330 sayfa; sekiz bölüm; yani sekiz makale. Kitabı Türkçeleştiren Attila Tuygan, sunu'da, genelde azınlıklar özelde Ermeni meselesine duyduğu ilgiyle Dadrian'ın çalışmalarıyla karşılaştığını yazıyor. Onu çeviriye cesaretlendirenlerse Belge Yayınlarının sahipleri Ayşe Nur Zarakolu ve Ragıp Zarakolu. Kitap da Belge Yayınları'ndan çıktı.
Kitaptaki makaleler sırasıyla şöyle: Ermeni soykırımında devletin ve hükümet partisinin birbirine yakın rolleri, 1. Dünya Savaşı Ermeni soykırımına askerlerin katılımında belirleyici faktör olarak parti sadakati, Osmanlı Ermenilerinin imhasında askerin rolü: Tarihsel süreklilikler üzerine bir inceleme, 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni soykırımında Teşkilatı Mahsusa'nın rolü, Osmanlı Ermenilerinin 1. Dünya Savaşı soykırımında doktorların rolü, Ermeni soykırımı: Bir yorum, Ermeni soykırımını soruşturan Türk Askeri Mahkemesinin ana iddianamesinin metin analizi, Ermeni soykırımı faillerinin Türk Askeri Mahkemesinde yargılanması: Başlıca Dört Divanı Harbi Örfi Davası.
Mart 2004'te yayımlanan kitaptaki anlatımıyla Dadrian
Prof. Dr. Vahakn. N. Dadrian, üniversite eğitimini Avrupa'da, Berlin (Matematik bölümü), Viyana (Tarih bölümü) ve Zürih (Uluslarararası Hukuk bölümü) Üniversitelerinde yaptı. Ph. D'sini ise Chicago Üniversitesi sosyoloji bölümünden aldı. Akademik geçmişinde, ayrıca Harvard Üniversitesinde araştırma görevliliği, Massachusettes Institute of Technology'de ve Duke Üniversitesinde konum profesörlüğü de yeralmaktadır. Son yirmi yıl içinde Free University of Berlin, Münih, Parma, Torino, Zürih, Uppsala, Frankfurt am Main, Köln, Bochum, Münster, Amsterdam, Utrecht, Cenova, Brüksel Üniversitelerinde ve UNESCO'nun Paris merkezinde çalışmalarını sürdürdü.
1998'de onur üyesi olarak benimsendiği Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi'nde çalışmaya başladı. Prof. Dadrian'ın uzmanlık alanı genel olarak soykırım ve özel olarak da Ermeni soykırımı. Holocaust ve Amerikan Kızılderilileri ile ilgili çeşitli makaleleri de dahil olmak üzere, bir dizi kapsamlı yayını bulunmakta. 1970'den 1991'e kadar New York Devlet Üniversitesinde Sosyoloji Profösörü olarak çalıştıktan sonra, Profösör Dadrian, akademik kariyerini tamamen Ermeni Soykırımı üzerine çalışmalara ayırdı. Birkaç yıl H.F. Guggenheim Vakfı tarafından desteklenen Soykırım Çalışmaları Projesi'nde çalıştı. Projenin ilk önemli ürünü, şu anda dördüncü baskısını yapan The History ofthe Armenian Genocide: Etnic Conflict from the Balkans to Anatoüa to Caucaus , Coxford & Providence, RI, 1995) başlıklı kapsamlı çalışmadır.
Çalışması Fransızca (Paris, 2. baskı) ve Yunanca (Atina) olarak da yayınlanmıştır. Kitabın Rusça ve Arapça çevirileri tamamlanmış, İtalyanca çevirisi ise yeni yayınlanmıştır. Prof. Dadrian'ın diğer önemli çalışması olan 1996'da basılan ve şu anda 3. baskısını yapan German Responsibility in the Armenian Genocide: A Revievt ofthe Historice Evidence of German Complicity' dir. Projenin üçüncü eseri Vı/arrantfor Genocide: The Key Elements ofthe Turko-Armenian Conflict 1999'da yayınlanmıştır. (Londra ve New Brunsvvick, NJ). Son çalışması ise The Key Elements ofthe Turkish Denial of Armenian Genocide, başlığını taşımaktadır (Cambridge, MA, 1999).
Prof. Dadrian, halen Zoryan Enstitüsü, Soykırım Araştırmaları Bölümü yöneticisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yayınevimiz 1995 yılında Dadrian'ın "Ulusal ve Uluslararası Hukuk Sorunu Olarak Jenosid" adlı kitabını yayınladı. Kitap hakkında açılan dava beraat ile sonuçlandı.
Kitaptaki "1. Dünya Savaşı Ermeni Soykırımında Askerlerin katılımında belirleyici faktör olarak parti sadakati" başlıklı ikinci bölümden bir parça yayımlıyoruz.
Muhaliflerin Direnci
Kural olarak, askeri profesyonellik kriterleri ile siyasal partilere sadakat arasında, ilki, herhangi birinin yapabileceği kadar 'gayri şahsi' davranış standartlarına uyulmasını şart koşarken, diğeri bu standartların uzlaşmasını gerektirdiğinden dolayı, çelişki mevcuttur. Aksi, ideal bir kurgulama denklemidir.
Konunun bürokrasi ve bürokratik gayrişahsilik ile karışmaması için, kitlesel şiddetin organizasyonunda bürokratların rolünün, bir kural olarak, o işte görevlendirilen partizan profesyoneller arasında mümkün olduğunca yer almayıp uzak durmak olduğu belirlenmelidir.
Tipik bürokratların kuralların kutsallığına inanışları, partizan profesyonellerin partilerinin açık ve gizli tasarılarına sadık kalma konusundaki bağlayıcı yükümlülüklerine ters düşüyordu.
Türk askerinin Ermeni soykırımının uygulanmasında oynadığı itaatkar rolün işlevini daha doğru biçimde anlamak, bundan dolayıdır ki, askerin siyasal ideolojiye ve hareketlere münferit sadakatinin derinliğini anlama meselesidir.
Aynı nedenle, sadece yakın bir ilişkinin, hatta bu bağlamda bağlılığın ölümcül bir parti aracına dönüşüm için yeter bir garanti olduğu ileri sürülebilir. İttihadın vefalı üyeleri de dahil olmak üzere, çeşitli nedenlerle, kendilerini İttihadın Ermeni karşıtı şemasının cinaî yönlerinden uzak tutmuş birkaç Türk subayı mevcuttur.
Örneğin, bu şemayı protesto eden bir Türk kurmay binbaşısının intiharı bu davranış biçimini dramatik bir şekilde vurgulamaktadır. Kurmay binbaşı Müştak, Diyarbakır'daki 23. Alayda görev yaparken, Erzincan'daki 9. Kolordu kumandanlığından Ermenileri bastırma ve imha etme emrini taşıyan şifreli bir yazı alması üzerine 1914 sonbaharında kendisini vurmuştur. İntihar notunda şöyle diyordu "bir Türk olarak yaşamaya utanıyorum" (26).
Ermeni karşıtı İttihatçı soykırım şemasına olumsuz yaklaşan ve bazen karşı koyanlar arasında, iki çok yüksek rütbeli Türk Ordu Grup Kumandanı, Cemal Paşa (Sina Cephesi Gruplar ve IV. Ordu Kumandanı) ve Vehip Paşa (Şark Grubu ve III. Ordu Kumandanı) vardı.
Her ikisi de savunmasız Ermeni nüfuslarına yönelik katliama karşı durmuş ve sonunda bu katliamlara karışan sınırlı sayıda askeri divana harbe sevketmiştir; ardından bu askerler suçlu bulunmuş ve darağacında asılmışlardır. Bu iki kumandan da Harbiye mezunuydu ve Vehip Paşa bir süre Maarif Nazırlığı yapmıştı. Burada önemli olan her ikisinin de uzun süreden beri ileri gelen İttihatçılar olması ve Cemal Paşa'nın 1908-1918 yılları arasında imparatorlukta iktidarı elinde tutan ittihatçı troykanın bir üyesi olması idi(27).
Mustafa Kemal Atatürk de, bilindiği kadarıyla katliamlara karşıydı. O da Harbiye mezunuydu ve hatta İttihadın ilk üyelerindendi. Fakat 1909 Sonbaharındaki birinci fırka kongresinde Atatürk subayların herhangi bir siyasal fırkaya üyeliğini engelleyen bir kanunu geçirmekte başarısız olmuştu(28).
Geride gururu kırılmış egolar bırakan bu veya başka türde kişisel olumsuz tecrübeler ile, sevgisi azalmış, soğumuş üyelerince o fırkanın gizliden gizliye kötülenmesi arasında doğrudan bir ilişki olabilir de olmayabilir de. Bu ihtimal göz ardı edilmemelidir.
Bu makalenin ana konusu hala, iki faktör arasındaki, yani bir yanda kendini adamışlık ile öte yanda siyasal bir fırka olarak İttihada kulluk arasındaki bir başka ilişki türünü incelemektir. İlkinin, ikincisinin derecesini belirlediği ölçüde bu, subaylar açısından soykırımda suç ortaklığı doğurabilecek çok sayıda değişkenle ilintili bağımsız bir değişken olarak ele alınabilir.
Bir adanmışlığın anlamının o adanmışlığın kökenine, doğasına ve derinliğine bağlı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Monolitik bir siyasal partiye karşı bir subayın beslediği sadakatin spesifik yönü ve boyutları, bundan dolayıdır ki, yeniden ele alınması gereken temel bir konu olarak ortaya çıkmaktadır.
Balkanlar'daki tabiiyetlere karşı partizan savaşıyla radikalizasyon mirası
Genel bir perspektiften bakıldığında, Osmanlı İmparatorluğu'nun doğuş ve yükselişinde askerin egemen rolünün Türkiye'deki askerlik kurumuna aşırı önem ve etki vakfedilmesine hizmet ettiği söylenebilir. Bu kurum, hanedanla birlikte, yukarıda belirtildiği gibi, Osmanlı devletinin gelişimindeki en güçlü hakim kurum olmuştur.
Dolayısıyla, Osmanlı siyaseti büyük oranda militarize olmuş ve Osmanlı askeri de sonuç olarak politize olmuştur. Bu tarihsel formasyonların mirası çalkantılı İttihatçı yönetiminin 1908-1918 döneminde çarpıcı biçimde açığa çıkmıştır.
Ayrıca, daha önce ifade edildiği gibi, doğası itibariyle Osmanlı sosyal sisteminin çoklu-etnik dokusu, her daim mevcut tabiiyet gerilimlerinin ürettiği karışıklıkla 'zorlanmıştır'. Otoritenin bu durumlarda şiddete başvurması, ihtilaf çözümünün tercih edilen ve standart bir yöntemi haline gelmiştir. Böylece Osmanlı-Türk egemenliğinden kurtulmaya çalışan gayrı memnun tabiiyetleri kanla baskı altında tutma şeklinde cisimlenen bir Osmanlı-Türk temayülü ortaya çıkmış ve kristalize olmuştur.
Ayrıca, daha dar bir perspektiften bakıldığında, bu makalenin spesifik çatısıyla ilgili olarak, imparatorluk toprak kayıpları, kat kayıpları ve büyük çaplı ekonomik zararlarla sürekli biçimde gerilediğinden, bu temayülün o rejimin sonunu hazırlayan bazı uzun vadeli sonuçları içselleştirmiş olduğu ileri sürülebilir.
Burada önemli olan, I. Dünya Savaşı süresince Ermeni karşıtı kampanyaya katılan subayların çoğunun özellikle Balkanlar'daki muhalif tabiiyetlere karşı yürütülen bu baskı girişimlerinde Ük tecrübelerini yaşadıkları gerçektir (29).
Rum, Makedon ve Bulgar "istiklal savaşçıları" ile tanınan köylere karşı yürütülen acımasız tasfiye çapullarına kalkışılması rutin hale gelmişti. Sonunda, sürecin tamamı hem tepki veren kurbanların hem de faillerin acı çektiği karşılıklı barbarlığa dönüştü.
Harbiye'den, önceki yıllarda fakat özellikle 1908 İttihatçı inkılâbından sonra mezun olmuş öğrencilerin çoğunun Harbiye'de almış olduğu harbi, yani harbe yönelik (martial) derslerinin pratiğini yapmak üzere Balkan yarımadasına gönderildiği de gerçektir.
Bu tecrübeler, bu subayların çoğunun muzaffer Yunan ve Bulgar ordularına karşı gerilla mücadelesi yürütmeye çalıştığı 1912 Sonbaharındaki birinci Balkan Savaşı sırasında daha da pekişti. Bu bağlamda dikkate değer bir şey de, aralarında çok sayıda "cani ve katil" bulunan 4.000 suçlunun kullanılmasıdır'30'.
Canilerden oluşan yardımcı bir orduya yönelik bu güven, I. Dünya Savaşı soykırımının katil çetelerini oluşturan, ancak muvazzaf subaylarca organize ve idare edilen Teşkilatı Mahsusa'nın ilk adımlarının müjdecisiydi.
Bu subayların arasında en göze çarpanlar, tam da Balkan Savaşı boyunca gerilla eylemlerinde yer alanlardı, ki onlar Halil Kut, Yakub Cemil, Filibeli Hilmi, Nail'di (31)". Belli özel, gizli görevlerde sabıkalılara güvenmek hemen hemen standart bir usul olmuştu (32). Ermeni soykırımının müsebbipleri aleyhine ana iddianame hazırlanırken, Türk Askeri Mahkemesi, Nisan 1919'da, tasarrufunda bulunan bir belgenin çeşitli yerlerinde "insan kasapları, asılacak herifler, darağacı kaçkınları..." olarak tanımlanan, bu "mücrimler, firariler"in rolüne beş kez atıfta bulunmuştur (33). Bu adamlar "hapishaneler boşaltılarak" kullanılmıştır (34).
Bazı Türk yazarlar, ittihadın ve partizan subaylarının Balkanlar'daki tecrübelerinden ciddi olarak etkilendiklerini ifade etmektedirler. Tunaya bu noktanın altını tekrar tekrar çizer (35).
Daha önemlisi, Harbiye'nin genç mezunları açısından yaşanan bu tecrübelerin sonucunun yeni bir tür milliyetçilik olduğunu belirten Sina Akşin'in görüşüdür. Aksin, "İttihatçıların Mekadonya'da görüp öğrendikleri Balkan komitacılığı onların Hürriyetin ilanından sonraki zorba davranışlarını kolaylaştırmıştır. Ama İttihatçılar Rumeli'de yalnız komitacılığı öğrenmediler. En kirli, insanlığa en aykırı davranışlarda bulunduklarını yakından görerek, bu kavgaya katılarak pek yaman bir milliyetçilik eğitimi görmüş oldular. Bu yaşantıların sonradan Ermeni tehciri gibi olaylarda İttihatçıların karar ve davranışlarını etkilediği apaçık ortadadır" diye devam eder (36).(BA)
(23) Mustafa Ragıp Esatlı, İttihad ve Terakki Tarihinde Esrar Perdesi, İstanbul: Hürriyet Yayınlan, 1975, s.258.
(24) A.g.e., s.460, no.l; Takvimi Vekâyi, no.3553. Cevat sorgusu, s.68.
(25) Vahakn N. Dadrian, "The Documentation of the World War I Armenian Mas-sacres in the Proceedings of the Turkish Military Tribunal", International Journal ofMiddle East Studies, c.23, no.4 (Kasım 1991), s.559, no.51, s.572-573.
(26) Tovmas Meguerdıtchıan, The Massacres of Diyarbekir Province and the Fero-city of the Kurds, (Ermenice) Kahire: Jihanian Yayınevi, 1919, s.28.
(27) Cemal, Hâtıralar'ında, dağıtılmış ve tekrar iskan ettirilmiş olmasını tercih ettiğini söylediği Ermeni nüfusunu katline karşı "nefret"ini ifade etmiştir. (Cemal Paşa, Hâtıralar , [no.l], s. 413, 440-442, 443). Avusturya Askeri Protokol Müşür Muavini Pomiankovvski, anılarında bu yaklaşımını teyid etmektedir (Joseph Pomıankovvskı, Der Zusammenbruch deş Ottonıanischen Reiches, Viyana: Amalt-hea Press, 1928, s. 199). Cemal'in Suriye cephesindeki Amiri Alman General Kress von Kressenstein de anılarında Cemal'in katliam karşısında feryadını aşağıdaki gibi aktarır: "milliyetimden utanıyorum" (Freıherr Kress Von Kressenstein, Mit den Turken zum Suezkanal, Berlin: Vorhut Press, 1938, s. 140). Biraz tereddüt ve kararsızlık geçirdikten sonra Cemal, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde Ermeni ahalileri kitle halinde öldürmüş olduklarıyla övünen iki İttihadçı çete liderini azarladı. Sıkıyönetim mahkemesinin ardından, heriki eski subay da suçları sabit görülerek asıldı (Ali Fuat Erden, Birinci Dünya Harbinde Suriye Hatıraları, İstanbul: Halk, 1954, s. 216; Atay, Zeytindağı [no. 20], s. 67; Refik, İki Komite... [no. 21 ], s.40; Ziya Şakir, Yakın Tarihin Uy Büyük Adamı, İstanbul: Ahmet Sait Yayınevi, 1946, s. 59). Vehip Paşanın katliamı kınaması, 1918 Aralığında Türk Askeri Mahkemesi için hazırlanan ifadenin ana konusudur. O ifadede, "Katliamlar yoluyla Ermenilerin imhası"na karışan "İttihadın Merkez Heyetinin kasıtlı programı"nı yürüten "kana susamış jandarmalar, darağacı kaçkınları ve insan kasapları"ndan bahsetmiştir (Takvimi Vekâyi, no. 3540, s. 7). Vehip inşaat işleri için gönderilen 2.000 Ermeni askerini sebepsiz yere katlettikleri için Teşkilatı Mahsusanın iki mensubunu bizzat divanı harbe gönderdi ve astı (Ariamard , 10 Aralık 1918). Bu ifadenin orijinal Osmanlı Türkçesinin tam metni, Kudüs Ermeni Partikliği Arşivi, seri 17, dosya Ho (ho diye sesletilir), Bel. no. 171-182'dedir.
(28) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan Ortaasya'ya Enver Paşa, c. 2, 1908-1914, İstanbul: Yükselen Yayınları, 1971, s.118; Falih Rıfkı Atay, Çankaya. Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne Kadar, İstanbul: Bateş, 1980, s. 57. Mustafa Kemal Atatürk'ün Ermeni katliamını onaylamamasıyla ilgili olarak bkz. Dadrian, '...The Documentation... [no. 25], s. 551-552.
(29) Rum ve Bulgarlarla karşılaşmaların açık bir tanımı, Harbiyenin özel mezunlarından ve sıkı bir İttihadçı olan Halil Paşa'dan gelmiştir (Halil Paşa, Bitmeyen... [no. 19J, 1908 öncesi bölümler için s. 37-50; Balkan Savaşlarıyla ilgili olanlar için bkz. s. 122-130; Şakir, Cihan Harbi... [no. 20], s. 50.
(30) Halil, Bitmeyen... [no. 19], s. 124.
(31) A.g.e., s.125; Tank Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, c. 3, İttihad ve Terakki, İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınlan, 1989, s. 275, 294, no. 82.
(32) A.g.e., s. 278. Eski subay ve başta gelen Teşkilatı Mahsusa kumandanı Yakup Cemil'in biyografi yazarı, Harbiye Nazın Enver'in kendisine I. Dünya Savaşında ıran karşıtı bir görev için 2.000 sabıkalıdan oluşan bir müfreze toplamasını emrettiğini belirtir. Bu suçlular arasında "en müthiş cinayetleri işleyenler ve en ufak bir işarette en büyük serüvenlere atılmaya hazır caniler..." vardı. (Esatlı, İttihad... [no. 23], s. 503-504, 532).
(33) Vahakn N. Dadrian, "Textual Analysis of the Key Indictment of the Turkish Military Tribunal Investing the Armenian Genocide", Armenian Review , c. 44, no. 1/173 (İlkbahar 1991, s. 25. Sözü edilen belge, 27. dipnotta belirtilen Vehip Paşa ifadesine atıfta bulunur.
(34) Dadrian, The Documentation... [no. 25], s.560.
(35) Tunaya, Türkiye'de... [no. 31], s. 209, 294, 327.
(36) Sinan Akşin, 100 Soruda jön Türkler ve İttihad ve Terakki, İstanbul: Gerçek,1980, s.46, 159.