Yazar Murathan Mungan, faili meçhul cinayetleri anlattığı yeni romanı “995 km” kitabının ilk söyleşisi ve imza gününü hikayenin başladığı Diyarbakır’da yaptı. Kitaba dair konuşan Mungan, öğretmek için değil, hatırlatmak için yazdığını belirterek, “Türkiye'nin doğusu ile batısının hatırladığı şeyler aynı değil” dedi.
Mungan’a ilginin yoğun olduğu kentte, kitap imzalatmak isteyen yurttaşlar uzun kuyruklar oluşturdu. Önceki gün Yayınağacı’nda kitaplarını imzalayan Mungan, dün ise Wêjegeh Amed’de (Diyarbakır Edebiyat Evi) önce kitabı üzerine bir söyleşi yaptı, ardından kitaplarını imzaladı.
“Kitabı yazarken hep temkinliydim”
"995 km"yi yazarken hep temkinli olduğunu belirten Mungan, bu durumu çocukluğundan ve gençliğinden verdiği örnekle şöyle açıkladı:
“Elbette kalbimiz her zaman her durumda olduğu gibi tüm zulümlerin karşısında. Özellikle benim çocukluğuma damgasını vurmuş olan kan davası, aşiret kavgası ve benzeri olaylar babam avukat olduğu için de çok içinde olduğum davalardı. İhtilaflı davalar söz konusu olduğundan karşıt tarafın, karşı aşiretin sana, avukatına da düşman kesilmesi söz konusuydu. Ve çok ölüm tehdidi alırdık çocukluğum boyunca. Bu yüzden çocukluğumun önemli bir bölümünde kaçırılma korkusu yaşadım. Çünkü intikam almaları için yaptıkları şeylerden birisi buydu. Onların izlerini zaman zaman üniversitede artık adı konmuş bir solcu olarak, Halkın Kurtuluşu’nun bir sempatizanı olarak kendimce mücadele ettiğim yıllarda o korku yeniden depreşti. Aslında bu coğrafyaya hâkim olan temel duyguya bir kez daha temas etmiş oldum.”
“İklim hiç değişmiyor”
Ülkede insanların sürekli ölme ve öldürülme korkusuyla gözetim altında tutulduğunu ifade eden Mungan, “Türkiye zulüm eşitsizlik, adaletsizlik konusundaki istikrarını başka hiçbir alanda koruyamıyor ve sürdüremiyor, bunu koruyor. Roller, karakterler, kimlikler, oyunlar değişiyor fakat maruz kaldığımız iklim hiç değişmiyor” dedi.
“Anter cinayetini anlatıyorum, ama siz Elçi diye de okuyabilirsiniz"
"995 km" kitabının hikayesini anlatan Mungan şöyle devam etti:
“Musa Anter bizim hısmımızdır, akrabalık ilişkimiz vardır ve bu kitaba sembol cinayet olarak ölümünün arkasındaki perdeyi aralamak iddiasında asla olmadım. Sakın ha kitabımı Musa Anter cinayetini anlatıyor diye okumaya kalkmayın. O günden bugüne dek işlenmiş bütün cinayetler için bir sembol cinayettir. Bu, belgesel değil, belgesel bir roman değil. Çok belgeden yararlandım, çok okuma yaptım. Dönem gazetelerini taradım. Özellikle adı geçen İslami tarikatlar üstüne okumalar yaptım. Kitabı yazarken Diyarbakır'dan başlayarak kitabın bütün geçtiği yerlerde 2 kez yolculuk ettim. Kitabın ana kişisi olan katilin gezdiği yerleri gezdim. Bazı söyleşiler yaptım. Mesela okuyacağınız gar sahneleri, otobüs sahneleri için ya da okuduğunuz o dönemin otobüs şoförlerinden bilgiler topladım. Benim bilemeyeceğim detayları onlardan aldım.
"Aksiyon kitabı olsun istedim. Daha önceki romanlarımın atmosferinden ve dünyasından daha uzak bir kitap okuyacaksanız. Çünkü ‘90’lı yıllarda Diyarbakır'da başlayan bir hikayeyi anlatıyor ama kitabın teması ‘90’ların ikliminin çok da değişmediğini, hâlâ sürdüğünü gösteriyor. Yani ben Musa Anter cinayetini anlatıyorum demiş olabilirim. Ama siz isterseniz Tahir Elçi cinayeti diye de okuyabilirsiniz. Çünkü bu süre uzun bir zaman dilimini kapsayan kayıplar, ölümler, cinayetler zinciridir. Faili meçhul cinayetlerin olmadığını herkes biliyor.”
“İçişleri bakanları zinciri”
Kitapta katilin isminin olmadığını belirten Mungan bu konuyla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Çünkü isimler önemli değil. İsimlerin değiştiğini görüyoruz. Türkiye'nin tarihini ve siyasi tarihini anlamak istiyorsanız eğer, Türkiye'deki İçişleri bakanları tarihini okumanız gerekir. İçişleri bakanları zinciri Türkiye hakkında her şeyi söyler aslında. Sistem aynı kaldıkça bu çark böyle işledikçe Ahmet gidiyor, Mehmet geliyor, bir şey değişmiyor.”
“Türkiye'nin doğusu ile batısının hatırladığı şeyler aynı değil”
Türkiye’nin zihnen bölündüğünü dile getiren Mungan, “Türkiye'nin doğusu ile batısının hatırladığı şeyler aynı değil. Aynı tarihten geçmediniz, aynı şeyleri görmediniz. İstanbul, İzmir, ‘90’lı yılları televizyonlardan ve sermaye sınıfının gazetelerinden dinledi, anladı, yönetildi. O kadarını biliyor, o kadarına inanıyor ya da inanmak istiyor. Yani 90'larda doğmuş insanları düşünün. Çoğu burada olup biten konusunda bilgi sahibi değil, özelde bir ilgisi, özel bir acısı, özel bir dikkat ve merakı yoksa bilmiyor. ‘90’lı yıllarda Diyarbakır'da ne oldu? Hakkari'de ne oldu? Silvan'da ne oldu, Lice’de ne oldu? Bir İngiliz ne kadar yabancıysa buradaki gerçeklere, Bursa'da doğmuş büyümüş herhangi bir genç de o kadar yabancı. Ben o yabancılığı bu kitapta çok gözettim" dedi.
“Türkiye unutmasın da ne yapsın!”
Türkiye’de artık kötülüğü gizlemeye gerek duyulmadığını söyleyen Mungan, “Ben bir şey öğretmek için yazmadım. Bir şeyleri hatırlatmak için yazdım. Zaten unutmak isteyen insan en çok ayıplarını unutmak ister. Mahcubiyetlerini unutmak ister, Türkiye zaten unutarak ayakta kalan insanların ülkesi. Yoksa Maraş katliamından, Madımak, Ermeni soykırımından, Dersim kırımına varana kadar Türkiye'nin yıllık ajandasına her güne en az 2 tane zulüm düşüyor, ajandası çok dolu, unutmasın da ne yapsın?" dedi.
“Sanatta hiçbir zaman kesin kurallar yoktur”
Kendi yazma süreciyle ilgili olarak ise Murathan Mungan şu bilgileri paylaştı:
“Ben kitapla konuşurum, kitabın malzemesiyle konuşurum. Bana gençler, ‘Bir şiirin bittiğini ne zaman anlarsınız?’ diye sorar. Ben anlamam o bana söyler diyorum, 'ben bittim' der. O içinizdeki çok temel bir iç sestir aslında. Yani o malzemeyle konuşmaktır. Onu becerebilmektir. Bütün sanat eserlerinin sabırla kotarıldığını inanırım ama bazı tesadüfler olmaz mı? Olur, sanatta hiçbir zaman kesin kurallar yoktur.” (İY/AÖ)