Haberin İngilizcesi için tıklayın
*"Nefret söylemleri, sokakta pogroma dönüşebilir"
Avukat Ayşegül Karpuz
*"Mülteci kadınlar temel haklara erişemiyor."
Nazeela Elmi
*"Medya ve diyaset tetikleyici olabiliyor.
Medya ve Göç Derneği Genel Koordinatörü Dilan Taşdemir
Sosyal medyada mültecilere yönelik yükselen ırkçı söylemler, mülteci toplumu için endişe verici noktaya ulaştı.
Avukat Ayşegül Karpuz, Medya ve Göç Derneği Dilan Taşdemir, göçmen Nazeela Elmi son dönemde arttırılan mülteci karşıtlığını bianet’e değerlendirdi.
Elmi: Kimliğimi saklamak zorunda kaldım
Nazeela Elmi, sosyal medyada paylaşılan içeriklerin özellikle mülteci kadınların Türkiye toplumuna uyum sağlamalarından sosyal hizmetlerden yararlanabilmelerine kadar pek çok süreci etkilediğini belirtiyor.
Sosyal medyada taciz, tecavüz ve şiddet haberlerinden ötürü dikkatli davrandığını belirten Elmi, Orta Doğu’dan geldikleri için uyum süreçlerinin zor olduğunu söylüyor. Kendisi ve ailesinin dolaylı yollardan şiddete maruz kaldığını ifade ederken ötekileştirilmemek için kimliğini saklamak zorunda kaldığını söylüyor.
Ailesinin kısa dönem ikametle Türkiye’de bulunduğunu belirten Elmi, vergi ödemelerine ve tüm masraflarını kendileri karşılamalarına rağmen çevrelerinden devletten maaş aldıklarına dair inanışların devam ettiğini belirtiyor. Elmi, çözüm yolu olarak toplumun bilinçlendirilmesi ve sosyal medyada nefret söylemine karşı politikalar geliştirilmesi gerektiğini öneriyor.
“Mülteci kadınların başvuracağı merkez yok”
İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının ardından şiddet mağduru mülteci kadınların başvuracakları bir kurum da ortadan kalkmış oldu. Hali hazırda toplumsal ötekileştirmeyle yüzleşen kadınların nereye başvuracaklarına dair bilgiye erişimleri sekteye uğruyor.
Elmi, İstanbul Sözleşmesi’nin şiddete maruz kalan kadınlar için bir dayanak noktası olduğunu belirtiyor.
Şiddet gören mülteci kadınların nereye başvuracakları konusunda erişilebilir bir harita bulunmadığını anlatan Elmi,
Mültecilerin yabancı kimliklere sahip oldukları için temel haklara erişimlerinin kısıtlandığını belirtiyor.
Elmi, durumu şu sözlerle anlatıyor:
“İki üç sene önce bir arkadaşımın telefonu çalındığında polise başvurmuş ve yabancı kimlikli olduğu için bulamayacaklarını söylemişler.
“Covid döneminde evden dışarı çıkmayın denilen mülteciler olmuş. Mültecilerin hastalık getireceğine dair bir inanç var. İnsan olarak görülmemek durumu söz konusu...”
Karpuz: Mülteciler çocuklarını okula göndermek istemiyor
Avukat Ayşegül Karpuz sosyal medyada körüklenen ırkçılığın mahallede kavga ve dövüşle kendini gösterdiğini belirtiyor. Karpuz, Irkçı dalganın sokakta linç ve saldırılar şeklinde karşılık bulabileceğini belirtirken mülteci kadınların artan önyargı ve nefret nedeniyle sokağa çıkamadığı ve çocuklarını okula göndermekten çekindiklerini belirtiyor.
“Sosyal medyada körüklenen nefret söylemi mahallelerde pogrom dediğimiz korkunç tablolar ortaya çıkartabilir.”
“Türkiye’nin göç politikasının kötü olmasına yönelik iyi niyetli görülen yorumların neye hizmet ettiği düşünülmüyor. Sosyal medyada yapılan politik eleştirilerin şiddeti önlemekte fayda sağlamadığı gibi mültecilere yönelik ırkçı söylemler de cezasız kalıyor.”
Karpuz, mültecilere yönelik saldırılar konusunda hukukun harekete geçmesini gerektiğini belirtiyor. Karpuz şu noktalara dikkat çekiyor:
“Doğrudan kayıtlı mülteciyi kayıtsız hale getiren bir göç idaresi var. Göç politikamız geçici koruma rejimini mevcut nüfus yoğunluğundan ve Suriye’de güvenliğin halen sağlanamamış olmasından dolayı kaldıramıyor.”
“Suça karışanlar münferit”
Karpuz, bu gruplar arasında suça karışanların olduğunu belirtirken bu kişilerin münferit örnekler olduğunu belirtiyor.
Karpuz, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum ile artan işsizlik ve yoksulluk sorunlarının toplumun savunmasız görülen bireylerine yönelik öfkeyi tetiklediğini söyledi. Avrupa’nın belirli bir sorumluluk alması gerektiğini ekledi.
Taşdemir: Mülteci nefreti yayılıyor
Medyada mülteci haberleri verilmesi konusunda kemikleşen bir yapı oluştuğunu belirten Medya ve Göç Derneği Genel Koordinatörü Dilan Taşdemir, bu yapının nefret söylemi, ırkçılık ve ayrımcılığı körüklediğini belirtiyor. Taciz videolarının açık bir şekilde paylaşılmasının nefretin filtresiz aktarımına yol açtığını söylüyor.
“5 yıl sonrasında ortada inanılmaz öfkeli, sokakta mülteci görse ağlamaya meyilli insanlar, ırkçı fenomeni benimsemekten beis görmeyen insanlar ve buna çözüm bulamayan bir politik ortam bizi bekliyor.”
"Potansiyel sorumlu olarak görülüyorlar"
Mülteciler üzerinden üretilen söylemlerin toplumdaki nefret algısını pekiştirdiğini belirten Dilan Taşdemir, mültecilerin her sorunun potansiyel sorumlusu olan bir topluluk olarak görüldüğünü belirtiyor.
Taşdemir önyargıların kaynağının medya olduğu kadar siyasetçilerin yaptığı nefret söylemi de olduğunu belirtirken servis sağlayıcılarının buna dair yasal bir düzenleme başlatması gerektiğini öneriyor.
Nefret söylemine yönelik yaptırımların yanında bakış açısının değişmesi ve toplumsal barışın bir arada yaşamla sağlanması gerektiğine vurgu yapıyor.
(MD/EMK)