ilave işsiz ortaya çıktı. Bazı bölgelerde işsizlik azalışı yaşandığı için Türkiye geneli ortalama işsiz sayısı artışının 83 bin kişi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde son yıllarda yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik krizin boyutu açığa çıkmaktadır.
Kolektif ve toplumsal bir cezalandırma
Çözüm sürecinin AKP eliyle durdurulması, “Dolmabahçe mutabakatının” tanınmaması ve sonrasında başlayan kent yıkımlarının etkisiyle söz konusu bölgede ekonomik açıdan kolektif ve toplumsal bir cezalandırma yaşatılıyor.
İşsizlik, yoksulluk ve göç bölgenin temel gündemlerinin başında geliyor. Bölge belediyelerine kayyum atanması (hatta kayyumlara defalarca kayyum atanması) ve OHAL hukuksuzluğu nedeniyle herhangi bir mahkeme kararı olmadan yapılan ihraçlar, onbinlerce işsiz ortaya çıkardı. Öte yandan sınır ticaretinin kısıtlanması özellikle Van, Şırnak, Mardin başta olmak üzere sınır kentlerinde zaten kısıtlı olan özel sektörün çöküşüne zemin hazırladı. Bazı yerlerde aylarca süren sokağa çıkma yasaklarına bölgedeki süresiz yayla yasakları da eklenince tarım ve hayvancılık sektörü daraldı.
Böylesi bir iklimde bölgesel bir turizm sektöründen söz etmenin ise mümkün olmadığı söylenebilir. Bunun en somut verisi ise aynı sınır kapılarından 2016 yılından 300-400 bin giriş yapılırken 2017-18 yılında bu sayıların 100 bin altına düşmüş olması gösterilebilir.
"Refahın ilk şartı barış iklimidir"
Konuyu başlığa çekmek amacıyla kısa kesmek için “refahın ilk şartı barış iklimidir” sözünün ispatlandığı bir coğrafyada, kamusal bir politika ile yoksulluk inşa ediliyor. Bugün MHP-AKP koalisyonunun birçok yerde seçim vaadi; “Daha çok korucu kadrosu” olmuşsa, burada üretim, istihdam ve refah adına bir şey konuşulamaz.
Ülke genelinde ve kamuda MHP-AKP koalisyonun 1 Kasım 2015’ten bu yana başlattığı “Üniformalı İstihdam Seferberliği” daha çok asker, polis, jandarma, bekçi istihdamı şeklinde gerçekleşti. Ancak işsiz sayısının tarihi bir rekor kırarak 4,3 Milyona çıkmasının önüne geçilmediği görülüyor. Sadece son 1 yılda İŞKUR üzerinden 25 Milyar TL’lik bütçe harcandı ancak sonuç milyonu aşkın ilave işsiz şeklinde oldu.
Yoksulluğun ve gelir dağılımında adaletsizliğin son 3 yılda derinleştiği, TÜİK’in açıkladığı yoksulluk istatistikleri ile ortaya çıkıyor. Ancak il bazlı veri eksikliği nedeniyle TÜİK’in yoksulluk istatistikleri diğer bazı verilerle değerlendirilmeyi gerektiriyor. İllerde Yaşam Endeksi[1] verilerinden çıkarılan aşağıdaki haritada söz konusu bölgede yaşamanın zorlukları zaten haritaya rengini veriyor. Zaten “yaşanılabilir” kılınmayan, özel politikalarla geri bıraktırılan bu bölgenin 2015 yılından sonra nasıl koyu bir yoksulluğa mahkum bırakıldığı çıplak gözle bile ortadadır.
Kaynak: TÜİK
Ancak yine bir veri ile destekleyecek olursak bu “yoksullaştırılmış coğrafyanın” SGK istatistikleri çok çarpıcıdır. 2018 yılı Aralık dönemi SGK sigortalı istatistikleri, başlıktaki ilerin “kaderine” dair bir gösterge sunuyor. “Hanede Kişi Başına Geliri, Asgari Ücretin 1/3'ünden az olan nüfus” verisini elde edebildiğimiz sigortalı istatistikleri içerisinde nüfusun yüzde 40’tan fazlasının bu düzeyde bir gelirden mahrum olduğu üç il: Muş, Ağrı, Urfa.
Aşağıdaki tabloda bu vahim yoksulluk göstergesinin en yüksek olduğu 15 ilin 2018 yılı sonu itibariyle göstergeleri sunuluyor. Bu illerde hanede kişi başına düşen aylık gelirin 534 Liranın altında olduğu görülüyor.
Söz konusu bölgenin tarihi, kültürel ve doğal kaynaklarının zenginliği, bu yoksulluğun “inşa edilmiş bir yoksulluk olduğunu” söylüyor.
AKP dönemi de dahil bölgeye yönelen siyasetin tarihsel bir başarısızlık içerisinde olduğu ifade edilebilir. Kürt meselesinde barışçıl çözümün sağlanmaması yoksullaştırma şeklinde bir cezalandırmaya evriliyor. Halkın kendi özgürlük ve kimlik mücadelesini sahiplenmesi kabul etmeyen siyasal iktidarlar, bölgeye yönelik iktisadi yaklaşımında yapısal sorunlara çözüm sunmak yerine çözümü tıkamayı tercih ediyor.
Ağrı için yukarıda ifade edilen yüzde 44 oranının düzenli olarak artmış olması bu sürece bağımlı olarak ifade edilebilecek bir yoksulluğun derinleştiğini gösteriyor. Ağrı’ya özgü olmayan bu durum kalıcı, mutlak ve bölgesel bir yoksulluğun bölge halkına dayatıldığını gösteriyor. 31 Mart seçimlerine giderken hem yapısallaşmış bu yoksulluğun hem de üzerine gelen son ekonomik krizin sonuçlarının seçimleri ne kadar etkileyeceği, “bölgeye sandıkla gelmeyen ancak bölgeden sandıkla gidecek olan kayyum” tartışmaları kadar önemlidir. Çözüm başlangıcının; sandığa gidişte ve sandık sonrasında demokratik bir ilke etrafında yol almak ve olağan hukukun istisnasız uygulanmasında olduğu söylenebilir. (SO/HK)
[1] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24561
* Fotoğraf: Suat Öztürk - Elazığ/AA