Suriye'nin kuzeyinde, Kürtler yaşadıkları Kobani, Afrin, Amude, Derbasîye, Sere Kanîye, Derik gibi şehirlerde, temmuz başından bu yana yönetimi ele geçirdi. Demokratik Birlik Partisi (PYD) öncülüğündeki ayaklanma kansız gerçekleşti ve Baas bürokratları ile Suriye ordusu büyük ölçüde Kürt bölgesinden çekildi.
Beşar Esad yönetiminin Kürtlerle çatışmayı göze alamayacağını, böyle bir teşebbüsün sonunu hızlandıracağının bilincinde olduğunu önceki sayılarda hatırlatmıştık. Nitekim öyle oldu, AKP yanlısı medyanın iddialarının aksine Esad, Kürt şehirlerini PYD'ye teslim etmedi, terk etmek zorunda kaldı.
Akabinde çok önemli bir gelişme daha yaşandı ve 9-10 Temmuz'da Erbil'de, Mesud Barzani yönetiminde düzenlenen bir toplantıda tüm Suriyeli Kürt örgütleri bir anlaşma imzaladı. Suriye'de Kürt birliğinin temelinin atıldığı bu anlaşmadan sonra Yüksek Kürt Konseyi oluşturuldu ve Suriyeli Kürtler, ele geçirdikleri şehirlerde yönetim faaliyetlerini yürütmeye başladı. Bu gelişmeler karşısında, PYD'yi PKK'nin bir kolu olarak gören AKP sert tepki gösterdi. Erdoğan Suriye'nin kuzeyini PYD'ye bırakmayacaklarını ileri sürdü, ancak hükümet giderek ibreyi düşürdü.
Gelişmeler Esad rejiminin bir süre daha varlığını koruyacağını gösteriyor. Kürt bölgesini hem çatışmalardan korumayı başaran hem de "demokratik özerklik" modelini hayata geçiren PYD'nin lideri Salih Mislim'le gelişmeleri ve Suriye'deki mevcut durumu konuştuk.
2011 sonlarında yaptığımız söyleşilerde, haklarınızı silahsız mücadeleyle elde etmeye çalıştığınızı söylemiştiniz. Ne oldu da Suriye'deki Kürt bölgesinde PYD liderliğinde bir kalkışma yaşandı ve Baas rejimi bölgeden çekildi?
Biz başından beri Suriye devriminin içindeyiz, sürecin bir aktörüyüz. Dediğiniz doğru, bize göre barışçıl yöntemlerle, sivil itaatsizlik eylemleriyle, kitlesel gösterilerle mücadeleye girişilmeliydi, ama böyle olmadı. Bunda Baas rejiminin baskıcı yöntemleri de etkili oldu. Rejim zaten kendisine silahla karşılık verecek bir muhalefeti arzuluyordu, çünkü büyük silahlar onların elindeydi ve karşıdakileri terörist ilan etmesi kolaydı. Böyle de yaptı. Biz Kürt bölgesi olarak bu oyuna gelmedik ve barışçıl yollarla, gösterilerle, yürüyüşlerle mücadelemizi sürdürdük. Fakat son zamanlarda, çatışmalar bizim bölgemize yaklaştı. Gerek Kobani'de, gerek Afrin ve başka yerlerdeki çatışmalar halkımızın güvenliğini tehdit eder hale geldi. Başından beri, halkımızı çatışmalardan korumaya çalışıyoruz ve bunun için tedbirler alıyorduk.
Bu çerçevede 19 Temmuz'dan itibaren Kobani, Afrin, Derik başta olmak üzere pek çok yerde Kürt halkı bütün kurum ve kuruluşlara el koydu. Bu aniden gelişen bir süreç değildi. Halkımız buna hazırlıklıydı; iki seneden beridir bununla uğraşıyoruz.
Bu tarihten itibaren de silahlı mücadeleye başladınız; silahlı mücadele Baas'a mı karşı, İslâmcı muhalefete mi?
Bizim klasik mânâda silahlı güçlerimiz yok. Kürt geleneğinde her evde bir-iki silah bulunur. Halk ferdî silahlarıyla tedbirlerini alıyor. Savaş gelip kapıya dayanınca, haliyle herkes kendini savunacaktır. Devlet, barışçıl eylemlerimize karşı herhangi bir silahlı yanıtta bulunmadı. Ama diğer muhalefet, silahlı çatışmaları bölgemize de kaydırmaya başlayınca, şehirlerimizdeki devlet güçlerini dışarı çıkardık. Dışarıdan gelecek olanlara karşı tedbirimizi aldık ve kendi kendimizi yönetmeye başladık.
Bölgenize yönelik bir saldırının İslâmcı muhalefetten mi, yoksa Baas rejiminden mi gelmesinden çekmiyorsunuz?
Bir saldırı olursa, tabii ki Baas rejiminden gelir. Fakat buna karşı halkımızın da vereceği bir yanıt vardır, halkımızın eli bağlı değil. Zaten rejim buraya tekrar gelirse, kuzu kuzu kurumlarına yerleşecek hali yok, muhtemelen saldırgan bir tavırla gelir. Halkımızın da buna karşı söyleyeceği bir sözü olacaktır.
Elinizdeki silahlar böyle bir direnişe yetecek miktar ve çapta mı?
Halkımızın elindeki silahlar ferdî silahlardır. Şimdiye kadar kimseden bir şey almış değiliz. En büyük gücümüz, halkımızın örgütlülüğü ve öz savunma iradesidir. 2003'ten beri halkımızı örgütlüyoruz. Kürt halkı içinde örgütlenmemiş kimse yoktur. Halk Savunma Birlikleri bu halkın çocuklarıdır. Halkın direnişi başka bir şeye benzemez.
En güçlüsü PYD olmak üzere 10'u aşkın Kürt örgütü var Suriye'de. Bu kalkışmaya muhalefet eden bir örgüt veya aşiret var mı?
27 Temmuz'da Yüksek Kürt Konseyi'ni oluşturduk. Konsey iki meclisin bir araya gelmesiyle oluşturuldu. Biri Batı Kürdistan Halk Meclisi, diğeri Suriye Ulusal Kürt Meclisi'ydi. Bu iki çatının altında tüm Kürt örgütleri bulunuyor. Sonuçta, Yüksek Kürt Konseyi'yle beraber tüm Kürtlerin ittifakını yaratmış olduk, kimse dışarıda kalmış değil. Yüksek Kürt Konseyi'nin belli kararları var ve bunun dışına kimse çıkamaz. Dolayısıyla, PYD filan değil, Konsey her şeye karar verir, talimat yayınlar...
Konsey'in sözcüsü kim?
Bir başkanı veya sözcüsü henüz yok. Konsey on kişiden oluşuyor ve bu on kişi de parti yöneticileridir. Sözünü ettiğim iki meclisten geliyorlar. Bunlar karar alıyor ve uyguluyor.
Son zamanlarda Esad yönetiminden bir tepki veya saldırı oldu mu?
Rejimden bize yönelik bölücülük iddiaları var, ama biz kimseye kulak asmıyoruz. Biz Kürt halkı olarak Suriye halkının bir parçasıyız. Demokratik haklarımızı almak için mücadele ediyoruz ve ileri sürüldüğü gibi bölücülük yapmıyoruz. Haklarımızın anayasal güvenceye alınmasını talep ediyoruz. Bölgemizde yönetime el koymamızın sebebi, halkımızın anlamsız ve sonu belirsiz bir savaşın içine çekilmesine mâni olmaktır, bu kadar.
Suriye Ulusal Konseyi (SUK) üyelerinden de size yönelik sert tepkiler geliyor. Bazı üyeler Kürtlerin özerklik taleplerinin asla karşılanmayacağını söylüyor. Ne diyorsunuz bu tepkilere?
SUK'un tabanı çok geniş değil. Dış güçler tarafından destekleniyorlar. İkincisi, kimseden herhangi bir hak dilenmiyoruz. Halkımızın ne istediğini çok iyi biliyoruz ve bu doğrultuda hareket ediyoruz. Kimseden bir beklentimiz yok, ne SUK'tan ne rejimden. SUK da ileride, yani dış güçlerin tesirinden çıktığında, isteklerimizin çok doğal ve demokratik olduğunu kabullenecektir.
"Dış güçler" ya da açıkçası Türkiye, taleplerinizin yeni rejim tarafından yerine getirilmesine izin verir mi?
Biz demokratik haklarımızı Suriye'den istiyoruz. Suriye'nin bir parçasıyız, Suriye sınırları içinde yaşıyoruz. Bunun Türkiye'yle ne ilişkisi var? Türk yöneticilerin kafasında bir Kürt fobisi oluşmuşsa, bu onların derdidir. Halkımızı korumak en doğal hakkımızdır. Ne kimseden bir yardım bekliyoruz ne de kimsenin tepkisine aldırıyoruz.
Türkiye'nin Suriye sınırına, yani sizin şehirlerinize yakın yerlere ciddi bir askerî güç yığdığı söyleniyor. Bunu tehdit olarak algılıyor musunuz?
Hayır, çünkü Suriye'ye bir müdahale olsa bile, uluslararası güçlerin ortak kararıyla olur. Türkiye'nin sırf Kürt meselesi yüzünden Suriye'ye müdahale etme hakkı yoktur. Biz Türkiye'ye yönelik bir şey yapmıyoruz. Türk ve Kürt halkları arasında binlerce yıllık dostluk-kardeşlik bağı vardır. Türk yöneticilerin Kürtlere karşı bir kalkışmaya girişeceğini sanmıyorum. Biz Suriye'den ayrılmayı değil, demokratik haklarımızı istiyoruz. Bundan kimse rahatsız olmamalı.
PYD olarak Demokratik Koordinasyon'un da bir parçasısınız. Sol-sosyalist hareketlerin, diğer etnik ve dinî grup temsilcilerinin de bulunduğu Koordinasyon'un çalışmaları ne düzeyde?
Koordinasyon'un ana gündeminde Annan Planı vardı. Biz de Annan Planı'nı destekliyorduk. Ancak rejim şiddetten geri adım atmıyor. Şu anda çatışmaların bütün ülkeye yayılmasının müsebbibi rejimdir. Rejiminin dostları olan Rusya, Çin ve İran'ın bu gidişata dur diyebilecekleri kanaatindeyiz.
Demokratik Koordinasyon Meclisi olarak elbette barışçıl çözümler için uluslararası temaslarımızı sürdürüyoruz. En son, Kahire'deki konferansa gerek Kürtler, gerekse Koordinasyon Meclisi olarak katıldık. Ancak konferans başarısız oldu. Çünkü uluslararası güçlerin kontrolündeki SUK meseleyi başka yönlere çekmeye çalışıyor. Bunun Suriye lehine olduğuna inanmıyoruz.
9-10 Temmuz'da Erbil'de, Barzani'nin koordine ettiği toplantıya Suriye'deki bütün Kürt örgütleri katıldı. Barzani, bu toplantıdan iki ay kadar önce, ittifak kurmaları halinde Suriye Kürtlerine her türlü desteği verebileceğini açıklamıştı. İttifak gerçekleştiğine göre, Barzani sözünün arkasında duruyor mu?
Barzani'nin esas katkısı o anlaşmanın sağlanmasıydı. O anlaşmanın sonucu olarak Yüksek Kürt Konseyi kuruldu. İlerisi için bir şey söyleyemem, ama sanırım sadece Barzani değil, bütün Kürtler bize arka çıkacaktır. Kürdistan'ın dört parçasından da makûl ve haklı taleplerimize destek gelecektir.
AKP'nin Suriye'deki Kürt muhalefetini PYD'den koparıp Barzani'nin güdümüne sokmak istediği söyleniyor.
Bu beyhude bir çaba, çünkü PYD önemli bir güçtür, Kürt halkının öncü gücüdür. Ayrıca, PYD artık Yüksek Kürt Konseyi'nin şemsiyesi altındadır. Dolayısıyla, Kürtlere yönelik "sen iyisin de, kardeşin kötü" politikasının tutacağı zaman çok geride kaldı. Ya çözümü kabul edersin veya etmezsin. Kürtleri birbirine düşürmek için atılan adımlar sonuçsuz kalacaktır. PYD bu halkın öncü gücüdür, kimse onun arkasından bir oyun çeviremez. Artık PYD olarak değil, Yüksek Kürt Konseyi olarak konuşabiliriz.
Esad sonrası yeni rejim taleplerinizi kabul etmezse ne yapacaksınız?
Buradaki tüm demokratik güçler taleplerimizin haklılığını kabul ediyor. Dışarıdan müdahale, dayatma, yönlendirme olmadığı sürece Suriye'deki güçlerin Kürtlerin taleplerine itirazı olmaz. Batı Kürdistan'da da bir Kürt sorunu var. Bu sorunun çözümünü istemeyenler Suriye'nin iyiliğini istemiyor demektir. Biz çözümü hep demokratik yollarda gördük, dağlarda değil. Ama hakkımızı sonuna kadar arayacağız.
Şu anda Qamişlo'dasınız; Suriye'deki en büyük Kürt kenti olan Qamişlo'daki gücünüz ne düzeyde? Burada da yönetimi devralmaya çalışacak mısınız?
Qamişlo çok hassas bir bölge. Ama şu an sakin. Nüfusunun çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor, ama Asurîler, Süryaniler, Araplar dahil çok sayıda mensubiyet var. Temmuzda bir kışkırtma sonucu, ölülerimiz, yaralılarımız oldu. Fakat durumun karışmasını istemediğimiz için hassasiyetle yaklaşıyoruz her olaya. Şehir merkezinde olmasa da, çevredeki Arap köylerinde zaman zaman Esad güçleriyle muhalifler çatışıyor. Şu ana kadar çatışmalar Qamişlo merkeze girmiş değil. Ama halk tedirgin. Çatışmalı bir durum belirir ve Qamişlo'ya da dayanırsa, muhakkak o zaman halkımız kendini korumaya çalışır.
PYD'ye bağlı silahlı grupların Qamişlo merkezde dolaştığına dair haberler yayınlandı Türkiye basınında...
Qamişlo'nun içinde silahlı güçlerimizin dolaştığı doğru değildir. Fakat tehlikenin belirebileceği yerlerde kontrol noktaları yapılmıştır. Onlar da Halk Savunma Birlikleri'nin değil, Halk Savunma Komiteleri'nin kontrolündedir.
Halkın ferdî silahlarıyla kendini savunduğunu söylediniz. Bu halk güçlerinin denetim dışına çıkma tehlikesi yok mu?
Sivil savunma birlikleri yeni yeni oluşuyor. İleride ne olacağını kestiremeyiz, ama olası bir provokasyonun veya raydan çıkma ihtimalinin halk tarafından bertaraf edileceğini söyleyebilirim.
Kontrolünüz altındaki şehirlerde belediye faaliyetleri kimler tarafından yürütülüyor? Olağanüstü bir hal ortamı mı var, yoksa gündelik hayat olağan akışında mı devam ediyor?
Normal hayat devam ediyor. Belediyelerde veya diğer kurumlarda işler aksatılmadan sürdürülüyor. Banka, elektrik, su gibi işlere bakan komiteler oluşturulmuş durumda. Bu komiteler gerekli her türlü faaliyeti yürütüyor. Demokratik Özerklik projesini uygulamaya çalışıyoruz. Rejim değişikliği olduğu zaman da sanırım bu modelimiz kabullenilecektir. Bu projemiz kimsenin aleyhinde değildir.
Arap kardeşlerimizle konuştuğumuzda, bizim örgütlü yapımıza ve demokratik özerklik modelimize gıptayla bakıyorlar. Araplar kendi aralarında böyle bir örgütlülük kuramadılar. Ama biz çalıştık, halkımızı örgütledik ve bu yönetim modelini iyi anlattık. Bu modelde halk, kendi yönetimini de, yönetim biçimini de kendisi belirler.
Halk hem kararı alıyor hem de uyguluyor. Aracılar yok, radikal demokrasi var.
İnternette bir görüntü dolaşıyordu. Tek tip kıyafet giymiş binlerce genç bir caddede tek sıra yürüyor. İddiaya göre, Irak Kürdistanı'ndan bölgenize gelen Peşmergelerdi bunlar. Doğru mu bu?
Görüntüleri bilmiyorum, ama öyle bir şey yok. Açıkça söyleyeyim ki, Güney Kürdistan'dan Batı Kürdistan'a silahlı tek bir insan girmiş değildir! Bu tür spekülasyonlara inanmamak lâzım.
Türkiye'den sizinle irtibat kurmak isteyen herhangi bir devlet birimi oldu mu?
Hayır, öyle bir şey olmadı. Medyanın ahlâklı davranması lâzım. Özel Harp Dairesi'nden talimat alan gazeteciler var. Bizim için "PKK güçleri" deniyor. Böyle bir şey yok. İkincisi, çıkıp diyorlar ki, "Baas rejimi bölgeyi PYD'ye teslim etmiştir." Kimsenin bize bağışladığı bir şey yok. Halkımızı korumak bizim görevimiz, boynumuzun borcudur. Kimileri de "bunlar Barzani'nin kontrolünde" diyor. Bunlar külliyen yalan. Yüksek Kürt Konseyi oluşturduk, 10 kişiyiz, Suriyeliyiz. Birbirimizi tanıyoruz. Birbirimize danışıyoruz ve ne gerekiyorsa, onu yapıyoruz.
Yüzyıllardır Suriye Kürtleri baskı altında tutuluyor. Bugün ise bir özgürlük umudu ortaya çıktı. Bu özgürlük mücadelesinin bir aktörü olarak neler hissediyorsunuz?
Elbette büyük bir sevinç duyuyoruz. Halkımızın kendi kendini yönettiğini görmek sevindirici. Ancak tehlikeler ve dolayısıyla kaygılarımız da var. Her şeyin halkımızın isteği doğrultusunda gerçekleşmesi için elimizden gelen mücadeleyi yürüteceğiz. (İA/AS)
* İrfan Aktan'ın söyleşisi ilk olarak, Express dergisinin 130. Temmuz-Eylül sayısında yayınlandı.