Ordunun yeniden yapılanmasıyla birlikte zorunlu askerliğin algılanışının da dönüşme olasılığı ve buna karşı atılacak adımlar... Bütün bunları Kürt Vicdanî Ret İnisiyatifi'nden Ahmet Demirsoy, Barış İçin Vicdanî Ret Platformu'ndan Eray Güven ve Anti-militarist İnisiyatiften Deniz Özgür'le konuştuk...
* Vicdanî ret 1990'ların sonunda gündeme gelmesine rağmen, Kürt hareketinin bu tavrı benimsemesi bugünü buldu. Bu tavrın daha önce alınmamış olmasının, bugün alınmasının sebepleri neler?
Ahmet Demirsoy: Kürt hareketi söylediğiniz tarihlerde vicdanî ret üzerine eğilmeye niyetliydi, hatta bu yönde kararlar da alınmıştı. Fakat o dönemde devletin baskısı çok yoğundu. Özellikle Kürt gençliği olarak ne konuda adım atsak örgüt üyeliğiyle suçlanıyorduk. Doğru zaman olmadığına kanaat getirip bu tarz eylemliliklerden vazgeçtik. Bugün, Kürt hareketinin kazandığı deneyimlerin verdiği özgüvenle vicdanî reddi yeniden gündemimize aldık. 2007'de Ahmet Aslan isimli bir arkadaşımız vicdanî reddini açıkladı. Arkası gelmeyen bu açıklamadan sonra, 19 Eylül 2010'da Kürt Vicdanî Ret İnisiyatifi'ni deklare ettik ve bu devlete askerlik yapmayacağımızı kamuoyuna duyurduk.
* Bu tarihi seçmenizin bir nedeni var mıydı?
Ahmet: PKK 20 Eylül'de ateşkes ilan edeceğini duyurmuştu. Biz de ateşkes sürecine katkımızı sunmak istedik. İlk başta 300 kişi vicdanî reddini açıklayacaktı, ama anlaşılabilir nedenlerle bu sayı epey düştü. Bu insanlar devletin şiddetine doğrudan maruz kaldıkları için bir de bu nedenle şiddet görmekten çekiniyor.
* Eray, Barış İçin Vicdanî Ret Platformu'na üyesin, aynı zamanda SGDF'de (Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu) yer alıyorsun. Bu platform nasıl oluştu? Sosyalistlerin vicdanî ret konusuna ilgi göstermeye başlamasını nasıl değerlendiriyorsun?
Eray Güven: Sosyalistler vicdanî ret tavrına başından beri mesafeli durdu, hep burun kıvırdı. Büyük bir kısmının ise doğrudan karşı çıktığı bir alandı. Bunda, ilk vicdanî retçilerin genelde anarşist olması hasebiyle hareketin anarşist karakterli olmasının payı büyük. Bir diğer neden de, sosyalist örgütlerin ezilenlerin mücadelesinde meşru şiddet kullanımına verdikleri desteğin vicdanî ret hareketinde pek itibar görmemesi, her türlü şiddet kullanımının reddedilmesi eğiliminin daha baskın olması. Biz SGDF olarak düzenlediğimiz bir kampta vicdanî ret konusunu tartışmaya açtık. Sosyalistler olarak buna uzak durmayalım dedik. Vicdanî ret tavrını benimseyerek Kürt halkına karşı yürütülen savaşa ortak olmama yolunu seçebiliriz diye bir tartışma yürüttük. Vicdanî ret tavrını kimsenin tekelinde görmüyoruz. Bu tartışmalar sırasında, "bu anarşistlerin işi, biz bunu yapmayız" diyen arkadaşlar da oldu. Ama yine de bu yönde bir eğilim ortaya çıktı.
* Platform sadece sosyalistlerden oluşmuyor, değil mi?
Eray: Başka kesimler de var platformda. Oluşan fikriyat ve eğilimin sosyalistler arasında tartışılmasını sağlamaya çalıştık, diğer yapılarla, örgütlerle görüşmeye başladık. Bu niyetimiz sosyalistler arasında pek karşılık bulmadı. Çağrımıza savaş karşıtları çevresinden olumlu yanıtlar geldi, bazı anarşist arkadaşlar ve Devrimci Anarşist Faaliyet grubu destek verdi. Ortak bir çerçeve oluşturduk ve vicdanî ret tavrını elden geldiği kadar yaymaya, toplumsallaştırmaya çalıştık, çeşitli etkinlikler, hapisteki vicdanî retçiler ve halkı askerlikten soğutmak suçundan yargılanan arkadaşlarla dayanışma eylemleri düzenledik.
* Platform olarak, şüpheli asker ölümleri gibi çok önemli, fakat görünürlüğü olmayan bir mesele üzerine de eğiliyorsunuz...
Eray: ESP (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) üyesi Serhat Yıldız'ın Gaziantep'te askerliğini yaptığı sırada kaza kurşunuyla öldüğü haberini aldık. Babası buna inanmayıp araştırmaya karar veriyor ve şüpheli ifadelerle karşılaşıyor. Bunun gibi, oğullan askerde şüpheli şekilde ölen ailelere ulaşmaya çalıştık. Gördük ki bu şekilde ölenler ya Kürtler ya da devrimciler, sosyalistler. Bunların tesadüf olamayacağına hükmedip bu aileleri bir araya getirmeye çalıştık. Birkaç eylem yaptık bu konuda. Aileler, hukukî mücadele vermeye başladı.
* Deniz, bir total retçi olarak, vicdanî ret tavrının yaygınlaşmaya başlamasını nasıl değerlendiriyorsun?
Deniz Özgür: Farklı kesimlerin vicdanî ret tavrım benimsemelerini muazzam bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Vicdanî ret kavramım ve eylemliliğini yirmi yıl önce anarşist ve anti-otoriterlerin ağırlıkta olduğu bir kesimin Türkiye'de toplumsal muhalefetin gündemine soktuğu doğrudur. Farklı kesimlerin bu alana mesafeli durmalarının arkasında ideolojik uyuşmazlıkların, çekişmelerin olduğunu söyleyebiliriz. Ama şunu da söylemek lâzım, Türkiye'de anti-militarizm başından beri pasifizmle ve şiddet karşıtlığıyla neredeyse eşanlamlı görülmüştür. Anti-militarist hareket de benimsediği eylem taktikleriyle, karakteriyle bu eğilimi güçlendirmiştir. Her türlü şiddete karşı çıkma ilkesi, hareketin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Bu, çoğu zaman, ezilenlerin var olma mücadelesi vermek için kullandıkları yöntemlerle egemenlerin baskı araçlarını ve pratiklerini eşitlemeye kadar varmıştır. Bu hâkim söylem nedeniyle, birçok kesim vicdanî ret tavrını, anti-militarist siyaseti bir alan olarak görmekten imtina etmişlerdir. Bu çerçeveden baktığımızda, söz ettiğimiz gelişmeler, farklı eğilimlerdeki hareketlerin, bireylerin, Kürtlerin, sosyalistlerin, Müslümanların, anarşistlerin ortak bir alanda bir araya gelip birlikte eylemlerine olanak sağlamakta, karşılaşma anlarını ve alanlarını çoğaltmaktadır. Kendi başına bu bile oldukça önemli bir adım. Önyargıları kırmamızı sağlayacak bir potansiyel görüyorum burada. Daha geniş kesimlerin sürece dahil olmasıyla, hareket daha da toplumsallaşacaktır. Hareketin toplumsallaşması, ordunun, militarizmin, örgütlü devlet şiddetinin daha çok sorgulanması, karşı çıkışların daha da çoğalması anlamına gelecektir.
* TSK'nın yeniden yapılanmasından söz ediliyor. Sözleşmeli er modeli hayata geçiriliyor. Liberal ve sol-liberal kesim sivilleşme adına ordunun profesyonel hale getirilmesi için bastırmaya çalışıyor. Özel savaş birlikleri oluşturuluyor... Bu sürecin sonunda zorunlu askerlik kavramı da ortadan kalkabilir. Bu konular vicdanî ret hareketinin ve anti-militaristlerin gündeminde mi?
Ahmet: Henüz bu konuda bir çalışmamız yok. Vicdanî ret kavramını yeni yeni tabana yayabiliyoruz. Kürtlerin büyük çoğunluğu, toplumun geri kalan kesimi gibi vicdanî redden habersiz. Hatta inisiyatifin adının başında Kürt kimliğinin geçmesinin nedeni, tabanın buna aşina olmamasıyla ilgili. Birçok kesim bizi ırkçılıkla, milliyetçilikle suçladı, ama vicdanî reddi geniş bir kesime yaymak için insanlara tanıdık gelebilecek sıfatlara ihtiyaç duyuyorsun.
* Siz anti-militarizme nasıl bakıyorsunuz?
Ahmet: Kürt Vicdanî Ret İnisiyatifi olarak insanların, halkların meşru müdafaa hakkını savunuyoruz. Dünyanın her yerinde de böyle olduğunu düşünüyoruz. Anti-militarizm meşru müdafaaya olumlu bakar mı, bundan çok emin değilim. Her türlü savaşa karşı çıkmayı çok gerçekçi bulmuyorum. Bu nedenle kendimizi anti-militarist olarak görmüyoruz. Ama profesyonel orduya da karşı olduğumuzu söyleyelim. Zorunlu askerlik kalksa da, askerlik paralı hale gelse de biz askere gitmeyeceğiz; paralı askerliğe karşı da ses çıkaracağımızı şimdiden ilan etmiş olalım.
Eray: Sosyalistler olarak profesyonel orduya elbette karşı çıkacağız. Sonuçta, böyle bir adımı vahşetin daha da uzmanlaşmış bir biçimde sergilenmesi olarak değerlendiriyoruz. Ama içinde bulunduğumuz gerçeklik itibariyle, zorunlu askerliğe karşı çıkmayı daha anlamlı buluyoruz. Ortak bir zeminde mücadele etmeyi ben de anlamlı buluyorum. Biz bu işe girdiğimizde, sosyalist çevreler bize şunu söylediler: "Siz anti-militarist olamazsınız, siz şiddete karşı değilsiniz ki." Biz anti-militarist olduğumuzu düşünmüyoruz. Anti-militarizmin bir ortaklaşma zemini olması bizim açımızdan zor görünüyor.
Deniz: Meşru müdafaa hakkını savunmak anti-militarizme halel getirmez. Tam tersine, anti-militarist politika, örgütlü militer şiddete karşı bu müdafaayı, mücadeleyi örgütlemekle mükelleftir. Sivilleşme adına ordunun özelleşmesi, uzmanlaşması süreciyle karşı karşıyayız. Zorunlu askerlik ortadan kalktığında militarizmden arınacağımızı düşünmüyorsak, daha bütünlüklü bir mücadele vermemiz gerektiği ortadadır. Bunun da yolu, militarizmi geniş bir perspektiften tarif edip aldığı yeni biçimleri (özel askerî şirketler gibi) derinlemesine analiz etmekten ve eksik bırakılan ayaklarını (örneğin kapitalizmle ve sınıfsal hegemonyayla doğrudan ilişkisini) tamamlamaktan geçiyor. Kapsayıcı ve sistem karşıtı bir anti-militarist mücadele ancak bu şekilde sağlam bir zemine oturabilir. Hatta şunu söyleyebiliriz, anti-militarizmi anti-kapitalist mücadelenin bir parçası kılmadan gerçek bir muhalefet örülemez. Meseleyi hep ordu üzerinden konuşuyoruz; gündelik yaşayışımıza yansımalarını da dikkate almak durumundayız. Örneğin, yakın zamanda Meclis'ten dönen silah yasa tasarısı. Bence bu tasarı yeniden önümüze gelecektir. Düşünsenize, toplumun büyük bir kesimi inanılmaz bir kolaylıkla silahlanacak. Bu konuda özellikle sosyalistlerin inisiyatif alması gerekiyor bence; üstelik geleneklerine yabancı bir alan değil. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Rosa Luxemburg'la beraber savaşa karşı verdiği mücadeleyle devrim tarihine geçen Kari Liebknecht'in anti-militarizm tarifine ve mücadelesine bakmaları yeterli olacaktır. ()AG/EKN)
* Bu röportaj Express Dergisi'nin 118. sayısından alınmıştır.