Saida tepelerinden, yakındaki Nabatiye, Marjayoon ve Gazieh'ye düşen bombaları duyuyoruz. Demin düşenin sesi çok daha yakın geliyor, Saide'de bir yeri vurmuş olmalılar.
Sanki düşen bombaların sesi saniyelerle yarışıyor. Saat 7 oluyor, güneş tepelerin arkasından yüzünü gösteriyor ve etrafı ürpertici bir sessizlik sarıyor.
Dünya savaşın bittiğini, acıların sona erdiğini, gülen yüzlerin geri geldiğini sanıyor. Oysa Saide'nin mülteci kamplarında bambaşka bir hikaye eve dönmeyi bekliyor.
Bir ayda 100 bin mülteci
Son bir ay içerisinde 100 bin mülteci Güney Lübnan'dan Saide'ye kaçtı.
Burada, okullarda ve terk edilmiş apartmanlarda barındırılıyorlar. Buralarda kalanlar eşleri güneyde Hizbullah ile birlikte İsrail'e karşı savaşan kadınlar ve çocukları.
Gözlerinde suskunluk, yüz ifadelerinde hüzün. Ama yine de zorla tebessüm ediyorlar bizi görünce. Hikayelerini anlatmaya başlıyorlar.
Bir hafta su bulamamışlar
Sekiz çocuklu bir aile. Kıvırcık saçları ile yaşları 15 ile 3 arasında değişen ufaklıklar odayı birbirine katıyor. Aralarında bir kız çocuğu ise köşede çıtını çıkarmadan oturuyor.
Kim bilir ne geldi başına! İnsan düşünmek bile istemiyor. Bu ailenin evi İsrail'in saldırısına uğradı. Neyse ki son anda kaçabildiler.
Çıkardıkları sesi tasvir etmeye kelimelerin yetmediği füzeler bu küçük kızın evini yıkarak zihnine hakimiyet kurdu, kulaklarında yankılanıyor. Bu çocuklar bir hafta boyunca içecek su bulamamışlar.
Biçim yerine sürgün
Bu yüzden ikisi çok hasta. Onlar da, Güney Lübnan'da tarım ile uğraşanların çoğu gibi tütün yetiştiren bir aile. Bu sene hasat füzelerle beraber gelmiş.
Biçim yerine sürgün başlamış. Tarlalarına ne olduğunu sorduğumda, "Yandı, Hepsi yandı" diye cevap veriyorlar. "Döndüğünüzde ne yapacaksınız" diye soruyorum. Çocuklarını süzerek sessizliğe bürünüyor anne ve baba.
Sekiz kız kardeş. Hepsi dimdik ve kendinden emin. İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri'ne nefret kusuyorlar, parmakları havada haykırıyorlar. Her iki cümleden birisi "Seyyid Hassan canımız" ile başlıyor. İsrail sınırına yakın ayrıca bombalanan bir köyden geliyorlar.
Bombalarla erken doğum
Hikayeleri dehşet verici. Bombalar düşerken sekiz kadın çocukları ile beraber evin tuvaletine sığınmışlar. Evin tümü bombalar altında yıkılırken bir tek tuvalet ayakta kalmış. Oradan topluca 12 odalı başka bir eve kaçıyorlar ve yine füzeler bulundukları oda dışındaki tüm odaları harabeye çeviriyor.
Bu esnada kadınlardan biri dört senelik başarısız denemelerden sonra ikiz bebeklerine yedi aylık hamile. Biri oğlan, biri kız. Bombalar düşerken sancıları tutuyor ve tuvalete koşuyor.
Kulaklarında bombaların patlayışları, evinin tepesinde uçan füzeler, oracıkta erken doğum yapıyor. Bebeler önce yıkım ve dehşetin seslerini duyuyor.
Annenin ağlaması ayakları hala çıkmamış bebenin ağlamasına karışıyor. Ama ikisi de birbirini duyamıyor. Gökyüzündeki gürlemeler o kadar şiddetli ki ikisini de susturuyor.
Bebeler 24 saat sonra kısacık bilinçlerinde bir tek İsrail bombardımanının bulundurarak ölüyorlar. Karşımda duran annelerinin kalbi hala atmasına rağmen o da onlarla aslında hayata veda ediyor.
10 sene önce de Kana'da
Kana'da yaşayan bu aile 10 sene önce köylerini terk etmek zorunda kalmışlar. İsrail o zaman 100 kişiyi katletmişti Qana'da, bu sefer ise 41.
1996'da ölenlerin arasında bu ailenin de akrabaları vardı. Bu sefer Kana'dan kaçanların arasında 10 sene önce kolunu kaybetmiş genç bir erkek var, adı Bilal.
Hatırlamak istemiyorlar, ne bu sefer başlarına gelenleri ne de 10 sene önceyi. Saygıyla ayrılıyoruz yanlarından. Ama İsrail en acı verici biçimde tekrar tekrar hatırlatmak, 10 senede biri unutturmamak ve yeniden yaşatmak istiyor.
Hizbullah buldozerleri iş başında
Gazieh'li bir Kadın. Kıpkırmızı entarisi ile bize kahve ikram ediyor mülteci kampında. Bush'a bir mesaj göndermesini istiyoruz ¨"Bush is an Ass"¨diyerek bir küfür savuruyor ve "Kundura Condaliza" diye ekliyor. Hep beraber gülüyoruz.
Gazieh, Saide'ye yarım saat uzaklıkta nispeten az bombalanmış bir yer. Ateşkesten yararlanarak oraya gidiyoruz. Nispeten az bombalanan bir yer bu ise güneydeki köylerin halini hayal etmeye insanın içi el vermiyor.
Üzerinde Hizbullah bayrakları olan buldozerler evlerin kalıntılarını temizlemeye çalışıyor. Çökmüş bir evin yıkıntıları arasından bodrum katına göz atıyorum. Gözüm betonun altında kalmış kanlı bir şilteye takılıyor.
Kan lekeleri hala kaykırıyor
Buracıkta ölen çocuğun çığlık sesleri beynimde yankılanıyor. Tozun toprağın altında nefesi kesilen çocuğun çığlıkları sona eriyor. Ama kan lekeleri hala haykırıyor.
Biraz ilerliyorum. Yıkıntıların arasında çocuk oyuncakları, boyama kitapları... Bir mezarlık da bombalardan nasibini almış. Bombalanan bir bina altında kalanların cesetleri kaldırılmadan bir defa daha bombalanmış.
İsrail iyice emin olmak istemiş olmalı ki bir defa daha bombalıyor.
Bombalanmış bir bina daha. Gömleğini çıkarmış sakallı bir adam kalıntıların arasında bir şeyler arıyor.
Yıkıntılardaki fotoğraflar
Bulduğu bir kaç fotoğrafı cebine koyuyor. Bu fotoğraflar bu binada hayatını yitiren annesinin, kız kardeşinin, yeğeninin ve kuzenin fotoğrafı.
Bir oraya bir buraya bakıyor. Yıkıntıların arasında tekrar tekrar yıkılıyor. Ne yapacağını bilemiyor. Hizbullah bayrağını dalgalandıran bir buldozere sesleniyor, gelip temizlesinler diye.
Gelip götürüyorlar binanın parçalarını, parçalanmış oyuncakları ve bırakılan fotoğrafları. Buldozerlerin götürmeye gücünün yetmediği acılar ve parçalanmış aileler ise yukarıda uçan savaş uçaklarını izlerken İsrail ve Amerika'ya bunun hesabını verecekleri günü düşünüyorlar. (AB/BA)