Ama bir de öteki cephesi var konunun: "Muhalefet edenler"
Sağlık hizmetinin yaptıklarına ve yapmadıklarına, sağlık otoritesinin karar ve uygulamalarına, ticari sağlık sektörünün "kazancını halkın canından kanından çıkarmasına" itiraz edenler var.
Muhalif medya da, tıpkı "ana akım medya" gibi burada yine bir "aracı rolü" üstleniyor.
Genellikle aracılık ettikleri muhalefet ise, genellikle sol ve demokrat çevreler, meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri, çeşitli hak arama örgütleri ve bir oranda sol ve muhalif partilerden oluşuyor.
Gerçekten de uzunca bir süredir, hükümetin sağlık alanında gerçekleştirmekte olduğu uygulamalara karşı giderek yoğunlaşan bir "eylemlilik" süreci yaşanıyor. Başta hekim örgütleri ve sağlık alanındaki kamu çalışanları örgütleri olmak üzere itiraz ve muhalefetlerini "yükseltiyorlar".
Muhalefet genellikle "eylemden çok söylem" boyutunda şekilleniyor ne yazık ki. Zaman zaman gerçekleştirilen ve adına "eylem" denilenler ise bu çevrelerin yaptıkları, mitingler, yürüyüşler, basın açıklamaları, imza toplama faaliyetlerinden oluşuyor. Gerçek anlamda bir "eylem" yok, çünkü "örgütler ve örgütlenme çok zayıf".
Bunların yapılmasının gerekli olduğu noktasında hiçbir kuşku yok. Çünkü; 2007 yılı başından itibaren yürürlüğe girecek olan "Genel Sağlık Sigortası" ile toplumun sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı gerçek anlamda ortadan kalkacak.
İMF, DB ve DTÖ'nün direktif ve dayatmalarıyla gündeme getirilen, sağlık alanındaki bu uygulamalar hakkında toplumun aydınlatılması ve bilinçlendirilmesi gerçekten gerekli.
Gerçi yasalar meclisten geçti, kimi maddelerine Sayın Cumhurbaşkanı itiraz ederek "Anayasa Mahkemesi"ne başvurmuş olsa bile, görünen o ki, bu değişiklikler yılbaşından itibaren gerçekten uygulanacak. Ama yine de bir şeyler yapılabilir. Geçmişimiz buna benzer birçok örnekle dolu.
Muhalif medya çoğu zaman gerçekleşenlere veya gerçekleşecek olanlara "muhalefet edenlerin" bu etkinliklerde söylenenlerden yola çıkarak verdiği haberlerle sağlıklı bir sağlık ortamı talebini dile getiriyor, mevcudu eleştiriyor. Ama görülen o ki sıklıkla bununla yetiniyor. Böylelikle kamunun bilgi alma hakkının gereğini yerine getirdiğini düşünüyor veya varsayıyor.
Sorulardan birisi şu: "Peki gerçekten öyle mi?"
"Sağlıklı sağlık medyası" bu yolla var olabilir mi, böyle bir yöntemle "sağlıklı sağlık medyası okur yazarlığı" gerçekleşir mi?
Ya da şöyle soralım: Bu yayınlarla kamuoyu yaşanacak değişiklikten sonra sağlık alanında neyin nasıl olacağını, hizmetten nasıl yararlanacağını, hangi haklarını yitireceğini ve daha önce yararlandığı hangilerinden mahrum kalacağını gerçek anlamıyla ve yeterince öğrendi mi, bunları gerçekten biliyor mu?
Benim yanıtım "Hayır; bilmiyor" şeklinde ne yazık ki.
Tam burada iki soru daha aklıma geliyor:Bir; "bunları nasıl ve nereden öğrenecek"; iki, "diyelim ki öğrendi durum değişecek mi?"
İster yandaş ister muhalif olalım; bu soruların yanıtının kamuoyuna duyurulmasında tek araç var o da medya. Hangi tarafta durursa dursun, bu politikalara ilişkin yaklaşımı ne olursa olsun, tüm medya kuruluşları, üzerlerine düşen bu görevi yerine getirmek durumundadır; eğer okuruna, alıcısına bir saygısı varsa.
Ama herhalde "muhalif , demokrat ve sol yayın organları"nın görevi çok daha büyüktür ve bu işi asıl yapması gerekenler onlardır.
Onların bu yöndeki etkinliği ancak, bu konuda değerlendirmeleri, söyleyecekleri olan örgütlerin üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirmeleriyle mümkündür. Ama bu örgütlerin yalnız "slogan düzeyindeki itirazlarını" değil, bilimsel, insani ve temel haklarla ilişkilendirilmiş gerekçelerini de sorgulayacak olan da kanımca yine o "muhalif medya" olacaktır, olmalıdır.
GSS gerçekten günümüzde çok önemli bir değişiklik ve toplumun tümünü ilgilendiren bir sorun. Ama bu yazının başlığıyla GSS'nin ilgisi yalnız bir "haber" konusu olması.
Asıl söylemek istediğimse, kamunun "doğru ve gerçekleri" öğrenmesi konusunda "ana akım medya"nın yaptıklarına benzer yanlışların "muhalif medya" tarafından da yapıldığı saptamasını yapmak ve bir kez daha burada paylaşmak.
Eğer bu söylediklerim doğru ise ve genel olarak kabul görüyorsa, o zaman "ne yapılmalı" sorusu gündeme geliyor. Bunun yanıtını da önceki yazılarımda verdiğimi sanıyorum:
"Sağlıklı bir sağlık haberciliği yaparak, haberciliğin kural ve ilkelerine uygun davranarak, hemen daima haberin verildiği tarafın gözünden ve onu önceleyerek, yani "onun için" habercilik yaparak."
Sözlerimi Ceyhun Atuf Kansu'nun "Kızamık Ağıdı" başlıklı şiirinin bir bölümüyle bağlarsam sanırım söylemeye çalıştığım her şey çok daha iyi anlaşılır:
habersiz hepsi kızamıktan ve ölümden, / kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz. / ve düşmüş bir gül oluyorlar birden, / bebekler ölüveriyorlar, ölümden habersiz....iniyor ve kar altında örtüyordum, / bu çocukları, bu habersiz çocukları, / görmediniz anlatamam, ürperiyorum, / bir şey demek için açılmıştı dudakları,
ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden, / varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım, / aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden, / bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.
o çaresiz, o yalnız, o karanlık günde / siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz? / ben perişan, utanmış.. bu köyün üstüne, / kahrolurken siz beyciğim neredeydiniz? (MS/TK)