1903'te İstanbul’da doğan Hatice Suat Derviş tanınmış bir aileye mensup. Büyük babası ilk kez Avrupa’ya giden altı öğrenciden ve Darülfünûnun kurucularından olan kimyager Müşir Derviş Paşa. Annesiyse, Abdülaziz’in mabeyincilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım.
Çocukluğu Küçük Çamlıca’da eski bir Bizans manastırı üstüne yapılmış, Boğaz’ı ve Adaları gören bir köşkte geçiyor. Derviş hikaye, makale, eleştiri ve çevirileriyle Türk yayın hayatının en üretken yazarlarından biri oldu. Küçük yaşlarda yabancı mürebbiyelerden Fransızca öğrenerek yetişen Suat Hanım, 1919-1920’de ablası Hamiyet Hanım’la birlikte Berlin’de Sternisches Konservatuarı’nda okur. Almanca öğrenir ve bir süre Berlin Üniversite’nde Felsefe ve Edebiyat Bölümü’ne devam eder.
Nazım Hikmet'in yayınladığı eseri
İlk eseri, 1918’de basılan "Hezeyan" başlıklı mensur bir şiir. Bu eser, kendisinin haberi olmadan çocukluk arkadaşı Nazım Hikmet tarafından, Refi Cevat’ın çıkardığı Alemdar gazetesinin edebi ilavesinde yayınlanır. O sıralar da on beş yaşında olan Suat Derviş, Türk edebiyatının başka bir önemli yazarı Mehmed Rauf tarafından edebiyat dünyasına takdim edilerek, gençliğine rağmen hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi olarak tanıtılır.
1921’de yazdığı "Hiç Biri" romanının ardından, 1923’de "Ne Ses Ne bir Nefes", 1924’de "Bir Buhran Gecesi" romanları yayınlanır. Aynı yıl Fransızca’ya çevrilen "Emine" isimli romanı da basılır. Babasının ölümü üzerine, 1932’de Türkiye’ye dönen Suat Derviş, bir süre gazetecilik yapar ve romanları çeşitli gazetelerde tefrika edilir.
1940- 45 yıllarında bastıramadığı "Hiç","Çılgın Gibi" isimli romanları yazar. Son eşi Refat Fuat Baraner’le tanıştıktan sonra politik yaşamı eserlerinin önüne geçen Derviş, Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) Ankara Teşkilatı nedeniyle yargılanır ve bir süre geçim sıkıntısı çeker.
Fosforlu Cevriye
Daha sonra tekrar tutuklanma olasılığına karşı, Paris’e ablasının yanına yerleşir. Ankara Mahpusu’nu burada yazar. Eser, ablası Hamiyet Hanım’ın çevirisiyle, 1957’de "Le Prisonnier d’Ankara" adıyla yayınlanır ve on sekiz dile çevrilir. Burada yazdığı diğer eseriyse, "Fosforlu Cevriye".
1963’te eşinin hapisten çıkması üzerine Türkiye’ye dönen, "Fosforlu Cevriye"yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürür. 1972'de İstanbul’da vefat eden Suat Derviş’in edebi kimliği ve eserleri, politik kimliğinin gölgesinde kalır ve yeterince değerlendirilemez.
İlk baskısından para kazandığını gururla söylediği ilk romanı "Kara Kitap" 1920’de yayımlanır. Edebiyat dünyasında hayret ve şaşkınlıkla karşılanan bu eser, ölüme mahkum güzel ve hassas bir genç kızın son nefesine kadarki yaşama arzusunu belirten iç seslerini ve duygularını anlatır.
Biten bir dönem
Hüzünlü ve romantik fısıltıları andıran iç çekişleriyle, bu kısa novella’da anlatılan babasız Şadan isimli genç kız İstanbul dışında bir konakta yaşlı annesi, dayısı, akrabası Necad ve ona aşık olan çirkin, kambur yakını şair ruhlu Hasan’la yaşar. Kısa boylu ve hırçın tabiatlı Hasan’ın kendisine olan ilgisini kabul edemeyen Şadan, sıkça ‘eski ve ölüm kokuyor’ dediği konaktan ayrılıp, yaşıtlarıyla gezip dolaşmak istediği İstanbul’a dönmek ister.
Hastalığı izin vermediği için, dışarıya bile tek başına çıkamayan Şadan, akrabası müzisyen Necad’ın gözetiminde ilk defa açık havaya çıktığında; kırlarda koşmaya çalışırken yere yığılır. Derhal eve geri götürülen genç kız için, ölüm çok yakındır artık. Daha önce, kendisi de sürekli öleceğinden yakınır ama sesini kimselere duyuramaz.
Kısa romanın sonunda Şadan, aşkına karşılık vermediği Hasan’ın ölümü üzerine, onun hayaletinden kurtulamaz ve ölüm korkusuyla iç çekişler arasında son nefesini verir.
Kitapta Lamartine okuyan, son derece romantik ve yaşama isteği dolu bir gen kız portesi çizen Şadan, babasız bir konakta yaşlı, aciz ve ölüm kokan insanlarla çırpınan bir karakter. Münevver bir son Osmanlı aydını olan Suat Derviş hanım, bu eserle kendi çocukluk yıllarına olan özlemini ve biten bir dönemi anlatır.
* Suat Derviş, Kara Kitap, Oğlak Yayınevi, 1996