Fotoğraf: Denizcan Akar / Cumhuriyet
Cumhuriyet davasında dün akşam (9 Mart) tahliye edilen Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve muhabiri Ahmet Şık bugün Cumhuriyet gazetesi binasındaydı.
Murat Sabuncu 496, Ahmet Şık 435 gün sonra geldikleri gazete binasında, tutukluluğuna devam kararı verilen Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın doğumgünü için hazırlanan pastayı üfledi.
Akın Atalay adına pastayı kesen Ahmet Şık “Dilek söylenmez ama ben söyleyeyim. Tabii ki adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve elbette barış diledim. Geleceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın” dedi.
Murat Sabuncu, bağımsız medyanın önemine değindiği konuşmasında “Türkiye’de fikir ve düşünce özgürlüğü biz çıktık diye geri gelmedi” dedi.
Ahmet Şık da “Neden tutuklanıp neden serbest bırakıldınız?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Tutuklanırken de serbest bırakılırken de hukuki karar yoktu. Siyaset karar verdi tutuklanmamıza. Yine o merkezin kararı ile serbest bırakıldık.”
Murat Sabuncu: Biz çıktık diye bu sorun bitmiş değil.
Murat Sabuncu’nun konuşmasında şu ifadeler öne çıktı:
“Türkiye’deki medyanın durumundan çok Cumhuriyet’in vizyonuna bakmayı daha önemli görüyorum. Türkiye’de bağımsız ve özgür bir medyaya ihtiyaç var. Cumhuriyet kurulduğundan beri böyleydi. Biz bu demokratik ve bağımsız medya örgütlenmesi ve geleneğinin son halkası bizleriz. Dolayısıyla biz Cumhuriyet’i ve bağımsız medya olgusunu nasıl büyütürüzü düşünüyoruz daha çok. Kendi ekibimizle bu gazeteyi daha nereye götürürüz onun hayalini kuruyoruz.
“Cezaevinde de Akın Atalay’la, Mustafa Kemal Güngör ile Bülent Utku ile Musa Kart ile Ahmet Şık ile hep gazete nasıl daha çok kitleye ulaşır onun hayalini kurduk. Meslek icabı bütün gazeteleri alıyorduk hepsine bakıyorduk. 14 gazete vardı hepsini alıyor, okuyorduk. Ama esas tartıştığımız konu Türkiye’deki bağımsız yayıncılığı nasıl daha büyütürüz oldu. Bağımsız medyada hem basılı kağıtta hem internet medyasında ihtiyaç var.
“Biz Türkiye’de ilk hedef değiliz umarım son hedefizdir. Türkiye’deki fikir ve düşünce özgürlüğü biz çıktık diye geri gelmedi. Önce Cumhuriyet üzerinden bahsedeyim Akın Atalay içeride hala. 25 senesini gazeteye vermiş bağımsız bu gazeteyi yaratma konusunda İlhan Selçuk’tan bugüne kadar ekibin içindeki en önemli halkalardan. İçeride hala pek çok gazeteci var. Hak savunucuları var, milletvekilleri var biz çıktık diye bu sorun bitmiş değil.
“Bundan sonrası ile ilgili olarak da sadece kendi hakkımızı hukukumuzu değil mahalle ayrımı yapmadan haksızlık ve hukuksuzluğa uğramış herkes için bir gazetecilik hedefimiz. Seçimler geliyor Türkiye yeni bir sürece girdi. Bütün bunlar içinde bağımsız, herkesin hakkının hukukunun olduğu bir yayıncılığı büyük bir özveri ve istemle yapmak istiyoruz. Biz yokken de bunu yapan arkadaşlarımızın yanına gelerek bu çarkın ufak bir parçası olmak için elimizden geleni yapacağız.”
Ahmet Şık: Siyaset karar verdi
Ahmet Şık da şöyle konuştu:
“Tutuklanırken de ortada hukuki bir karar yoktu serbest bırakılırken de. Siyaset karar verdi hapsedilmemize yine o merkezin kararıyla serbest bırakıldık.
“Bir kere herkes şunu görmeli, Türkiye bir hukuk devleti değil. Yargının bağımsız olduğu, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu, böyle bir şey yok. Türkiye’de hiç kimsenin ne hukuki güvencesi var ne de can güvencesi var. Bunun ayırdına vararak herkesin kendi pozisyonunu alması gerekiyor.
“Medyanın bu kadar kolay teslim olmasının başat nedenini elbette önce gazeteciler olarak görüyorum. Bu kadar örgütsüz ve mesleğin onuruna sahip çıkmadıkları için. Patronaj ve iktidarlar arasında çok rasyonel şeyler yapıyorlar. Medyanın suskunluğu demek toplumun suskunluğu anlamına gelir. Ama buradan bir kenara çekilmiş izleyen ve kendini kurtaracak kitleye seslenmek istiyorum.
“Ben sessizliğin bir sesi olduğuna inanıyorum ve o sesi duymak istiyorum. Herkes kulak kabartıyor Ahmet ne diyecek, Murat ne diyecek? Ben de merak ediyorum, bu beklenti içindeki insanlar ne yapacak ne söyleyecek. Çünkü bu artık varlık yokluk savaşı. Bundan sonra çocuklarımıza nasıl bir gelecek bırakacağımızla ilgili bir savaş. Medyanın şu andaki hali de bunun en önemli cephesi.
“Bu süreç Türkiye’de gücü tek başına ele geçirmiş bir iktidarın ne kadar tehlikeli olduğunu da insanlara kanıtladı. Aynı zamanda bağımsız herkese eşit mesafede durmayı becerebilecek bir medya organının da ne kadar önemli olduğunu kanıtladı.
“Söylemeyi zul addediyorum gazeteye sahip çıkın. İşte birkaç tane gazete var elimizde toplamı 100 bin satmıyor. Sahip çıkın demiyorum sahip çıkma sorumluluğunu hissetmesi lazım insanların. Elimizde birkaç tane gazete var, daracık bir özgürlük alanımız var ve sahip olduğumuz şeyler insanlara sorumluluk yükler. O sorumluluğun bilincinde olmasını istiyorum insanların. Bir kenara çekilip izleyici olmayı tercih edenler şunu kendine sorsunlar; bu iktidar elbet gidecek ama gittikten sonra geride bir Türkiye kalacak mı ya da kalan Türkiye’de bizler yaşayabilecek miyiz sorusunu sormak çok önemli.
“Bu kadar çok acı çekmiş insan varken geçmişinde, bakın Celalettin Can gençliğinde 20 yıl çok zor koşullarda kaldı. Bildiğim kadarıyla bir cunta döneminde alınmıştı. Yine bir cunta döneminde içerde. Şimdi o içerideyken ben ‘şartlar bu kadar kötüydü vs’ demeyi zul addediyorum kendi adıma.
"Tecritin ne olduğunu çok daha iyi öğrendim"
“Ama şunu herkes bilsin, Türkiye’de hapishaneler zaten peşin bir cezalandırma hükmü ile inşa edilmiş, insani hiçbir şey barındırmayan yerler. ‘İşkence gördünüz mü’ sorusu soruluyor. Gerek yok. Hapishanelerin kendisi işkence alanı zaten.
“Tecritin ne olduğunu çok daha iyi öğrendim. Defalarca hakkında yazı yazdığım bir konu. Daha önce de benzer bir tecrübeyi yaşadım ama Silivri 9 ya da Silivri diye bir gerçeği var bu ülkenin. En azılı katil olan kişinin bile temel insan hak ve özgürlükleri vardır. İnsanların bunu kafasına yerleştirmesi lazım. Karşıdaki kampın insanı diye düşmanlaştırıldığı insanlar üzerinde o koşulları herkese reva gören bir anlayış var. Dünküler de bunu yapıyordu bugünküler de. Böyle giderse yarınkiler yapacak. Ama orada insani hiçbir şey yok.
“Bugün FETÖ adı altında bir mücadele yapılıyor, devletin yağmalanması konusunda arasında husumet doğmuş iki güç odağı arasında onun bahanesi ile herkes alt ediliyor. Yani Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin iki eş başkanı olmak üzere seçilmiş siyasetçileri içeride. 150’ye yakın gazeteci var. Ezilenlerin ve haksızlığa uğramışların avukatlığını yapmayı tercih eden hukukçular içeride. 550 avukat şu an tutuklu. Öğrenciler içeride. Savaşa hayır diyen 16 yaşında çocukları tutukluyorlar. Bu ülkede savaş karşıtı olanları düşmanlaştıran bir anlayış var. Ve bunların toplamında düşmanlaştırılan herkes bu korkunç koşullarının yaşandığı hapishanelere atılıyorlar. Türkiye hapishane gerçeğini değiştirmeden demokratikleşme gerçekleşmez. Bunu herkes bilmeli.
“Bu ülkede iktidarın hakikatle bir derdi var. Belli bir merkezin güdümünde olan belli bir yargı mensuplarını taşıyan bir anlayış var Türkiye’de. Neyi temsil ediyor derseniz, iktidarın yaptığı yalanı, dolanı, yalanlar üzerine kurulu bir saltanatı hiçbir şekilde kimse görsün istemiyorlar. Ve bununla uğraşan herkes hedef Türkiye’de. Bu sadece Ahmet’in Murat’ın sorunu değil Kürt basınından 60’ın üzerinde arkadaşımız içeride. Birçoğuna ceza verdiler sadece yaptıkları haberler için. Haberin ne olduğunu değil, niye olduğunu ya da neyi anlattığına bakarak insanlara ceza veriyorlar.
"Bizim üzerimizden bir ibret dalgası yaratmaya çalışıyorlar. Bütün medyayı teslim alamadıkları bir avuç medyayı da teslim alma operasyonları yapılıyor. Ama buna kimse izin vermeyecek. Şu çok net, bu ülke, bu hak satılık değil. Bunu öğrenecekler ve bunu yapamayacaklar. Bu ülkeyi teslim almaya çalışanların teslim olduğunu hepimiz göreceğiz. Son sözüm bu.” (BK)