Ki denmemeli; onlar son konuklarını daha yeni uğurladılar, henüz dinlenemediler çünkü..
Irak Dünya Mahkemesi'ni (WTI) kotaranlarla Cezayir bardayız. Onlar, önce uzun bir değerlendirme toplantısı yaptılar. Güzellikler, eksiklikler her bir şey konuşuldu; sıra artık kutlamada.
Sahiden kim bunlar? Liste çok uzun ama biz yine de isimleri sıralamaya çalışalım: Çevirmen Ayşe Berktay ile yayıncı Müge Gürsoy Sökmen ilk kez Barış Girişimi'de konuşulan, avukat Ergin Cinmen'in dillendirdiği Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak bombardımanı ve sonrasında işgale karşı bir mahkeme kurulması fikrine asılmışlar.
İlk toplantılarla birlikte katılanlar, ayrılanlar, yeni katılanlar derken Cezayir barda hepsini olmasa da çoğunu gördüğümüz organizatörler grubu ortaya çıkmış.
Beş kadın
Bir dolu "yeni" içeren bu olayın en çarpıcı yanı kadınlar. Burada, erkek katılımı adeta "erkeklere kota" tarzında. Beş kadın var en önde Berktay ve Sökmen'in yanı sıra: İzmirli avukatlar Hülya Üçpınar ve Hilal Kuey ve doktora öğrencisi Ayça Çubukçu.
"İktidar olmadan muktedir olduk!" Müge Gürsoy Sökmen'in sözleri süreci ve gelinen noktayı sahiden çok iyi özetliyor. "Hiyerarşi olmadığı için çok eleştiri de aldık. Ancak gönüllülerin enerjisi her şeye değerdi."
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'ndan Tayfun Mater ve Melek Taylan ile Maral Jefroudi'nin de adlarının da mutlaka anılması gerekiyor.
Bir yandan iki yıldır dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen oturumlara katıldılar, WTI içinde yer alan dünyanın farklı köşelerinde yaşayan savaş karşıtlarıyla her gün sanal alemde tartıştılar, yeni fikirler geliştirdiler ve işte İstanbul günlerine geldiler.
Hiyerarşi yok, işbölümü var
Sökmen'den dinliyoruz: "Tam bir yıl önce Hilal ile Hülya'ya iddia heyeti, Dokümantasyon-koordinasyon Maral, Jüri koordinasyonu Ayşe ile Müge, web sitesi Ayça ve Başak (Ertür), yerel oturumların koordinasyonu Maral ve Yıldız (Önen)şeklinde bir işbölümü yaptık."
Sadun Sönmez, "Müge Ocak ayında bana önerince, önce dosyayı aldım okudum, sonra da zaten dışında kalmak düşünülemeyeceğine göre Şubatta yarım gün çalışmaya başladım," diyor ve ekliyor:
"Ama, tabi ki, bu işin part time olarak kalmayacağını biliyordum, kalmadı da..."
Şaşırtan katılım
Sahiden dünyanın vicdanları arasında yer alan onca insanı toplamak kolay mı? Toplamayı başardılar, hep birlikte gördük, hep birlikte heyecanlandık. Ne var ki, onların asıl heyecanı "katılım nasıl olacak" üzerineymiş...
"Biz salonu sessiz, boş olur diye düşünüyorduk. Hatta, savaş karşıtı hareketin eylemlerinden salona ses verecektik... Sesi verdik ama salon o kadar doluydu ki duyan olmadı herhalde..."
Ayça Çubukçu ilginin güzelliğini keyifle anlatırken "Beş Kadın"dan Üçpınar da medya ilgisine değiniyor:
"Yıllardır bir toplantı, etkinlik düzenledik ya da katıldık, ama hiç bu kadar gazeteciyi birarada görmemiştim, futbol maçlarında bile sanki bu kadar ilgi olmuyor. "
Sökmen tamamlıyor: "Başından beri tabii ki inatla çalıştık, çok insan gelsin istedik ama gelenler sonunda sahiden hepimizi şaşırttı. Üstelik, insanlar dikkatle sunuşları izlediler."
Jüri ve Tanıklar
Aslında, geçtiğimiz hafta sonu WTI oturumlarına katılan, Darphane salonlarında ya da bahçedeki etkinlikleri izleyenler de heyecanlarını ve umutlarını birbirlerine bulaştırmıştı, herkes keyifliydi.
Pek ya Türkiye dışından gelenler? Onlar da...
"Bazı konuşmacılar dinledikleri sunumlar sonrasında akşam otellerine gidip konuşmalarını değiştirdiler. Mahkemenin benim için en etkileyici yanlarından biri sunumların birbirleriyle bağlantılı olarak değişmesiydi."
Ayşe Berktay da mahkemenin konferans gibi olamadığının, insanların sadece kendi sunumlarını yapıp gitmek yerine diğer sunumları da dinlediğinin altını çiziyor.
Gönüllülerden Meryem Kavak da mahkemenin katılımcı ve dinleyiciler için kişisel önemine dikkat çekiyor ve "Yoğun programa rağmen insanlar mahkeme salonunda oturmaya devam etti. Biz katılım gittikçe azalır sanıyorduk ama tam tersi oldu." diyor.
Sponsor yok
Böyle bir organizasyonun belki de yine en çarpıcı yanlarından biri de sponsor olmaması. Dışarıdan gelenlerin bir bölümü kendi imkanlarıyla katıldılar.
Organizatörler kaynak yaratarak bu işin altından kalmayı başarmışlar. Kiminin enerjisi, kiminin emeği, aklı derken küçük paralarla ortaya böyle bir sonucun çıkması elbette sonrası için herkese herhalde yol gösterici olacak.
İletişim grubu
"En zor şeyin bile yapılabildiğini anladık. Mahkeme başka bir yerde olsa maliyeti çok fazla olurdu ancak gönüllü gücü ve mahkemeye hizmet sağlayanların maliyeti düşük tutması sayesinde masraflar çok azaldı."
Rauf Kösemen'in içinde yer aldığı iletişim grubunun da harikalar yarattığını mutlaka söylemek gerekiyor. Mahkeme sırasında her an güncellenen ve o sırada ortalama 20 bin kişinin ziyaret ettiği web sitesi medyanın işini kolaylaştırdı.
Bununla da kalınmadı. Emine Algan ve Çiğdem Mater her oturumla ilgili haberi oturum bittiğinde 1000 kadar adrese yollamış oluyorlardı. Gazeteci ve insan hakları savunucusu Sinan Gökçen'in başı çektiği son aylardaki tanıtım toplantıları, dosyaların hazırlanması da dahil iletişimle ilgili daha pek çok çalışmayı da burada hatırlatmak gerekli.
"Ayrıca, iletişim grubunun yaptıkları gönüllü enerjisinin önemini ve profesyonelliğini de gösterdi. İç ve dış basına düzenli haber geçildi ve organizasyona dışarıdan bakan gazeteciler organizasyonun profesyonelliğinden çok etkilendi."
Rauf Kösemen ise mahkemenin meşhur günlüğü ile ilgili anılarını paylaşıyor:
"Günlük fikri mahkemeden iki gün önce doğdu, mahkemede olan ancak kayıt altına alınmayanları göstermekti amacı. Ancak, Günlük çok ciddiye alındı. Üçüncü gün bana gelip bu mahkemeye üç yıldır emek verenler var, onları yayınlamadınız diyenler oldu. Onlar zaten başka yerlerde yayınlandı, Günlük'ün amacı çok farklıydı."
Bundan sonra ne olacak?
Sivil toplum hareketlerinin içine girmiş, hele de Irak Dünya Mahkemesi organizasyonuna bu kadar "bulaşmış" insanlara mahkemenin kazandırdıkları ile buradan sonra ne yapacaklarını sormamak olmazdı.
Ayça Çubukçu'ya göre, mahkeme, Türkiye'de savaş karşıtı hareket hakkında düşünme şekillerini köklü olarak değiştirdi:
"Eskiden sorulan sorular Türkiye'de savaş karşıtı hareket var mı çerçevesindeydi. Mahkeme Türkiye'den çıkan bir inisiyatifin küreselleşmesiydi. Mahkeme sonrasında ise Nuray Mert gibi yazarlar artık küresel savaş karşıtı hareketi İstanbul'a taşıyalım diyor. Mahkeme hareketi edilgenden etkene çevirdi".
Sadun Sönmez ise mahkemenin uluslararası hukuka katkısının çok önemli olduğunu, çaresiz olmadığımızı gösterdiğini ve evlerimizi moralli dönmemizi sağladığını söylüyor.
Dayanışmanın gücü
"Ancak şimdi mahkemede sunulan kanıtları arşivlemek çok önemli. Sıradaki en ciddi görev kanıtları herkesin hizmetine sunmak. Bence mahkeme kanıt sunmak isteyenleri cesaretlendirmek açısından da önemli bir rol oynayacak. Elinde kanıt olanlar mahkemeden cesaretlenecek."
Sökmen'e göre mahkemeden öğrenilmesi gereken en önemli şeylerden biri Irak Savaşı'nın sadece Irak'ta olmadığı.
"Savaşa karşı hareket küreselleşerek devam etmeli. Herkes kendi hükümeti ve kendi belasıyla uğraşırsa Irak için yapabileceklerimiz artar. Mesela İncirlik üssü, hükümetin tavrı gibi konularda bir şeyler yapmalıyız."
Gürsoy Sökmen ayrıca mahkemenin dayanışma duygusunun gücünü ortaya çıkardığını, yeniklik ve eziklik duygusunu dayanışma ve güvene dönüştürdüğünü söylüyor.
"Katılımcılardan biri bana hayatımda hiç üç gün üst üste mutlu olmamıştım dedi. Bence bu orada yarattığımız dayanışma gücünün önemini gösteriyor."
Günlük
Mahkeme boyunca iletişim grubu "Günlük" adlı bir gazete çıkardı.
Rauf Kösemen'de ortaya çıkan dayanışmanın farkında; "Gönüllüler üçüncü günün sonunda hala Günlük çıkaralım diyorlardı. Haydi arkadaşlar şimdi bize yakışan bir şekilde dağılalım dedim," diye anlatıyor.
Cezayir bardan da artık dağılma vakti geldi. Dağılıyorlar, ama yine toplanacaklar... (EK/EÜ)