Bu, Anıtkabir'e ilk girişimiz. Yolu sorduğumuz miting görevlisi, elimizde neden bayrak olmadığını soruyor ve ardından da nereden bayrak alacağımızı izah edip heyecanlı bir edayla yolu gösteriyor.
Aslan ve insan heykellerinin bulunduğu "Aslanlı yol" tıklım tıklım. Fotoğraf makinesine aslanlarla poz veren gençler, çimenlere uzanıp uyuyakalmış yaşlılar, ikide bir İstiklal Marşı okuyup herkesi hazırola çağıranlar, "yaşasın cumhuriyet" diye haykıran çocuklar...
Mozolede susamamak!
Babalar çocuklarını "ileri, marş" diye yürütürken, bir yandan da devasa asker heykellerine asker selamı verip Anıtkabir'in avlusuna doğru ilerliyorlar. Arada bir, bir grup asker, kalabalığı yararak bir baştan öbür başa geçiyor.
Mitingin en çarpıcı sahnesiyse, Atatürk mozolesini görmeye gidenlerin birbirini susturmaya çalıştığı andı.
Baş ağrıtan sıcaktan serin Anıtkabir'e girenler alkış mı tutmalı, İstiklal Marşı mı okumalı yoksa susmalı mı diye bir an için tereddüt edince, derin bir uğultu yükseliyor kabirde.
Şşşşşş'la gelen uğultu
Bir anda yüzlerce kişi yüzlerce kişiyi susturmak için "şşşşş" sesi çıkarınca, çocuklar için ürkütücü, yetişkinler için heyecan verici bir uğultu yükseliyor.
Bir kadın, "Sessiz olun, Ata'yı rahatsız ediyorsunuz" deyince, kızı merak edip soruyor, "Anne, Atatürk burada mı yaşıyor?" "Burada yaşıyor ya, burada tabii. O hep burada kalacak yavrum.
Siz de onu, devrimlerini torunlarınıza anlatacaksınız" yanıtını veriyor anne. "İşte yarınımız sizsiniz" diyen bir diğeri şöyle sürdürüyor sözlerini: "Unutma kızım, Ata getirdi bu ülkeye metreyi, şapkayı, Latin harflerini."
Kameramanın zor anları
Mozoleyi selamladıktan sonra, Anıtkabir'in koridorlarından alt kata mecburi iniş yapıyoruz. Çünkü mozoleyi selamlayıp geri çıkmak imkansız. Tek çıkış yolu, alt kattaki müze.
1920'li yılların canlandırılmasının yapıldığı resim ve savaş kalıntılarının bulunduğu müzeyi yarım saat boyunca yürüyüp Anıtkabir'in bambaşka bir yerinden çıkmış buluyoruz kendimizi.
Çıkış kapısında izdihama neden olan bir kameramana küfürler yağınca, arkadakiler "Bağırmayalım, Ata'yı rahatsız etmeyelim arkadaşlar" diyor, öndekiler de "Küfretmeyin, çocuk Kanaltürk'tenmiş" uyarısı yapıyor. Yürüyüşte Kanaltürk'lü olmak bulunmaz avantaj zaten.
"Medya dışarı, Kanaltürk içeri"
Anıtkabir'in avlusuna çıkıp bir grup gazetecinin kalabalık tarafından kuşatıldığını görünce not defterimizi çaktırmadan cebe indiriyor, muhabir kartımızı gizliyoruz. Ne yapacaklarını şaşıran gazeteciler, ürkek ürkek etraflarına bakıyor, kaçacak yol arıyorken, İstiklal Marşı yardımlarına koşuyor. On dakikada bir okunan İstiklal Marşı sırasında herkes hazırola geçerken, gazeteciler de olay mahallinden hızla uzaklaşıp, Anıtkabir'in girişindeki dama çıkıyorlar.
İkide bir okunan İstiklal Marşı'ndan takati kalmayıp ayağa kalkmaktan geri duran bir kameraman ise, tüm gazetecilere bozuk para atılmasına neden oluyor. "Medya dışarı, Kanaltürk içeri", "Satılmış medya, kahpe medya", "Ampul, ananı da al git ABD'ye" sloganları peşi sıra geliyor.
Ata'nın çiçekleri
Kalabalık, karşısında bir tek medya çalışanlarını gördüğü için öfkesini onlara yönlendiriyor. Bir kadın, saldırganları engellemek için öne atılıp, "Durun yavrularım, Ata'ya ayıp oluyor. Biz çağdaşız. Durun, saldırmayın. Ata'nın huzurunda yapmayın bunu" diye bağırıyor.
İnsanlar, heyecanla birbirine sarılırken, birbirini küçümseyenler, birbirine hakaret edenler de azımsanmayacak kadar fazlaydı. İzdihamda ezilmemek için çiçeklerin bulunduğu bahçeye sürüklenen bir katılımcı, elinde Atatürk posteriyle, çiçeklerin arasında önce bir gencin, ardından da bir kadının hakaretlerini işitiyor:
"Allah belanızı versin. Ne işiniz var sizin gibi insanların burada. Ata'nın çiçeklerini eziyorsun" diyen kadına yanıt vermeden uzaklaşıyor yaşlı adam.
Sessizlik bu kez Tuncay bey için
Anıtkabir'deki izdihamdan nispeten kurtulmak için, insanların sabah saatlerinden itibaren toplandığı Tandoğan Meydanı'na doğru yol alıyoruz. Toplanan kalabalığın arasına karıştığımızda, Kanaltürk'ün sahibi Tuncay Özkan, "korsan" konuşmasını yapmak üzere paldır-küldür kürsüye çıkıyordu.
Herkes herkesi susturmaya çalışırken, "Tuncay Bey konuşacak, susunuz" diyenlerin gürültüsünden zar zor seçiliyordu Özkan'ın sözleri. "On gün boyunca burada kalın" diyordu kürsüdeki ses.
Miting akşamı televizyon programında "Bu millet gerekirse bir değil on ordu daha kurar" diyerek Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ı 12 Nisan'da yaptığı basın toplantısında yeteri kadar sert davranmamakla eleştiriyordu.
Ortak sloganlar
Alan dolup taşınca, "Ata'ya duyulan özlem"ine daha fazla mani olamayan kitle, Anıtkabir'e doğru yürüyüşe geçiyor. Kürsüden inip Anıtkabir'e yürümeye başlayan Tuncay Özkan, günün kahramanı adeta. Kadınlar ellerinden öpmeye, genç kızlar cep telefonuyla fotoğrafını çekmeye çalışırken, Tuncay Özkan istifini bozmayıp yürümeye devam ediyor.
Emekli asker ve bürokratların, onların eş ve çocuklarının yürüyüşünde anlaşılmaz bir dağınıklık hali vardı. Belki de katılımcıların hepsi, ayrı ayrı, kendini bu cumhuriyetin esas sahibi, devrimlerin ve Atatürk'ün esas mirasçısı sayıyor, bu sahipliği kimseyle paylaşmak istemiyordu.
Fakat ortak sloganlar da vardı: "Mustafa Kemal'in askerleriyiz", "Çankaya'ya imam istemiyoruz", "Tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana", "Ne mutlu Türküm diyene!". "Demokrasi düşmanı, meclis başkanı" sloganı ise hemen "Cumhuriyet düşmanı, meclis başkanı" şeklinde düzeltiliyor...
Büyükanıt'a da tepkililer
Kitlede Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'a tepkili olanlar da vardı. Emekli bir asker, şöyle anlatıyor meramını: "Yaşar paşa hepimizin hayallerini yıktı. Tuncay Özkan kadar da mı olamıyor?
Elini masaya vurup, Kasımpaşalıysan maşanı al, evine dön, diyemez miydi? Şimdi Kasımpaşalı, kalkıp Ata'mın köşküne mi kurulacak! Bu ölümden daha acı vericidir. Atamızın kurtardığı ulusun yavaşça ele geçirilmesidir."
Laiklik sloganları atan yüz binlerce kişiden oluşan kitle, Anıtkabir'e varıp ellerini-yüzlerini duvar taşlarına sürüp bir ayindeymişçesine hüzünleniyor, ardından da öfke krizlerine tutulup gazetecileri bozuk para yağmuruna tutuyor, on dakikada bir İstiklal Marşı ve 10. Yıl Marşı okuyup kendilerinden geçiyorlardı. (İA/TK/BA)