Güney Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma girişimi giderek daha sık kendinden bahsettirecek bir sorun haline geliyor. Gerginlik Türkiye'nin savaş gemilerini Doğu Akdeniz'e göndereceğini bildirmesi ve Güney Kıbrıs'ın girişiminden vazgeçmeyeceğini açıklamasıyla adım adım büyüyor. Bugün gelen son haberlerde ABD'li Noble Energy Şirketi'nin Homer Ferrington adlı platformunun, Akdeniz'de petrol ve doğalgaz aramak için sondaj çalışmalarına başladığı bildirildi.
Rum Savunma Bakanlığı da Türk savaş gemilerinin sadece sondaj platformundaki çalışmaları uluslararası sularda takip ettiğini açıkladı.
Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında dozajı yüksek bir gerginliğe yol açan ve Kıbrıs üzerine yapılan barış görüşmelerini de etkilemeye başlaması beklenen sorunla ilgili olarak Bahçeşehir Üniversitesi AB Bölüm Başkanı Dr. Cengiz Aktar'la konuştuk.
Güney Kıbrıs Yönetimi Lideri Hristofyas'ın, oluşacak Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğal zenginliklerinden her iki toplumun da faydalanacağı yönündeki açıklamalarını hatırlattığımız Aktar, iki tarafın birleştiği durumda petrolün normal olarak bütün adanın olacağını belirtti, ancak "bugünkü hesaplar ve müzakereler bunun üstünden yapılmıyor" dedi.
Sorunun hatlarını belirlemek açısından, meseleyi nasıl tarif ediyorsunuz?
Mesele şu: Aşağı yukarı 30 yıldır 'Münhasır Ekonomik Bölge' (MEB) diye bir kavram var. 'Exclusive Economic Area'nın tercümesi. Bunun tarifi 1982'de yapılan, 1994'te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler'in Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde yapılmış. Türkiye başta Yunanistan'la olan kıta sahanlığı anlaşmazlığı olmak üzere pek çok nedenle bu sözleşmeye taraf değil. Sözleşmenin kurumlarına da taraf değil. Önemli bir kurum var: uluslararası deniz hukuku mahkemesi. Sözleşmeyle alakalı, o çerçevede kurulmuş bir yapı. Ayrıca MEB tek taraflı ilan edilen bir şey değil.
Türkiye, bu bizi ilgilendiren durumda, uluslararası hukuk anlamında müracaat edebileceği veya gerekçelerini dayandırabileceği bir metinden, bir argümandan yoksun. Çünkü sözleşmenin tarafı değil, sözleşmenin tarafı olmadığı için o mahkemeye gitmesi söz konusu değil. Anlaşmaya taraf olmadığı için itirazını temellendirebilecek ve dayanak sağlayacak destekten de yoksun. Eline ne kalıyor; bir tek cebir kalıyor. Zorla bu işi yaptırmamak kalıyor, ki o da donanmayı yollamak demek. Konuşulan da o zaten.
Türkiye'nin tek kozu askerî mi?
Durum hakikaten çok çetrefilli. Türkiye sözleşmeyi imzalamış olsaydı dahi sorun vardı. Bu sefer resmen hükümetini tanımadığı bir ülkeyle, Kıbrıs Cumhuriyeti'yle nasıl masaya oturup da neyi konuşacak? Ne diyor Türkiye; Kuzey Kıbrıs'ın haklarını koruyorum, diyor. Bunu neye dayandırıyor? Muhtemelen 1959 ve 1960 Zürih ve Londra anlaşmalarına dayandırıyor, garantör devlet olarak. Ama Türkiye Kuzey Kıbrıs'ın değil, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin garantörü. Halbuki bugünkü tavrında ve iddiasında KKTC adındaki kimsenin tanımadığı bir ülkenin haklarını savunmak üzere uluslararası arenaya çıkıyor. Bunu kimse ciddiye almaz. Bunun hiçbir dayanağı olamaz. Hukuken bu yolla adım atması, ilerlemesi mümkün değil. Dolayısıyla ne kalıyor geriye?.. Gene donanma kalıyor. Böyle bir çıkmaz içinde Türkiye.
Başbakan Erdoğan Kuzey Kıbrıs'la anlaşmadan söz etti...
Son yapılan hamle Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasında bir MEB anlaşması yapılması... Böyle bir şey yapılabilir, ama bunların uluslararası hukuk anlamında kesinlikle hiçbir hükmü yoktur. Veya hükmü olabilmesi için Türkiye'nin yeni bir süreç başlatması gerekiyor, ki o da öyle kolay kolay sonuçlanmaz.
Türkiye'de hükümet bu gibi konularda çıtayı çok yükseğe koyuyor. O kadar yükseğe koyunca aşağı indirmek mümkün olmaz genellikle. Dediğim açmazları da göz önünde bulundurduğumuzda açıkçası, nasıl işin içinden çıkacak, bilemiyorum. Silaha başvurmaktan başka ne yapacak? Öyle bir durumda da muazzam bir tepkiyle karşılaşır tabii, çünkü hiçbir hukuki dayanağı yok.
Güney Kıbrıs'ın petrolünü çıkaracak olan şirketin ABD'li olması da sorun yaratıyor mu?
Çok karışık bir durum. Petrol aramayı yapacak olan Noble Energy bir ABD şirketi. Türkiye'nin böyle bir ekonomik girişime silahla müdahale etmesi Türkiye'yi hiç hesaplayamadığı kadar zorda bırakır bence. Bunun altından kolay kalkamaz Türkiye. Hiçbir gerekçesi yok. Gazze konusunda, ambargonun gayrimeşru olduğuna dair farklı görüşler var. Ama bu konuda Türkiye tarafında olan veya Kuzey Kıbrıs'ın hakkı olabileceği konusunda bir kelam etmiş kimse yok. Böyle bir yalnızlık içinde Türkiye.
Bir de tabii taraflar açısından ne ifade ettiğine bakmak lazım. Güney Kıbrıs bir taraftan Kuzey Kıbrıs'la müzakere içinde, bir taraftan bu meseleyi gündeme getiriyor... Zamanlama açısından çok talihsiz bir durum. Ekim ayında her iki müzakereci New York'a gidecek. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'a özel temsilcisi rapor verecek. Müzakerelerin artık epey bir süre için son şans olduğu söyleniyor.
Güney Kıbrıs vazgeçer mi?
Güney Kıbrıs'ın geri adım atması çok zor görünüyor. Türkiye aslında bu kadar sert bir şekilde gündeme getirmemiş olsaydı, o zaman ABD, Avrupalı bazı ülkeler devreye girip Güney Kıbrıs'taki hükümeti belki caydırabilirdi ama iş artık orada değil maalesef. Geri adım atması mümkün değil derken kastım şu: Hükümet askeri üsteki patlamadan sonra içeride çok sıkışmış durumda. 2013 başında da seçimler var orada. Hristofyas idaresi çok zorda. Dolayısıyla geri adım atması iç politika açısından çok zor görünüyor.
Kuzey Kıbrıs açısından da gelişme hayırlı değil. Orada her ne olursa olsun çözüm hedefine kenetlenmiş bir müzakereci heyet var. Ancak böyle bir ortam çözümü ve müzakereleri çok zorlaştırıyor.
Kuzey Kıbrıs çok rahatsız. Avrupa Birliği (AB) de rahatsız, çünkü sonuçta Güney Kıbrıs AB üyesi. ABD çok rahatsız; çünkü bir NATO ülkesi, her ne kadar NATO'da olmasa da o camiaya mensup olan bir ülkeyle, Güney Kıbrıs'la sıcak askeri temasa girme olasılığı var. İsrail de her ne kadar işin içinde birebir olmasa da Türkiye'nin gövde gösterisi anlamına geldiği için rahatsızdır. Velhasıl kelam, bu konu, moda tabiriyle "kaybet, kaybet, kaybet, kaybet" şeklinde gündeme gelmek üzere.
2012'de Güney Kıbrıs AB dönem başkanı olacak. O ana kadar sorun çözülmezse, AB ile ilişkiler nasıl etkilenir?
AB - Türkiye ilişkilerinin ahı gitti vahı kaldı. Ancak ilişkiler kopmadı da... Fakat askeri bir hareket, askeri bir müdahale Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini çok zor bir zemine taşır. Bu müzakereleri durdurma nedeni olabilir.
Kuzey Kıbrıslılar ne hissediyordur?
Kuzey Kıbrıs'ta hem yönetimin hem muhalefetin hem halkın bunun zamanlaması konusunda çok rahatsız olduğunu biliyoruz. Süren müzakereleri bitirme potansiyeli taşıyan bir gelişme olabilir bu zıtlaşma, iş oraya kadar gider diye endişeleri var. Kimse ne güzel Güney Kıbrıs petrol arasın da demiyor, aslan Türkiye müdahale etsin de demiyor, bu işin talihsiz ve zamansız olduğu düşünülüyor. (YY)