Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), bugün açıkladığı yıllık raporunda dünyada birçok ülkede işlenen insan hakları ihlallerinin yanı sıra Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde, Mısır ve Tunus ile başlayan ardından giderek biçim değiştirerek yayılan gösterileri de mercek altına altı.
BBC Türkçe'den Yeşim Yaprak Yıldız'a konuşan Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Philip Luther, bölgede yaşanan değişimleri, insan hakları ihlallerini ve Suriye'deki durumu anlattı.
Luther, protesto gösterilerinin doğmasına neden olan insan hakları ihlallerinin sonradan gelen yönetimler tarafından da kendi muhaliflerine karşı aynı şekilde uygulandığı görüşünde.
Barışın sağlanması için sorun yaşanan ülkelere de muhalif güçlere de silah ambargosu uygulanması gerektiğini savunan Luther, hangi taraf olursa olsun, sivillere yönelik insan hakları ihlallerini ve her türlü işkence ve kötü muamele uygulamasını kınadıklarını belirtti.
İhlaller sarmalı
Raporda 2011 yılında Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki gelişmelerin Sovyetler Birliği'nin ya da Berlin Duvarı'nın yıkılışı gibi tarihi bir öneme sahip olduğunu söylüyorsunuz. Kitlesel gösterilerle başlayıp giderek iç çatışmalara dönüşen bu sürece bu tarihsel önemi veren nedir?
2011 yılında bölgede birçok ülkede milyonlarca insan, haklarını talep etmek için sokağa çıktı. Çok sayıda insan, devletlerin gösterileri bastırmak için aşırı güç kullanması sonucunda ağır insan hakları ihlallerine maruz kaldı. Ancak yine de Mısır ve Tunus ile başlayan bu süreç, bize bölgede değişimin mümkün olduğunu gösterdi.
Önce olumlu gelişmeleri sayacak olursak, Tunus'ta, Mısır'da siyasi tutukluların serbest bırakılması, sınırlı da olsa protesto gösterileri boyunca işlenen ihlaller ile ilgili soruşturmaların açılması ya da ifade özgürlüğü yönünde adımlar atılması gibi değişimler oldu. Anayasa reformu, yasal değişiklikler ve yeni demokratik kurumların oluşturulması için bir momentum yaratıldı. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de anayasal reform için komisyonlar oluşturuldu. Bölgede birçok ülke Arap Birliği çatısı altında ihlallere karşı bir araya geldi. Tüm bunlar bölgede çok önemli değişimlerin olduğunu gösteriyor.
Ancak raporda da değindiğiniz gibi bu gelişmelerin yanı sıra, bölgede aynı zamanda protesto gösterilerinin başlamasından önceki süreci aratmadığı söylenen insan hakları ihlalleri de yaşandı. Gösteriler ya da hükümet karşıtı ayaklanmalar sonucu devrilen hükümetlerin yerine gelenlerin de benzer şekilde muhalifleri bastırmaya çalıştığına şahit oluyoruz.
Dediğiniz gibi protesto gösterilerinin doğmasına neden olan insan hakları ihlalleri sonradan gelen yönetimler tarafından da kendi muhaliflerine karşı aynı şekilde uygulandı. Bölgede birçok ülkede güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanımı, işkence ve kötü muamele, keyfi gözaltı ve tutuklama, özel mahkemelerde adil olmayan yargılamalar gibi ihlaller rutin ve sistematik olarak uygulanıyor. Mısır'da askeri yönetimin Mübarek rejimindeki gibi gösterilere sert bir şekilde müdahale ettiğini görüyoruz.
Bunun yanı sıra hak ihlallerinin soruşturulması için çok yetersiz adımlar atıldı. Hatta bazı durumlarda sorumluların cezasız kalması sağlandı. Örneğin Yemen'de maalesef BM Güvenlik Konseyi'nin de desteğiyle Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ve yakın çevresine, protesto gösterileri süresince işlenen ihlaller karşısında dokunulmazlık verildi. Aynı şekilde Libya'da Kaddafi'ye karşı ayaklanmada yer alan kişilerin işledikleri ihlallerden dolayı yargılanmalarına engel olan bir yasa geçirildi.
Suriye'nin komşusu birçok ülke, özellikle Körfez ülkeleri, ihlallerin son bulması için Suriye üzerinde baskı uyguladı. Ancak barışçıl gösterilerin aşırı güç kullanılarak bastırılması gibi benzer ihlallerin o ülkelerde de yaşandığını görüyoruz. Bu ihlallerle ilgili de çalışmalarınız var mı?
Evet, bunu zaten düzenli bir şekilde yapıyoruz. İnsan hakları bölgede giderek daha da politize oluyor. Örneğin Suudi Arabistan Suriye'deki şiddeti kınarken Bahreyn'de rejim karşıtı gösterilerin bastırılması için destek gönderdi. Aynı şekilde kendi ülkelerindeki gösterileri de güvenlik söylemini kullanarak bastırdılar.
Suudi Arabistan'da çoğunluğun Şii olduğu bölgelerde yaşanan gösterilerde yüzlerce protestocu tutuklandı. Khaled al-Johan adında bir gösterici geçen sene BBC Arapça'ya konuştuğu için 'Suudi Arabistan'ın itibarını zedelemekten' mahkum edildi. Şimdi Suudi Arabistan'da yeni bir terörle mücadele yasası çıkarılıyor. Bu yasa ile hücre hapsi ya da yargılama olmaksızın süresiz gözaltı uygulamasının önü açılacak. Yine bir diğer adımla kralın bütünlüğüne yönelik her türlü eylem hapis cezası ile cezalandırılacak. Aynı şekilde İran Mısır'da protestocuların taleplerinin karşılanmasını isterken, benzer taleplerle sokağa çıkan kişiler gözaltına alındı ya da tutuklandı.
Suriye'de yaşananları aktarmada yaşanan en büyük zorluk yaşanan bilgi kirliliği ve temel kaynaklara ulaşamamaktı. Siz raporu ne tür verilere dayanarak hazırladınız?
Uluslararası Af Örgütü olarak son bir yıldır Suriye'deki insan hakları ihlallerini belgeliyoruz. Suriye hükümeti insan hakları gruplarının ülkeye girişine izin vermedi. Ancak bizim yıllardır bölgedeki çalışmalarımız aracılığıyla kurduğumuz ilişkiler, Türkiye, Ürdün ve Lübnan'daki mülteciler ve gazeteciler aracılığıyla ulaştığımız kişilerle yaptığımız görüşmeler sonucunda devlet güçleri tarafından 'insanlığa karşı suç' kapsamına girecek ihlaller yaşandığını tespit ettik.
Muhalefetin meşruiyeti
Suriye'deki durumu Mısır ve Tunus'takinden farklılaştıran etkenlerden biri muhalefetin meşruiyeti meselesi. Sizce uluslararası alanda tanınan muhalefet ne kadar ülkedeki genel muhalefeti temsil ediyor?
Ülkedeki silahlı muhalefetin muhalefeti temsil edip etmediği önemli bir siyasi soru. Özgür Suriye Ordusu gibi ordudan kaçan silahlı grupların yanı sıra sadece kendisini ve ait oldukları toplulukları korumak için silah alan kişiler ya da sadece barışçıl gösterileri savunan muhalif gruplar var.
Suriye'de devlet güçlerinin yanı sıra silahlı muhalif grupların da insan hakları ihlalleri işlediğine dair iddialar var. Ancak bu tür iddialara raporda yer verilmemiş. Araştırmanız süresince bu tür bir tespitiniz oldu mu?
Evet bu konuda ciddi kaygılarımız var. Silahlı muhalif gruplar tarafından rejimi açıkça destekleyen kişilerin kaçırıldığı, öldürüldüğü gibi iddialar var. BM Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulan uluslararası bağımsız araştırma komisyonu Şubat ayında ülkeyi ziyaretinde 'Özgür Suriye Ordusu' olarak bilinen gruplar da dahil silahlı muhalif grupların ağır insan hakları ihlalleri işlediğini ortaya koymuştu. Rejimi destekleyen kişilerin ya da askerlerin işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldığı belirtilmişti.
Biz Uluslararası Af Örgüt olarak hangi taraf olursa olsun, sivillere yönelik insan hakları ihlallerini ve her türlü işkence ve kötü muamele uygulamasını kınıyoruz. Ancak bizce bu ihlaller, devlet tarafından işlenen ihlaller kadar büyük ölçekte ve sistematik bir şekilde yapılmıyor. Bu tabi bu ihlallerin ciddiyetini azaltmıyor ama onları 'insanlığa karşı suç' olarak sınıflandırmıyoruz.
Şubat ayında Rusya ve Çin'in veto ettiği BM Güvenlik Konseyi kararını desteklemiştiniz. Bu tür bir BM kararının Suriye'ye müdahalenin önünü açma ihtimali vardı. Libya'nın uluslararası müdahale sonrasında bir iç savaşın eşiğine geldiği düşünüldüğünde, bu tür bir çağrının sizce Libya benzeri bir durum yaratma ihtimali var mıydı?
Libya'da yaşanan durumun 'insanlığa karşı suç' teşkil ettiğini düşündüğümüzden BM'yi Libya'yı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne götürmeye çağırdık. Aynı çağrıyı Suriye için de tekrarlıyoruz. Suriye de 'insanlığa karşı suç' işlendiğine dair daha çok delil var. Libya'da mağdurların hak ettiği adaleti Suriyeli mağdurlar da hak ediyor. Benzer talepleri dile getirdiğimiz diğer ülkeler de oldu, Sri Lanka gibi.
Ancak şunu vurgulamam gerekir ki biz Libya'da ya da Suriye'de askeri müdahale çağrısında bulunmadık. Libya'da askeri müdahale olduğunda, sivillerin zarar görüp görmediğini belgelemeye çalıştık. NATO'nun neden olduğu ölümler ile ilgili bir rapor yayınladık. Bizi bu konuda endişelendiren şey NATO'nun bu ölümlerle ilgili herhangi bir soruşturma bile başlatmamış olması. Ailelerden özür dilenebilir, tazminat sağlanabilirdi ancak onlarla iletişime bile geçmediler.
"Suriye'ye silah akışı durdurulmalı"
Suriye'ye silah ambargosu uygulanması konusunda çağrılarınız oldu. İstanbul'da bazı muhalif grupların düzenlediği toplantıda muhalefetin silahlandırılması kabul edilmişti ve Körfez ülkeleri de buna destek vermişti. Muhalefetin silahlandırılması ya da silahlı mücadele içinde olmasına nasıl bakıyorsunuz?
Bizim için temel öncelik ülkeye her türlü silah akışının durdurulması. Uluslararası Af Örgütü olarak kapsamlı bir silah ambargosu çağrısında bulunduk, yani hangi gruba ne tür silah olursa olsun. Rusya'nın silah satışlarının yüzde 10'u Suriye'ye yapılıyor. Rusya'yı buna son vermeye çağırdık. Bugüne kadarki deneyimlerimiz çatışma ortamlarına silah akışının durumu da daha kötüye götürdüğünü gösteriyor. Biz hem hükümeti hem de silahlı grupları ihlalleri kınamaya ve durdurmak için adımlar atmaya çağırıyoruz. (EKN)